Emsallerine faiktir

Mart 30, 2010

Çağlayan Yayınevi, Yeni Dünyalarda

Kainat Fatihi, Çıldıran Dünya, Feza Canavarları... Bunlar Çağlayan Yayınevi tarafından 1950 ortalarında basılmış “Yeni Dünyalarda” serisi bilim kurgu kitaplarından bazıları. On beş günde bir yayınlanan kitapların içindeki künyede Yayınevi adına sahibi Ertem Eğilmez görünüyor. Bilim kurgu romanları dışında başka kitaplar da basıyorlar. Aralarında Yaşar Kemal’in İnce Memed’i de var.
Büyük sayılarda basılan bu ufak boy kitapların kapakları çok güzel. Zamanında ben de bilim kurgu serisinden bulabildiklerimi toplamıştım. Ne yazık ki tümü yok. Yayınevi 1955’de kapanmış. Elimdeki 7 mart 1955 tarihli 9. Sayıdan sonra bir tane daha çıkıyor. Nedense kitapların hiç birinin yazarı belli değil. Çevirenin adını vermeyi yeterli görmüşler. Bunlardan “A.Kahraman”ın, Kahraman Bapçum olduğu yazılıyor ama, doğruluğundan emin olduğum bir bilgi değil. [1]
 
     Sayı 3. Feza Canavarları, Çev. Necati Kanatsız, 7 Aralık 1954.
     Sayı 4. Kainat Fatihi, Çev. Necati Kanatsız, 21 Aralık 1954. [2]
     Sayı 5. İntikam Roketi, Çev. A. Kahraman , 7 Ocak 1955.
     Sayı 6. Boşluk Korsanları, Çev. A. Kahraman, 21 Ocak 1955.
     Sayı 8. Mazisiz Adam, Çev. A Kahraman, 23 Şubat 1955.
     Sayı 9. Çıldıran Dünya, Çev. A. Kahraman, 7 Mart 1955.

Soğuk savaş döneminde yazılmış olan bu şeylerin büyük bölümünün aslında telif eserler olmadığı, Kemal Tahir’in takma isimle yazdığı Mike Hammer romanları türünden oldukları kanısı uyanıyor bende. Kullanılan uslup öylesine özgün ki, telif bile olsalar; çevirenin metnin ana hatlarına kabaca uyduğu, kalanında da, epey “figür gösterdiği” kesin. [3]

-Ayağıma kadar gelmiş piliç gibi karıyı, boş gönderecek kadar enayi değilim ya!. Hem de ne müşkülatla getirttim onu buraya. Maamafih bir kere kafama koydum mu kurtulamazdı ya… Nasıl çaktı karı, o tüysüz oğlanlarda iş olmadığını… Nasıl döndü dolaştı bana geldi… Ama ilkten beğenmemişti kaltak beni. İşte böyle dönüp dolaşıp gene bana gelirsin ama, Buka’nın elinden dişi sinek bile kurtulamaz be!.. (Boşluk korsanları s. 96)
Veya,
Kit, sıcak, kısık, titrek ve şehvet dolu bir sesle:
- Cim, sevgilim… Al beni, diye inledi…
Sert ve körpe vücudunun kor gibi hazinelerini sevgilisine bıraktı. (Boşluk korsanları s. 81)
Kahramanlarımız “Beşeriyetin mazisinde ve istikbalinde bir insana verilmiş ve verilecek en korkunç vazife”lere koşarken, mütemadiyen ve takır takır cinsi münasebette bulunmayı da ihmal etmiyorlar.
Yazar veya çevirmiş gibi yapanların bir cinliği de, kelime ve isim oyunları! Bazı kelimeler, kişi isimleri tersten okunduklarında, ağızda orta okul talebesi sululuğu tadı bırakıyor!
Birkaç Örnek:
…Bu mükaleme Generalin merakını büsbütün artırmıştı. Az sonra bayan LAMOD’un kendisine nasıl muamele edeceğini düşünerek, genç kadına sokuldu ve onu dansa davet etti. (Boşluk korsanları s. 89) Genç kadının adını tersten okuyunuz çok rica ederim!

…Şimdi sen doğruca on dördüncü doka gidersin,Çelenk gemisi ROKAMA’yı bulursun. Parola: Kaptan Rokama’yı bekliyorlar…. (Boşluk Korsanları s.100)

İntikam Roketi’nde kahramanımız Albay Klark Sulivan uçan dairelerine binip gittiği Kudretli Emami Krallığı hükümdarının sayın eşleri kraliçe Amaşa ile halvet olacakken Kraliçe’nin ona içirdiği “esasen muhtaç olmadığı” kızıştırıcı içki bütün hislerini kamçılar, “asabını sertleştirir”. Aslında bizim Klark’ın katresine ihtiyacının olmadığı içkinin adı KARAY’dır. Ama biçare kraliçe ne bilsin? Uzun boynunu şımarık bir hareketle yana büker, ve:
“-Ne bilirdim senin bu kadar kuvvetli bir erkek olduğunu? Bizimkiler Karay’sız edemezler” (İntikam Roketi s. 67)
der.
(Bizim burada da  Karay’sız edilemiyor demek geldi içimden. Ama ciddi bir şeyler yazıyoruz burda).

Görüleceği gibi, metinler matah malzeme olmamakla beraber kapaklar üzerinde epey durulmaya değer. Soğuk savaş korkuları ile şekillenmiş 50’lerin gelecek algısı bazen örtük, bazen de apaçık bir erotizmle sunuluyor okuyucu ve/veya bakıcıya. Arka kapaklarda da serinin bir sonraki kitabının adı yine bir illüstrasyonla veriliyor ama, yeni kitap her zaman başka bir kapakla çıkmış. Erotizm bu işte yeni ve ilk defa kullanılan bir motif değil. Bilimkurgunun içinde hep bir parça var. İnsanlara fezanın vıcır vıcır azgın karılarla dolu olması fikri nedense hep çok cazip geliyor (bu hala geçerli değil mi? Görmüş olduğunuz bilim kurgu filmleri bir gözünüzün önünden geçirin).

Dünyada tüm şiddeti ile süren soğuk savaş ve hasımları mekan ve zaman kaymaları olsa bile kolayca yerli yerine oturuyor. Ahtapotu andıran kızıl ! Bir heyulaya karşı Uzay istasyonlarını kahramanca savunan insanlar, İsimleri Orta Asyalıları andıran Despot Sömürge İmparatorlukları, Koloniler… [4] "Yeryüzünde maalesef tehlikeli bir durum arz edecek kadar kuvvetlenen fesat ideolojiler…” Bu motifler sıradan bilim kurgunun ötesinde ciddi propaganda öğeleri de içeriyor. Amerikan tarzı yaşamın ne pahasına olursa olsun yerde, havada, denizde hatta uzayda korunacağını anlıyor ve emin oluyoruz.
Uzay araçlarına bakalım: Mazisiz Adam’ın arka kapağında, formu İkinci Dünya Savaşında Almanlar tarafında geliştirilen V2 roketine çok benzer bir araç var.
 Tek motorlu, düz uçuşta denge sağlayan kanatçıkların üzerinde kalkış yapan ve inen aracın önündeki insanlar göz önüne alındığında boyu 75 metre civarında. Atasından yaklaşık beş kat daha büyük. Seyyareler arası seyyahat için biraz daha bol tutmuşlar malzemeyi. V2’lerin beyaz gövdelerinin uçuş sırasında optik izlemeyi kolaylaştırmak üzere boyanması gibi, o da boyanmış. O dönemde çok kullanılan bu formun bir benzeri Çıldıran Dünya’nın kapağında da görüyoruz.

 Fonunda mahzun, mehlul bakışlı bi hamfendi -elindeki mendile dikkat isterim- bulunan cihaz daha bir “mütekamil”. Bu modelde roketin denge kanatçıkları epey saçma sapan olmakla beraber, en azından uçları geniş bir oturma yüzeyi ve gemiye rahat giriş çıkış olanakları sunuyor. (Anlaşıldığına göre ilk tasarımda bu problem çözümsüz duruyordu. Araca fırlatmadan önce kuleyle falan çıkmak mümkün de, seyyareye inişte ne olacak? Sarkıtılan bir ip merdiven 1955 için bile salakça). Aslında, bunlar uzayda tümüyle gereksiz. Roket itişini yönlendirebilecek hareketli yüzeyler ve denge kanatçıkları ancak atmosferik ortamda işe yarabilecek öğeler.
Herhangi bir cismin boşlukta eksenel hareketleri ve yönlendirilmesi ancak o cisme uygulanabilecek itme kuvvetleri ile mümkün. Başka bir deyişle: hassas yön değişiklikleri için yardımcı yönlendirme roketleri (thruster) kullanılması gerekli.
 Dikine iniş kalkış yapabilen hava araçları konsepti 1950’lerde bir süre denenmiş. Hatta bazı prototiplerin iniş kalkış ve uçuş denemeleri yapılıyor. Ancak, özellikle kontrollü inişin (araç geri geri inmek zorunda) bilgisayarların henüz yeterince geliştirilemediği bu dönemde inanılmaz maharetler gerektirmesi yüzünden terk ediliyor.
Başka bir nokta da, roketlerin hep tek kademeli olarak düşünülmüş olması. Uzay yolculuğu fikrinin gelişmeye başladığı bu erken dönemde kısa bir süre popüler olan fikir çözülmesi hemen hemen olanaksız sorunlar[5] yüzünden kısa sürede terk edilmişti.
Ama,1950’ler ve 60’ların başlarına kadar bilimkurgu yazar ve çizerleri bu fikri kullanmaya devam ettiler. Çok dehşetli örnekleri var.

Diğer ilginç nokta giysiler: Mazisiz Adam ve Çıldıran Dünya’nın kapağındaki uzay giysileri 1930’ların Flash Gordon temaları içeren ve kendi aralarında da ortak özellikler taşıyan tasarımlar. Her iki giysi de kabarcık biçimli şeffaf başlıklarla tamamlanıyor. Belki de, gelecek ön görüsünün en anlam kazandığı öğe. Apollo programı sırasında kalkış ateşlemesinden, yörüngeye oturana kadar, mürettebatın emniyeti için benzerleri kullanılmış. Fakat öngörü burada bitiyor.
Konçları tüylü botlar, pelerin, birinde kısa kollu diğerinde uzun kollu, elleri açıkta bırakan  giysiler Mazisiz Adam’da pelerin ve göğüsteki amblemle renkli bir soytarılığa dönüşüyor. Her iki “Feza Adamı”nın da, bel kemerlerindeki silah benzeri aygıtlar fezada seyahatin pek öyle şakaya gelir bir iş olmadığını sezdiriyor bize.         
İntikam Roketi’nin kapağındaki beyefendi Robin Hood tarzı giyinmiş, en azından şu aşamada fezayla pek ilgili gibi görünmüyor. Başka heyecanlara yelken açmış. Boynundan yakalamış olduğu kadına gelince; O daha detaylı bir bakışı hak ediyor sanki: Uzun yeşil saçlarının beline kadar indiğini görüyoruz. İnce ve biçimli parmakları, uzun kırmızı boyalı tırnakları ve diri büyük göğüsleri ile Fezada erkek adına ne varsa çiğ çiğ yiyebilecekmiş gibi görünüyor. Boynundan sarkan mor pelerin (tül olduğuna kuvvetle inanmaktayım) ve elbisesi fazla bir yerini örtmüyor, zaten bu hiçbirimizin isteyebileceği bir şey değil. Yeşil saçlı afet romandaki Emami Kraliçesi Amaşa’yı andırıyor. Bu açıdan, İntikam Roketi’nin kapağı diğerleri içinde konu ile direkt ilgili bir örnek.

Sanırım en ilginç giysi Boşluk Korsanları’nın kapağındaki. 1950’lerde geliştirilen ve yüksek irtifada uçan pilotların kullandığı MC-2 giysisi bu.[6] Pilot elinde yine o yıllarda kullanılan, kafatasını yanaklarla beraber korumaya yönelik MA-1 başlığı tutuyor. Başlığın önünde Amerikan Hava Kuvvetleri’nin 1950’lerde kullandığı kokart var. Paraşüt kayışları, hava hortumunun yeri gibi detaylar gerçeğe çok uygun. Giysinin militer vurgusunu güçlendirme amaçlı apoletler ve pirinç düğmeler eklenmiş. Özellikle boyun apoletlerinin dönemin Amerikan Üniformalarına ters olması nedeniyle, sanki Çağlayan Yayınevi’nin basımında burada eklenmiş gibi geliyor bana. Ama yanlış da olabilir tabii.
Özetle, Bilim Kurgu edebiyatının seçkin örneği olmamalarına rağmen, Türkiye’deki bilim Kurgunun bu ilk örnekleri dönemsel okumaya uygun yapıları veya hiç olmazsa, “kitch” özellikleri yüzünden üzerinde dikkatle durulmayı hak ediyor.

İnsanlar Kudurmuş gibi birbirlerine saldırırken, beşeriyeti bu afetten kurtarmanız temennilerimle….
BvP

Edited By Miki

------------------------------
[1] Zaman zaman internet açık artırma sitelerinde rastlıyorum bu romanlara. Ürününün tanıtımında verilen bir bilgi bu. Ne kadar gerçek bilmiyorum. Öyle saçma sapan şeyler yumurtlanıyor ki bazen o tanıtımlarda.
detaylı bir özet verilmiş.
[3] Türkiye’de Bilim Kurgu konusunda kendisi ile 2004 yılında röportaj yapılan zat serinin bazılarının yazar ve orijinal adlarını sayıyor. Bilim Kurgu edebiyatı bilgim olan bir konu değil. Ama, pek güvenilir gelmedi bana. Çünkü, kitapların tam listesi gibi basit bir bilgide bile yanlışlıklar var.
Sayı 1. Merihten Saldıranlar “The Puppet Masters”. Yazar adı belirtilmemiş.
Sayı 2. Seyyareler Çarpışıyor ”The King of the Stars” - Edmond Hamilton.
Sayı 3. İntikam Roketi Orijinal ad ve Yazar Belirtilmemiş, . (3. Sayı Feza Canavarları olmalı).
Sayı 4. Kainat Fatihi “The Currents of Space” – Isaac Asimov.
Sayı 5. Feza Canavarları “ The Voyage of Space Baegle” – A.E. von Vogt. (5. Sayı İntikam Roketi olmalı).
Sayı 6. Mavi Ölüm, Orijinal ad belirtilmemiş – Isaac Asimov. (6. Sayı Boşluk Korsanları olmalı).
Sayı 7. Boşluk Korsanları, Orijinal ad verilmemiş- Murray Leinster.
Sayı 8. Mazisiz Adam "The Sun Smasher" - Edmond Hamilton.
Sayı 9. Çıldıran Dünya, Orijinal ad belirtilmemiş- Leigh Brackett
Sayı 10. Hücum "What Mad Universe" - Frederick Brown

[4] Amerikan Dış politikasını biçimlendirenlerin 2. Dünya Savaşı sonunda güçlü bir şekilde seslendirdiği Anti Kolonializm gerçekten inandıkları bir olguydu. Komünist Bloğa duyulan güvensizlik ve “Domino Teorisi” salaklığı, sonunda Fransızların eski sömürgesi Viet-Nam’dan  Dien Bien Phu'da ki savaşın ardından1954’de siktir edilmelerini iyi okuyamayıp, deniz aşırı –tam manasıyla Kolonial- bir savaşı devralmalarına neden olur. Konu ile ilgili, basit ama ipe sapa gelir bir özet için: Major Problems in American Foreign Relations, Volume II: Since 1914. Bakılabilir.
[5] En önemli sorun, fırlatılacak tek parça aracın yolculuğun her aşamasında taşınacak olması. Kısa sürede; gerekmeyen ünitelerin görevleri bittiği zaman terk edilmesinin ve aracın, hedeflendiği uzay cisminin yörüngesinden iniş yapmasının özellikle yakıt tüketimi açısından en uygunu olduğu anlaşıldı. Tabii yörünge mekaniği ve astro navigasyon sorunları çözüldükten sonra.

[6] Bundan değil ama bir benzerinden, Deniz Kuvvetlerinin kullandığı B.F. Goodrich tarafından üretilen “Mark IV” den Mercury Astronotlarının kullandığı elbiseler geliştiriliyor.

Fotoğraflar:
Çağlayan Yayınları Kitap kapakları, BvP.
1) Meksika yapımı bir bilim kurgu filminden, Kaynak: İnternet, fakat maalesef adresi bulamıyorum!
3)”Town and Country Portable” Motorola 1952, http://www.plan59.com/
4) Convair XFY-1 Pogo, Ginter Books, “Skeets” Coleman and Steve Ginter.
5) SM2A-03-BLOCK II-(I) Apollo Operations Hand Book, Stabilization and Control System. 15 April 1969. Figure 2.3-14 SM Jet Functions.
6) National Air and Space Museum, Washington, ABD. BvP.
7) National Air and Space Museum, Washington, ABD. BvP.
8) “Space Port 1957” http://www.plan59.com/
10) Cumhuriyet dönemi subay ve er fotografları: BvP koleksiyon, pilot fotografı: Jet Pilot, Heny B. Lent, 1958. s.195 (Büyük İhtimalle Amerikan Hava Kuvvetleri’nden).Feza Elbisesi: Boşluk Korsanları, kapaktan.


Mart 14, 2010

Teneke Makineler ve Deri Ceketli Adamlar

İkinci Dünya Savaşı bugün hala çok ilgi çeken bir dönem. Üzerinden yalnızca altmış beş yıl geçmiş olmasına rağmen, Eylül 1939 ile Mayıs 1945 arasında olan bitenler sanki başka bir galakside ve çok uzun zaman önce olup bitmişe benziyor. Bu garipsemenin ve yoğun ilginin bir nedeni de, sanırım gerçekleştiği zaman dilimde sıradan gelen çoğu olay ve kişiliğin savaş sonrasının hızla değişen dünyasında “normal” olanın karşısında bulunması.

Gerçekten de, fantastik bir dünyada yaşanmışa benzeyen olayların aktörlerinin çoğu Alman Hava Kuvvetleri ya da “Luftwaffe” içinde yer alıyor. Popüler kültür algısında sert, donuk, fanatik ve kusursuz olarak işlenen bu yaratıklar deri ceketleriyle garip makinelere biner, günümüzün sıradan insanının aklından bile geçiremeyeceği hünerler sergilerler. Fanatik ve sert olmalarının yanı sıra hemen hepsi havadaki rakiplerinin onur ve cesaretini önemser (Burada yerden beş-altı bin metre yükseklikte, ince metalden kötü bir işçilikle inşa edilmiş uçakların içinde saatte ortalama beş yüz kilometre hızla yaklaşırken birbirlerine ateş eden insanları düşünün). Tuhaf olan, bu algıdaki öğelerin önemli bir bölümünün gerçek olmasıdır.

Savaştan hemen sonra, havadaki çatışmanın önemli-önemsiz aktörleri hemen anılarını yazmaya girişti. Kaybeden tarafın anıları belki de en çok ilgi çekendi. Çünkü özellikle savaşın son yıllarında ne tür bir mücadele verilmiş olduğu biliniyordu. Bin dokuz yüz ellilerin başından itibaren Alman Pilotları anılarını yayınlamaya başladılar ve çoğu hemen İngilizceye çevrildi[1] . Bunlardan Hans Ulrich Rudel’in 1952 tarihli “Stuka Pilot”, Heinz Knoke’in 1953 tarihli “I Flew for Führer” [2] , Gunter Bloemertz’in “Heaven Next Stop” ve Adolf Galland’ın “The First and The Last” kitapları ilklerden. Soğuk Savaş başlarında Batı Dünyasında değişen “düşman” retoriği bu kişilerin bazı özelliklerinin öne çıkarılmasına bazılarınınsa göz ardı edilmesine sebep oldu. Örneğin, Ateşli bir Nasyonal Sosyalist olan Hans Ulrich Rudel’in bu özelliği değil de, 512 Sovyet tankını yok edişi vurgulandı.

Bu çok acaip insanlar ve maceraları halen büyük ilgi toplamakta. Anıları, yaşam öyküleri, kullandıkları uçaklar, düşürdükleri uçakların tipi, kamuflaj renkleri, uçuşa çıkmadan önce kahvaltıda ne yedikleri, ayakkabı numaraları...Herşey en ince detayına kadar bu işlere ilgi duyanlar tarafından biliniyor.

Gelelim zeka ve bilgi testimize: Kadın dergilerindeki “bakalım ne zaman yiyeceksiniz?”, “o da sizin kadar gereksiz bir canlı mı?” türünde olsa da konu itibarıyla bazı farklar var.

1. II. Dünya Savaşı sırasında Alman Hava Kuvvetlerinin ünlü isimlerinden General Adolf Galland savaştan sonra bir süre “boşta gezenin boş kalfalığı” yaptı. Sonra bir “tanıdığın” vasıtası ile bir ülkenin hava kuvvetlerinin jet modernizasyon ve eğitiminde yer aldı. Kimdi bu “tanıdık” ve işe girdiği hava kuvveti ?

a) Hindistan Hava Kuvvetleri – Sir J.J.”Jonny” Jonhson

b) Burma Hava Kuvvetleri – Angelina Jolie

c) Arjantin Hava Kuvvetleri – Kurt Tank

d) Mısır Hava Kuvvetleri – Eduard Neumann

e) Yugoslav Hava Kuvvetleri – J.B. Tito

2. II. Dünya Savaşı sırasında Alman Hava Kuvvetlerinin as pilotlarından “Afrika Yıldızı” Hans Joachim Marseille bir film yıldızı kadar yakışıklı, içkici ve zampara fakat bir o kadar da usta bir pilottu. Akıl almaz nişancılık ve pilotluk yeteneği ile 1 Eylül 1942 günü, 17 adet İngiliz Hava Kuvvetleri uçağı düşürdü. Bir günde düşürülen uçak sayısına ait bu rekor yalnızca bir pilot tarafından – 18 olarak – Sovyet cephesinde kırıldı. Kimdi bu pilot ?

a) Hermann Goering

b) Yıldırım Akbulut

c) Cilalı İbo

d) Harpo Marx

e) Emil Lang

3. Hava savaşı ya da daha özel tabiriyle, “it dalaşı-dogfight” iki uçağın birbirinin arkasına geçip iki puan alması temeline dayanır, yani kim daha dar bir daire içinde dönerse diğerinin kuyruğuna yapışır vs,vs., Dar dönüş iyi, hoş olmakla birlikte kedinin de kuyruğunu fazla çekmemek gerekir. Uçağın limitlerini zorlayacak kadar dar dönüşler kontrol kaybına sebep olabilir. II. Dünya Savaşı sırasında Amerikan Hava Kuvvetlerinin as pilotlarından birisi yaşamını böyle kaybetti. Bu pilotu ve içinde şansını çok zorladığı uçağı bilin bakalım..

a) Richard J. Bong - P38 Lightning

b) Joseph McGuire - P38 Lightning

c) Francis Gabreski - P47Thunderbolt

d) Clint Eastwood - F15 Eagle

e) Robin Olds - P51 Mustang
4.18 Nisan 1945 günü, savaşın bitmesine birkaç hafta kala JV44 üssünden üç Messerschmitt 262 havalanmak üzereydi. (Bu üç pilotun toplam hava zaferi en az 581 olarak hesaplanmaktadır) [3] . Kalkıştan hemen önce ME262’lerden birinin sol iniş takımı pistteki bomba kraterlerinden birine girdi ve motorları yere sürünen uçak alev alıp patladı. Yüzünde ciddi yanıklarla uçaktan kurtulan ve savaştan sonra yeniden kurulan Alman Hava Kuvvetlerinde önemli görevlerde bulunan bu pilot kimdi?

a) Erbo Graf Von Kageneck

b) Johannes Steinhoff

c) Walter Nowotny

d) Opel Von Volkswagenstein

e) Sadettin Teksoy

Madem gevezeliği Alman Hava Kuvvetleri aslarından yapıyoruz, alın bir tane daha... İşte hodri, işte meydan !

5. Albay Hermann Graf 212 hava zaferi ile yeryüzünde en çok uçak düşüren 9. kişidir. 2 Ekim 1942'de 200. zafere ilk ulaşan pilot ünvanına da sahip Hermann Graf aynı zamanda ünlü bir futbol oyuncusuydu. Savaş başlamadan önce oynadığı son takımını biliyor musunuz ?

a) Verder Weremem

b) Muhafız Gücü

c) Dinamo Berlin

d) Dortmund İdman Yurdu

e) Bayern Münih

Havada bin bir türlü cambazlık yapan bu adamların yaşamları nasıl son bulmuş olabilir sizce? Bilginizi sınayın! Bedava…

6. Gelmiş geçmiş en başarılı gece avcısı Heinz-Wolfgang Schnaufer 114’ü dört motorlu olmak üzere toplam 121 uçak düşürmüş ve Hitler tarafından Şövalye Haçına Pırlantalar nişanı ile onurlandırılmıştı. Bu parlak havacının yaşamının nasıl son bulduğunu biliyor musunuz ?

a) 19 Kasım 1944 gecesi İngiliz Hava Kuvvetleri'ne ait bir Mosquito av uçağı tarafından düşürülerek...

b) Bir propaganda gezisi sırasında kötü hava şartlarında Paderborn hava alanına inmeye çalışırken yüksek gerilim hatlarına çarparak...

c) 1983'de eşi ile birlikte araba kazasında...

d) 1950'de Fransa'da üstü açık arabası ile giderken, boş oksijen tüpleri yüklü bir kamyonla çarpışıp, kamyondaki tüplerin altında ezilerek...

e) 1950'de Almanya'da “Hockenheimring” yarış pistinde yarış sırasında...

Cevap veriyorum:

1/c) Arjantin Hava Kuvvetleri – Kurt Tank. Gen. Galland İngilizlerce esir alındıktan sonra 1947'de özgürlüğüne kavuştu. 1948'de ünlü Fw190 avcı uçağının tasarımcısı Kurt Tank aracılığı ile Arjantin Hava Kuvvetleri ile üçer yıllık iki anlaşmanın ardından 1954'de kendisine, savaş sonrası Alman Hava Kuvvetlerinin Komutanlığı teklif edilmesi üzerine Almanya’ya döndü. Fakat bu öneri gerçekleşmedi ve komutanlığa Gen. Josef Kammhuber atandı.



2/e) Emil Lang. Alman Hava Kuvvetleri'nin en başarılı pilotlarından biriydi. Av pilotlarının yaş ortalaması dikkate alındığında oldukça “yaşlıydı” (1942 de 52. av filosunda katıldığında 33 yaşında!) Fakat bu, eski Lufthansa pilotunun, bir günde 18, üç hafta gibi bir sürede 72 uçak düşürmesine engel olmadı. 3 Eylül 1944'de Fransa üzerinde Amerikan P47 Thunderbolt avcı uçakları ile çarpışırken öldüğünde 173 hava zaferi sahibiydi.



3/b) Joseph McGuire - P38 Lightning.

Meraklısına Not: Richard J. Bong savaştan sonra Lockeed Şirketi'nde test pilotu oldu ve P-80 Shooting Star Jet uçağı denemeleri sırasında öldü. Robin Olds savaştan sağ çıkıp, Vietnam Savaşı'nda da “General Robin Olds” olarak bir miktar daha uçak  düşürdü. Francis Gabreski Kore Savaşı'na albay olarak katıldı ve uçak düşürmeye devam etti.

4/b) Johannes Steinhoff.

Meraklısına Not: Opel Von Volkswagenstein, kullanılmış araba işine girdi. Sadettin Teksoy şansını medya dünyasında denemeyi tercih etti. Walter Nowotny Me 262 ile uçarken, 7 Kasım 1944 de üssünün yakınlarında Amerikan avcı uçakları tarafından düşürüldü. Erbo Graf Von Kageneck 24 Aralık 1941’de bir İngiliz Hurricane’i tarafından düşürüldü. Napoli’de bir hastanede öldüğünde 67 hava zaferi sahibiydi.

5/f) Hiçbiri

Meraklısına Not: Yaa uğraşmayın böyle abuk sabuk şeylerle, ne bileyim ben? yok hangi takımda oynamış, yok kaç numara ayakkabı giyermiş. Size ne be ?

6/d) 1950 de Fransa'da üstü açık arabası ile giderken, boş oksijen tüpleri yüklü bir kamyonla çarpışıp, kamyondaki tüplerin altında ezilerek...

Meraklısına Not: Elektrik tellerine yazılan Albay Helmut Lent, Schaufer’in ardından 105’i gece, 8’i gündüz 113 hava zaferine sahip en başarılı ikinci gece avcısı idi. 1983'te Almanya'da otoyol kazasında ölen pilot ise Gerhard Barkhorn'du. 301 hava zaferi sahibi bu pilot, savaştan sonra Alman Hava Kuvvetleri'nin gelişiminde önemli rol oynadı. Hockenheimring’de yarış sırasında ölen Theodor Weissenberger ise, 208 hava zaferi ile en çok uçak düşüren pilot sıralamasında 11. sırada yer almaktadır.

[1] Rudel, Hans Ulrich, “Stuka Pilot”, Euphorion Books, Dublin, 1952.
Gunter Bloemertz, “Heaven Next Stop”, Impressions of a German Fighter Pilot. William Kimber & Co. Ltd., Third Edition, London, 1954.
Knoke, Heinz,”I Flew for Führer”, The Story of a German Airman, Evans Brothers Limited,Sixth Edition, London, 1954

[2] Doğal olarak epey gözü kara bir adam olan Heinz Knoke savaştan sonra anılarını yazıp epey popüler oluyor. Doğu cephesinde Sovyetler’e karşı da görev yapnış olmasına rağmen, hava kuvvetlerinde tanınmasına neden olan ve kitabında detaylı olarak anlattığı, Müttefiklerin Almanyayı ağır bir hava bombardımanı ile dize getirmeyi amaçladıkları 1943 sonlarından itibaren şiddetlenen çarpışmalar. Dört motorlu bombardıman uçakları üzerine atılan bombalar, Amerikan av pilotları ile yapılan ölümcül it dalaşları vs. epey renkli olarak anlatılıyor. Türkçe’ye Baskan Yayınları tarafından sanırım 1970’lerde çevrildi. Fransızca’dan çevrilmiş olabilir. Hatırladığım kadarıyla orijinal adı “Le Grand Chasse” olarak veriliyordu. Yıllar sonra İngilizcesini de okuduğumda usturuplu bir çeviri olduğuna inandığım bu kitabı sayısını unuttuğum kadar çok okumuştum.

[3] JV44 Avcı Birliğinde rütbe sırasıyla ilk sekiz pilot toplam 1112 müttefik uçağı düşürmüşler ! General Galland 103. Albay Lützow 110. Albay Johannes Steinhoff 176. Yarbay Heinz Bär 221. Binbaşı Gerhard Barkhorn 301. Binbaşı Erich Hohagen 56. Binbaşı Schnell 72. Binbaşı Willy Herget 73. Bu toplama Yüzbaşı Walter Krupinsky’nin 197 zaferi dahil değil ! JV44 ile ilgli bazı ayrıntılar için bu blog‘daki The First and the Last yazısına bakılabilir.


Edited By Miki.
Mühim Not: Bu yazının aslı  plastik modelcilik  sitesi Özkan Türker 'de bulunuyor.

Fotograflar: 1. He 162 Jet avcı uçağı. Garip bir uçan makine. 1/48 ölçekli  plastik model. Yapan ve fotoğrafını çeken BvP
                  2. Focke Wulf Fw190 A-4   Radyal piston motorlu avcı Uçağı. 1/48 ölçekli plastik model. Yapan ve fotoğrafını çeken BvP
                  3. Soldan sağa:  Hermann Graf, Egon Mayer.  "Fighter Aces of the Luftwaffe" adlı kitaptan Taranmış  fotoğraf.  BvP                
                 4. Soldan sağa: Jonny Schmitt, Gustav Denk, Johannes Steinhoff, Gerhard Barkhorn.
"Fighter Aces of the Luftwaffe" adlı kitaptan Taranmış fotoğraf. BvP

Mart 07, 2010

Biri Bizle Taşak Geçiyor

Yok, o tuvalet kağıtlarından bir tepe üzerinden bize seslenen bayandan bahsetmeyeceğim. Derdim şu “nihayet” kavuşmuş olduğumuz şeyle. Türkçe’yi sonradan öğrenmiş bir adam televizyonda akıllı uslu laflar ediyor. Telaffuzu boktan amma “müesses” demeyi falan biliyor kerata, ben de menfur bir zihin cinayetine kurban gitmiş hissediyorum. Bu kadın dergileri beni benden alıyor[1]. Hepsi tuğladan biraz hallice (genelde kapakta parlak gururla bahsedilen bir özellik, “özel bilmemne sayısı 476 sayfa!”) ve beş paraya satılıyor. Bu tür dergiciliğin olmazsa olmazları çok fazla değil sanki. Moda dergisi yayıncılığına soyunmayı düşünüyorsanız, size yardımcı olabilecek bir takım öneriler. Önerileri yapanın orta yaşlı, erkek ve asabi bir yedek parça ithalatçısı olmasından  korkmayın. Nasıl olsa hepsi tekrar tekrar denenmiş, sonuç alınmış şeyler.

* Editörünüzü şöyle ismi zor telaffuz edilen geç yirmilerindeki kadınlardan seçin. Yüzüne bakılır da olmalı ki, ilk sayfalarda yazdığı saçmalıkların sol üst köşesine iliştirilen ufak fotoğrafı hoş dursun. Londra veya Milano’daki çok önemli meşguliyetini bu iş için bırakıp gelmiş olsa daha da iyi olur.

* Popüler bir canlıyla röportaj yapın. “O” size kendini anlatsın. “Hiçbir şeyin ist’i olamayacak kadar uzaktım ideolojilerden” veya “ağzımdan çıkan çoğu şarkı, aklıma hiç uğramıyor” falan desin. Doğal olarak çok akıllı olması gerekmiyor. Zaten siz de bu yazıyı “Journal of Isotope Research”[2] veya “Bulletin of Canadian Petroleum Geology” için hazırlamıyorsunuz. Ama, “Boğaziçi’nde politika öğrencisiyken, bir ülkenin ekonomisinin neredeyse her şeyini belirlediğini okuduğumda çok şaşırmıştım.” da demesin be birader!

Bu röportajların bir çeşidini de, işsiz güçsüz ama bol paralı (kim bilir ne zaman hangi dangalağı kafeslemiş, veya annesi kafeslemiş) karılarla[3] yapabilirsiniz. Hamfendiler yaşam, sanat, Amerikan Deniz Kuvvetlerinin 1960’larda kullandığı yüksek irtifa uçuş teçhizatı, yemek, seks bok püsür... akla gelebilecek her türlü konuda görüşleri ile aydınlatırken bir yandan da gardroblarını “açar”lar[4]. Yaşam kültürü konusunda bize uygun bulunan bu eğitim süreci yazılı olduğu kadar görseldir. Bir tür xanadu mahallesi eşrafıdırlar. Ucuza alınabilen hiç bir şey bulunmaz o evlerde. Haa vardır belki de, “Baton Rouge’de bir sokak karnavalı sırasında alınmış”tır. Ucuz olan şeylerin mutlaka hoş, sevimli bir hikayesi vardır. Bizlere “ulan ne ilginç, ne şey hayatı var bu orospuların, vay anam vay” dedirtmeniz temel hedeftir. Ama, bu tür dergilere para yatırarak zaten ne kadar dangalak olduğumuzu düşününce, pek de zor bir iş değil.

* Her ay değişik, akla hayale gelmeyecek bir konuyu işleyin. Mesela seks! Ocak sayınızda bunu mu işlediniz, biraz yaratıcı olun, mesela şubat sayınızda daha değişik bir konuya yer verin: mesela seks! Konuyu işlerken mutlaka halktan kişilere de söz hakkı tanıyın. Şöyle bir şablon oluşturun mesela: Önce konuyu küçücük aklınızla siz bir özetleyin, sonra da sözü edilen halktan kişiler deneyimlerini falan anlatsın. Adları “Berfunsude”, “Boğaç”, “Serviks” vs. olan bu eşhasın mesleği “Çok uluslu bir şirkette üst düzey yönetici”, “Stil Danışmanı”, “Art Direktör”, “Fitness Bilmemnesi”, “Tasarımcı”, “İletişim Uzmanı” elbette. Nasıl olsa Yüce Türk ulusunun tamamına yakın bir bölümü bu işlerde çalışıyor. Hem onlar zaten bizden biri. Yıllardır yatak maceralarını, fantezilerini, erken boşalma/boşalmama sorunlarını, uteruslarının geometrisini okuyup öğrenmedik mi bir tamam?

* Klişelerden ve diğerlerine benzemekten kaçının, o kadar kaçının ki, ürününüzün tümü kocaman büyük klişeye dönüşsün. Bu karmaşık süreci sağlayabilecek nitelikte metin yazarları alın işe. Ne kadar salak olurlarsa o kadar iyi. Sahilde yakılmış bir ateşin çevresinde sırıtan kadınların olduğu bir fotoğrafın altına “Emir Kustarica(!)nın[5] ‘Çingeneler Zamanı’ndan kopup gelen bir sahne gibiydi” yazabilsinler. Ya da, “Merve İldeniz, ilk dijital çekimi olduğunu fısıldıyor, Deniz Pulaş’a”. Bu çok mahrem itirafı da “Müesses” dergi yazarları sayesinde öğrendim.

* Damarlarında kan yerine sıvı halde gusto dolaşan insanların bolca bulunduğu partilerden, yenilen yemeklerden, onların okuduğu kitaplardan, ne dinlediklerinden, en son ne renk sıçmış olduklarından bolca söz edin. Bu mekanlar öyle biz ölümlülerin girebileceği yerler olmasın. “Modernist Park Avenue’de mimari şaheserlerden, Lever House’daki[6] Casa Lever’de” olsun mesela.“İsteseniz de rezervasyon yaptıramayacağınız” bu mekanda “VIP odada meraklı bakışlara” maruz kalsın derginizin Türkiye’deki çıkışının kutlayan nesneler. Toscana’daki bağlarda üretilen şaraplar, nar suyu ile marine edilmiş çiğ kılıç balığı ve “mamma mia dedirten” unsuz keklerin tadına varın siz de… Yapaylık ağızlarda mentol ferahlığı bıraksın. Birbirleriyle yarım yamalak ilişkili bir olgular, isimler, yerler ve stereotipler yumağı üfleyin kulaklara: “Karşımda öz güveni tam, deve tüyü rengi MaxMara pardesü giyen güzel bir kadın oturuyor. İki nedenle kızgın. Silmekten kızarmış burun delikleri ve beklediğinden az sütlü gelen Cafe Creme.”

Haydi, selametle,
Edited By Miki

Fotograflar; 1. İnternet
                          2. Lever House, N.Y., 2009, BvP.




[1] Esasen geçmişte daha fena alırdı, çünkü 80’lerin sonu ve 90’larda bu dergilerdeki mankenler gürbüz ve verimkar dururlardı. Nedense şimdilerde hemen hepsi kötü beslenmiş, saldırgan ve uyuşturucu pençesindeymişler gibi geliyor bana.

[2] Var böyle bir dergi. Uydurmuyorum.

[3] Porno endüstrisinde “Cougar” tesmiye edilenleri ile yapılanları da vardır. “Armatör Bilmem hangi pezevengin sayın eşleri” ile falan olur.

[4] Çoook uzun zaman önce bunlardan, ünlü bir sosyalist önderin kızı ile yapılanında, abla’nın “iç çamaşırı ve ayakkabı dışında Türkiye’den giyinmeye özen gösteriyorum”! dediğini gayet iyi hatırlıyorum. O zamanlar gençtim. Duvara çivi çakabilecek maharetteyim. Elime geçseydi o abla. Var ya…

[5] Binbir türlü ski sapı doğru yazıp, Adamcağızın adını niye böyle yanlış yazdınız bre ihvanlar? “Carine Ritfeld gibi isimlerin ayağından çıkarmadığı Azzedine Alaïa ipli stilettolar” da tek bir yanlış yok  (hoş, bu isimlerin yanlış ya da doğru olup olmadıklarını tefrik edebilecek donanımda değilim ya, doğru gibi görüktü, neyse).

[6] İngiliz sabun şirketi Lever Brothers’ın 1951’de tamamlanan Amerika’daki yönetim merkezi. Bugün New York kentin koruma altındaki kültür değerlerinden biri. Tasarımcısı, Gordon Bunshaft. Hakkaten çok zarif ve güzel bina. Ama daha fenası da var… Yolun karşındaki Mies’in Seagram binası.