 |
Regulus USS Growler'in Üzerinde | Intepid Müzesi, New York | 2000 |
Bu
fotoğrafı Miki benim için 2000’de çekmiş. New York Limanında emekli uçak gemisi Intrepid ve üzerinde bir
sürü ölümcül alet edevatla birlikte oluşturulan müzenin bir parçası, denizaltı
USS Growler’ üzerindeki Regulus seyir füzesi [1] . Mezkur denizaltıyı limanın sığ ve çamurlu
sularında sergileyebilmek için makus talihini yenmek çok kolay olmamış. Amerikan Deniz Kuvvetlerinin hedef
envanterinden kurtarmak için devlet kademelerinde “ahbap-çavuş” ilişkilerinden epey yararlanmak,
bolca nüfuz kullanmak, o dönem Amerika
Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasında süren stratejik silahların
kısıtlanması görüşmelerinde cihaza ayrı bir statü sağlaması için epey yırtınmak
ve restorasyonu için çok miktarda dolar
dökmek gerekmiş. Bugün elde tutulan
plastik bir kaptan çubuk vasıtasıyla buzlu sıvılar içerek kıçta şort, ayakta
terlikle aval aval bakılabilme imkanı
mümkün silah sistemi İkinci Dünya Savaşı
sonrası ortalığı kasıp kavuran o Soğuk Savaş karnavalının en ilginç
sihirbazlıklarından biri; Denizaltıdan atılan bir güdümlü füze...
Aslında
su altında hareket ve saklanabilme yeteneğine sahip hareketli bir platformdan ne olup bittiğinden/biteceğinden haberi
olmayan insanların kafasına ölümcül nesneler atma fikri çok yeni bir hainlik değil.
Benzer çoğu şeyde olduğu gibi bunun da Almanlar tarafından “yapılmışı var”. Fikir
oldukça ilkel bir şekilde, taaa
1942’de Alman Denizaltısı U-551 üzerinde
tahta bir kasa içinden ateşlenen 6 adet güdümsüz füze ile ilk defa fiiliyata geçmiş. Yüzeyden yapılan
atışlar, sonunda 12 metre derinlikten başarı ile atılan füze ile taçlanıyor.
Denemeleri tezgahlayan “Alim” Peenemünde’de ufak roketlerin [2] kontrol sistemleri ile uğraşan Dr.
Ernst Steinhoff [3] Kardeşi de
tesadüfen, denemelerin yapıldığı denizaltının
komutanı kaptan Friedrich Steinhoff [3a]
. Fakat ne yazık ki - belki de şükürler olsun ki – bu akıl o aralar işleri
başından aşkın Alman Denizaltıcılar Padişahı Dönitz ve kurmaylarının ilgisini çekmemiş.
Bununla birlikte şu lanet İkinci Dünya Savaşı hengamesi bitip, Japon ulusunun
kafasına iki kere de atom bombası
atıldıktan sonra fikrin parlaklığı
kafalara dank ediyor. Ben de merak ederim hep, neden diğer
cephede; Avrupa’da kullanılmamış diye… İngilizler gece, Amerikalılar gündüz vakti Alman kentlerini
harıl harıl bombalar, Haziran 1944’deki müttefik çıkarmasından öncesi ve
sonrası haftalarca Fransa’daki tüm endüstriyel altyapıyı, demiryolu ağını,
hareket eden, duran binlerce lokomotifi
tarumar etmek için on binlerce müttefik havacısı ölür de, “ulan şurdan
bi tane de Berlin’e sallasak, var ya” demek kimsenin aklına gelmez. Annem
boşuna demezdi, “İt iti yer, kemiğini atmaz” diye.
Savaş
bitip Amerikalıların eline bol miktarda Alman
teknolojisi, fikri, teknisyeni, alimi, malzemesi boku püsürü geçince güdümlü ve
balistik roketlerle oynama işi de gündeme gelir. Kara Kuvvetleri öncülüğü
yapmaktaysa da, donanma “bizim başımız
kel mi?” demek suretiyle işe bulaşmaktan geri durmaz. İlk defa Şubat 1947’de
Almanların V-1’inden düpedüz arak “Loon”
[4] füzesi, bu iş için uygun hale
getirilmiş bir ikinci Dünya Savaşı denizaltısından, USS “Cusk”tan başarıyla
atılır. Menzili yaklaşık 50 deniz milidir
(1 deniz mili = 1.852 metre, yani yaklaşık 90 kilometre) Hatta, röle istasyonu olarak kullanılacak ikinci bir
denizaltı ile kontrol edilebilir menzili
135 mile çıkarmak mümkündür de, istenilen yeri vurmak… Bak işte o pek mümkün değildir. Dört buçuk kilometre
çaplı bir dairenin herhangi bir yerine düşebilir bizim “güdümlü” füze. Tabii atıştan önce ayarlanmış bir uçuş yolu
kullanan ve havadayken kontrol
edilemeyen V-1’lere kıyasla uçuş sırasında yapılabilecek her türlü kontrol ve
yönlendirmenin yabana atılır bir gelişme olmadığını da söyleyeyim.
 |
USS Carbonero ve Arka Güvertesinde Ateşe Hazır Loon |
İşin
içine bir de nükleer başlık filan sokmak
– şöyle ele gelir, iş görür bir atom bombası o yıllarda yaklaşık 5 ton çeker!- şimdilik pek kimsenin derdi olmayıp, daha çok fırın
ekmek yenmesi gerektiği bilinmektedir. Bununla birlikte, aynı yıl Kara
Kuvvetleri Loon’a kıyasla epey gelişkin bir sistem sunan “Matador” güdümlü
füzesini Martin Şirketine sipariş ederek denizcileri ters köşeye yatırır! Zaten
donanma geri bir takım teknolojilerle suyun içinde “dekmancılık” oynarken, ordu
çöllerde kurduğu mahrem tesislerde “vatanın en çok seven işini en iyi yapandır”
diyen yeni Amerikalı eski nazi bir sürü çok hevesli roket alimiyle cart, curt V-2 filan
uçurmaktadır. Üstelik, dönemin jet
uçaklarında kullanılan, güvenilir General Electric J33 motoru ve başarı vaat
eden kontrol sistemleri ile Martin şirketinin
Matador’u hiç osuruktan değildir. Matador ve ondan geliştirilen “Mace” yüzeyden
yüzeye ilk başarılı güdümlü füzeler olarak Kara Ordusunun envanterinde Regulus
tedavülden kalktıktan çook sonraya, 1969’a kadar kalırlar.
Donanma
da boş durmaz, Grumman Şirketi ile 1946’dan beri üzerinde
çalıştığı, benzer ama daha hırslı
bir proje olan “Rigel”in yanında hemen
hemen aynı boyutlarda, aynı performansta, aynı motoru kullanan “Regulus”un
tasarım ve üretimini Chance-Vought şirketine verir. Ellili yılların bilim kurgu öykülerinden
çıkmışa benzeyen Rigel’den bir halt
olmayacağı belli olunca 1953’de taburcu olup tarihin karanlıklarına gömülür.
 |
Rigel Tasarımları |
Bu
arada yeri gelmişken deniz kuvvetlerinin füzelerine neden “çavuşun
tokadı”, “uçan tokmak”, “zargananın
laneti” gibi isimler değil de böyle fiyakalı isimler verdiğinden bahseyim:
Havadan havaya atılanlara [AAM] sürüngen ve uçan hayvanlar; “Sparrow”, “Lark” “Oriole”
Denizden
havaya atılanlara [SAM] mitolojik karakterler; “Gorgon”, “ “Gargoyle”
Gemilerden
su üstü hedeflerine veya karaya atılanlara [SSM] Astronomik isimler almak nasip
olmuş. “Polaris”, “Rigel”, “Regulus” , “Perseus” gibi… (Hışankan;1958)
Bizim
Regulus’ta, Aslan takımyıldızının en parlak üyesi, başka bir deyişle aslanın
kalbi… Nisan 1958 tarihli Donanma Dergisinde “A.B. Devletleri Deniz
Kuvvetlerinde Kullanılan Güdümlü Mermiler” adlı oldukça geniş
ve doğru bilgiler sunan makalenin
yazarı Albay Hışankan “Regulus’da bir yıldız olmasına rağmen Kurunu Vusta
devrinde, fısıltısı ile öldürücü bir kabiliyete sahip bulunan yılan ismi
için de kullanılırdı” şeklinde bir tespitte bulunuyorsa da bu pek doğru
değil. Regulus adlı bir yılan filan ne Mitolojide, ne de “Kurunu Vusta” dediği Ortaçağ’da var.
Birbirinin
bu kadar benzeri iki sistem için para harcamak özellikle silah konusunda karar
ve harcamaları her zaman; belki de
çoğunlukla, çok zekice olmayan Amerikan Senatosunun bile dikkatini çeker
ki – üstelik çoğu gözlemciye göre Matador bir yıl kadar daha önde bir projedir
– savunma bakanlığı hava kuvvetlerine
kalkıştıkları işin kesin iş göreceğinden emin olmalarını, donanmaya da Matador’un gemilerde kullanılıp
kullanılamayacağının araştırılmasını emreder. Gel gör ki, denizciler “küçük
olsun, benim olsun” tavrında ısrarcı
olup, bin bir türlü açıklama ile işi yokuşa sürmektedirler: Daha basit bir
yönlendirme sistemi kullanan Regulus’un iki yansıtıcıya ihtiyacı varken, Matador
için yansıtma istasyonu olarak üç denizaltı lazımdır. Bu sistem 1952’de yerini tek noktadan
yönlendirme sistemi “TROUNCE”e bırakır
(neyin kısaltması olduğunu sormayın, bilmiyorum). Üstelik, Regulus’un
rampaya iki adet itiş roketi (booster)
ile oturtulabilmesine karşılık, Matador’un itici roketi bir tanedir vs
vs. Hem Chance-Vought akıllı davranıp cihazın tekrar kullanılabilir bir
versiyonunu tasarlamıştır. Bu da üretimi
Matador’dan çok daha pahalıya mal olan füzenin tekrar tekrar kullanılabilmesi,
dolayısıyla maliyetin düşmesi demektir. Üretilen 514 Regulus’un her birinin destek
bilmemneleri, yedek parça, eğitim türü yan masraflarla birlikte Amerikan vergi mükellefine
307,302.00 dolara patladığı düşünülürse,
tabii fena değil. Cihazın hizmetteki ilk yedi yılında bir füze ortalama
üç buçuk kez kullanılmıştır.
Herhalde
Amerikan Senatosu da "ordu bizim göz bebeğimizdir” demiş olacak ki, donanmanın
bu havalı projesine 1950’de onay ve para verilir. Zaten o yıllarda Amerikan
Devletinin elinde harcamakla tükenmeyecek kadar para, en saçma işlere memur
edilse bile tükenmeyecek kadar zeki ve elinden iş gelir insan evladı
vardır.
 |
Regulus USS Growler'in Üzerinde | Intepid Müzesi, New York | 2009 |
Katlanabilir
kanatları ve kuyruğu ile pilotsuz bir uçağı andıran bizim Regulus’un yedi
tondan biraz az olan toplam ağırlığının yaklaşık bir tonunu yakıt oluşturuyor ve
gerçek anlamda “güdülebilen” bir şey.
Jet motoru ile ses hızının biraz altında (Mach 0.91, Loon’un Mach 0.6’sı ile
kıyaslanınca daha da etkileyici) uçabiliyor. Kalkış sırasında yeterli hıza
ulaşabilmesi için iki adet yardımcı roket gerekli (Jet motorlarındaki türbinin
havayı sıkıştırabilecek süratte dönebilmesi, dolayısıyla uçurduğu nesneyi
havada tutabilecek güçte itki
oluşturabilmek havanın belli bir basınçta emilebilmesi ile mümkün.
Uçaklarda kalkıştan önce bu iş için yüksek güçte hava basan kompresörler
kullanılıyor-du. 1950 ve 60’larda büyük
ağırlıklarla kalkış yapabilmek, kısa pistlerden havalanabilmek için de, bu
türden yardımcı itki kuvvetlerine ihtiyaç
duyuluyor. Bunlara genel olarak RATO –“rocket assist take off
veya JATO –“jet assist take-off” üniteleri deniyor). Döneme ait Regulus ateşlemesi
fotoğraflarında görülen, o ortalığı
birbirine katan duman huzmesi de bu cihazlardan kaynaklı. Maalesef
sergilenen füzenin üzerinde bu sistem mevcut değil. Eğer Intrepid
müzesinin sitesi yalan söylemiyorsa,
2013 Eylülünde restore edilecek olan füzeye daha gerçek görünsün
diye -replika da olsa bu şeylerden
takılacağını beyan ediyor).
 |
USS Grayback Hawai Açıklarında Regulus Atıyor, 1959 Kontrol ve Güdüm İçin Füzeyi İzleyen Uçağa Dikkat. |
Denizaltılardan
önce su üstü gemilerinden atış testleri tamamlanarak 1953’de Ağır Kruvazör USS Los Angeles' e 40-50
Kilotonluk bir atom bombası taşıyabilecek
şekilde düzenlenerek yükleniyor. Bu cihazla birlikte Amerika ilk nükleer
kapasiteli gemisine kavuşuyor. Nükleer
füze taşıyan koskoca bir kruvazör ne kadar görkemli ve caydırıcı görünse de, Ivan’n öyle karasularına yaklaştırabileceği
bir nesne değil. Halbuki fikir güzel; çaktırmadan adamların kafasına nükleer
bomba atabilecek kadar yaklaşılabilse ne güzel olur değil mi? Birkaç yıl sonra
bu iş için epey etkin bir yöntem bulunmuş tabii… Mesela, National Geographic
adlı mazbut derginin Eylül 1959 tarihli sayısında “Amerikan Deniz Kuvvetlerinin
İyi niyet Elçileri” başlıklı, Kuzey
Pasifik’teki marifetleri ballandıra ballandıra anlatan makaledeki, “Bizim
Donanmanın Elinin Kolunun Ulaştığı Yerler” haritasında Japonya’nın iyice
kuzeyinde, Sovyet toprağı ve stratejik önemi yüksek (en azından makalenin
yazıldığı yıllarda) Kuril Adalarının hemen dibine minicik bir denizaltı
çizilmiş ! Bilin bakalım denizaltının içinde ne olabilir ? [5]
 |
Regulus USS Growler'in Üzerinde | Intepid Müzesi, New York | 2009 Pruvada İki Adet Hangar ve Kapakları. Füze hangarlardan kanat ve kuyruğu katlanmış olarak çıkıyor, Kanatlar basınçlı hava ile, kuyruk dümeni ise elle açılıyordu. Growler ve Grayback'ın daha ufak boyuttaki hangarlarına uydurabilmek için kanatlar gövdeye daha yakın bir akstan katlanacak şekilde yeniden düzenlendi. Katlanma aksı ve üzerindeki iki adet menteşe görülebiliyor. |
 |
Regulus USS Growler'in Üzerinde | Intepid Müzesi, New York | 2009 Atış Rampası iki hangara da ulaşabilecek şekilde zemindeki ray düzeneği üzerinde kayabiliyordu.
Yatay pozisyon kontrolü sağlayan yönlendirme çubuğuna ve dikey hareket için güç sağlayan hidrostatik motora dikkat. |
O
yıllarda bu tür silahlar için henüz özel
bir tekne tasarlanmadığından, II. Dünya Savaşı gazisi iki adet Gato sınıfı denizaltı (USS
Tunny ve USS Barbero) ön güvertelerine eklenen
üç metre çapında silindirik (pleksiglas su depolarını andıran) primitif hangarlarla donanmanın ilk Güdümlü
Füze denizaltıları oluyorlar. Denizaltının içinden bu bölüme ulaşarak yüzeye çıkmadan ateşleme hazırlıkları yapmak
mümkün. Yüzeyde ise ateşleme rampasına oturtmak, kanatçıkları açmak ve diğer son hazırlıklar için yaklaşık 10
dakika gerekiyor. 1956’ya kadar biri
Pasifik, diğeri Atlas Okyanusunda
kullanılıyor. 1957’de ise, Regulus taşımak
üzere özel olarak tasarlanmış iki denizaltı, USS Grayback
(SSG-574) ve USS Growler (SSG-577) kızağa konup, 1958’de hizmete sokuluyor. Pruvalarındaki iki adet hangarda birer füze
taşıyan, oldukça büyük (3.600 ton) dizel-elektirikli tekneler bunlar. Fakat su altından fırlatılabilen balistik Polaris füzeleri ve
bunlardan çok miktarda taşıyabilen gelişmiş nükleer denizaltıların kısa süre
sonra, 1960 başında hizmete girişi bizim denizaltıları
maalesef kısa sürede demode teknolojik garabete dönüştürüyor. Regulus
sistemi sökülen Grayback ve hangarı amfibik harekatlarda kullanılacak hale
getirilip 1969’dan 1980 ortalarına kadar kendine iş buluyor, ancak 1986’da
hedef olarak batırılmaktan kurtulamıyor. 1964’de hizmetten çıkarılıp yedeğe
alınan, 1980’de de donanma envanterinden düşen Growler’in ise daha talihli olduğunu biliyoruz….
O, üstündeki acayip silahı ile New York Limanında vakit geçiriyor.
 |
USS Growler New York Limanına Çekiliyor | 1989| |
BvP.
Fotograflar : Füzenin 2000 yılına ait fotoğrafı Miki, 2009 yılına ait Fotoğraflar BvP, 1959' tarihli ateşlemeye ait fotoğraf National Geographic Eylül 1959 sayısından tarama, Rigel ve USS Carbonero fotoğrafları internet. Growler'in New York Limanına çekilişine ait fotoğrafı ise Müzedeki tanıtım plaketi üzerinden çektim.
Kaynaklar :
Shorr, F., Garret, W.E., The National Geographic Magazine, September 1959 içinde; "Good-Will Ambassadors of the U.S. Navy Win Friends in the Near East".
Polmar, N., Moore K.J., Cold War Submarines "The Design and Construction of U.S. and Soviet Submarines". Potomac Books, Inc. Washington D.C. 2004.
Neufeld, Michael, J., The Rocket and The Reich. "Peenemünde and the Coming of the Balistic Missile Area". Harvard University Press, Cambridge Mass. 1996.
(Mk. Albay) Hışankan M., Donanma Dergisi, Nisan 1958, Cilt 70, Sayı 421 içinde; “A.B. Devletleri Deniz Kuvvetlerinde Kullanılan Güdümlü Mermiler”.
…………………………
[1] “Regulus” olarak tanımlanan ve yazının konusu ilk üretilen “Regulus I”. Daha sonra, yine Chance-Vought tarafından geliştirilen,
taşıyıcı nükleer denizaltısı bile
yapılıp denize indirildikten (USS Halibut) hemen sonra iptal edilen (bak burada çalışmış
kafaları) pek marifetli “Regulus II” ayrı
bir füze.
[2] Peenemünde’de geliştirilen şeyler sadece V-1 ve V-2 değil. 1943’de merkez 48
ayrı füze projesi üzerinde çalışıyordu! Daha sonra kaynakları bu şekilde çarçur
etmenin budalalığı anlaşılmak suretiyle sayı 12’ye indirildi. Yerden havaya
“Enzian” ve süpersonik “Wasserfall”,
yerden yere “Rheinbote”, Havadan havaya Ruhrstal X-4 (füzenin
kanatçıklarındaki iki adet bobinden çıkan tel ile idare edilen bu şeyin anti tank versiyou da planlanıyor,
günümüzde bir kısım tanksavar füzeleri de aynı yöntemle kontrol ediliyor),
Havadan gemilere Henschel Hs 293 ve
Fritz X. 1943’den itibaren müttefik gemilerine karşı kullanılan bu roketler
bazı gemileri batırmayı bazılarına da
ciddi hasar vermeyi başarıyor.
[3] “Rocket
and the Reich”a göre 1937’den beri Nasyonal Sosyalist Parti
üyesi ve otuzların sonunda planörle uzun
mesafe uçuş rekorunu elinde bulunduran Herr Doktor Steinhoff savaştan sonra
roket kontrol – güdüm sistemleri konusundaki
bilgi ve görgüsünü Amerikan Devleti ve Hava Kuvvetlerinin hizmetine
sunup 1972’de emekliye ayrılır. The
Eagle Has Returned” adlı bir kitabı da var.
[3a]
Eski bir ticaret gemisi kaptanı olan Steinhoff savaşın başında mayın tarama gemilerinde
görev aldıktan sonra Denizaltı filosuna geçer.
U-551 ile çıktığı iki seferin
sonuncusunda üç gemi batırır. Mart 1944’de komutasına verilen U-873 ile 16 Mayıs 1945’de Amerika, Portsmouth’da müttefiklere teslim olur. Mürettebatı ile birlikte esir kampına
nakledilmeyi beklerken konulduğu Portsmouth hapishanesinde 19 Mayıs’ta intihar
eder (ulan, Savaşta iki Alman Denizaltısına komuta etmiş, füze fırlatmış,
Atlantiği geçip Amerikanın kuzey kıyılarına gelebilmiş adamı adi suçlularla New Hampshire hapishanelerine
koyarsan olacağı bu olur işte). Mürettebatın hapishanede diğer suçlular ve gardiyanlardan gördüğü kötü muamele biliniyor. Neyse, bir Amerikan denizaltısında
atılan şeyi anlatıyoruz burada.
[4]
Loon savaş sırasında hasarsız ele geçirilen Alman V-1 roketlerinden “reverse engineering”
marifeti ile kotarılmış ve bol miktarda üretilmiş bir silah. Japon’ların
defterini dürebilmek için düşünülmüş ama ona gerek kalmadan savaş bittiği
için pek yararlanılmamış.
[5]
Bu konuya dikkat çeken www.regulus-missile.com
adlı sitede sözünü ettiğim haritanın orasına bir denizaltı yerleştirilmiş oluşu
ana akım medyanın internet gazetelerindeki tıraşla epey dramatik bir şekilde
anlatılmış. “Aman sakın NGS mahrem devlet
sırlarını mı faş etmişti? Yoksa gözdağı mıydı?” Filan diye. Bunlar tamamen
fantezi. Amerikan orta sınıfının ve
“dost müttefik” ülkelerin gönül yağlarının eritmeye yönelik bu tür propaganda
makaleleri akla hayale gelebilecek her türden devlet kurumunun burnunu soktuğu,
didik didik ettiği şeylerdi. 1959’da
Regulus’la donatılmış osuruktan denizaltı ile adamların burnunun dibinde
dolaşıldığı hiç de büyük bir sır, acayip bir tehdit filan değildi. Kıtalararası Balistik Füzeler Atlas (Haydi
tam olsun: 31 Ekim 1959’da) ve Titan
füzeleri hizmete girmiş, Su altından atılabilen “Polaris” füzesinin ilk başarılı fırlatılışına şunun şurasında birkaç ay kalmıştı.
Buna
rağmen yazar bir konuda haklı :, Mütevelli heyeti içinde Eski Bir Savunma
Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı [George C. Marshall], Bir Stratejik
Hava Kuvvetleri Komutanı, [Curtis Le May] bir
NASA Yöneticisi [Hugh Dreyden] olan bir yayın organında zaten kimin evini soruyoruz?