Emsallerine faiktir

Şubat 13, 2013

MeKaDe ve Donsuz Ayı


"Şallak Mallak Dolaşmakta İnat Edersen,
Yersin Cezayı  İşte Böyle. Sırıtma... Sırıtma!"
Zaman ne kadar çabuk geçiyor. Hastaneden evde beslemek üzere bize getireli tam on sekiz ay  olmuş. Yani artık bibuçukMeKaDe. Çarçabuk büyüyen, akıllı bir cins bu. Hani o çok sevimli haliyle "valla büyümez hamfendi, cins bunnar" olarak satılan minicik ada tavşanını alır eve getirirsin; kısa sürede kolun kadar olur, duvarları kemirir, etrafa işer ya, bu da onlar gibi işte. Büyümek için iyi beslenmesi gerektiğinin farkında: kahvaltıda sofrasından yumurtayı, peyniri, portakal suyunu ihmal etmeyip akşam yemeklerinde su böreği ve aşureyi filan aynı anda gövdeye indirebiliyor. Ispanağa bayılıyor. Korku içinde, ne zaman bi akşam yemeğinden sonra midesini ovalayarak “şşş sakallı, bakma ööle aval aval da buzdolabından bi soda çıkar hadi” diyecek diye bekliyoruz.
Dediğim gibi, kolay öğreniyor ve anlıyor namussuz. Mesela; Miki’nin işerken rahatsız edilmekten çok hoşlanmadığını çabucak anladı. “Aaannneeee”diye ortalığı yıkıp  bir yandan  elinin içiyle kapıya vurmak yerine, artık işaret parmağını hafifçe büküp kapıyı tıklatmayı tercih ediyor “aaannneeee” ile ortalığı yıkarken.  Fakat,  öğrenme konusundaki esas sıkıntısı adı  soyadında… Ona hep “Mekade Hayır” veya “Hayır MeKaDe” diye seslendiğimiz için, “Hayır”ın adı mı, yoksa soyadı mı olduğuna karar veremedi bir türlü. Büyüyüp aklı erince zaten en doğru kararını  kendisi verecektir  diye pek üstelemiyoruz.

Zihinsel gelişme derken; bu mucizeye yardım maksatlı -sanki evimizde yeteri kadar yokmuş gibi- basılı yayın filan da tedarik ediyoruz. Kitaplarla ilişkisi çok boyutlu olacak, belli bi şey. Her akşam tulumunu giyip sütünü içtikten sonra, edilgen bir şekilde yanımda oturup resimlere bakmak, minicik parmakları ile nesneleri gösterip “ıhh”, “ıhh” eşliğinde onlarla ilgili uydurduğum sapık hikayeleri dinlemek yetmiyor ona. Dişliyor, kemiriyor, lezzetli buldukları ile karnını doyuruyor. “Kitapların bir gıda olarak ehemmiyeti” hakkında uzun uzun anlattıklarımı yanlış anlamış olabileceğini düşünüyorum.


Kim Hakkaten?
Muhtelif kargo oğlanları evimize her ay bir kutu içerisinde çeşitli zihinsel avadanlıklar bırakıyor. Bu kutularda o ayki gelişme paralel, dolayısıyla yardımcı olacağı iddia edilen nesneler (en azından o nesneleri kutuya koyanlar öyle düşünüyor) ve belli bir konuyu işleyen “kitap”lar var. Biz bakımdan sorumlu kişilere çeşitli talimatlar vermeyi de ihmal etmeyen bu yayın organlarının başlıkları kimi zaman “bedenimi keşfediyorum” filan gibi iç gıcıklar nitelikte. Çeşitli kavramlar, durumlar, mekanlar, aile fertleri ve çeşitli sosyal durumlar çok basit, güzel çizimlerle anlatılıyor. Bazen o kadar basit, cinsler arasındaki ayrım o kadar belirsiz ki; ilk bakışta, lezbiyen annenin kız arkadaşı ile bizim sevimli küçük oğlanı eşcinsel babasına bırakıp kaçtığını sanarak olayları böyle anlatıyorum. İşin doğrusunu “Anne babaya talimatlar” [1]  bölümünde okuduğum zaman da iş işten geçmiş oluyor. Ne yani, şimdi “yok öyle değilmiş, işin esası buymuş” deyip adamın önünde yalancı, ne dediğini bilmez durumuna mı düşelim? Zaten onu ilgisi bilimsel eserlere. Elinden ve ağzından düşürmediği (evet, onu da yiyor)  “ansiklopedi”sindeki meyveli yoğurt, dondurma, hamburger, lolipoplar, ülkemizde benim bile bu yaşıma dek görmemiş olduğum börülce tarzı bir fasulye ve banyo bölümündeki kullan-at tıraş bıçağını  inceleyerek geçirmeyi seviyor gününü.
Çiftlik:  Ne Gürültülü Bir Yer! 
Bir de; dünya ile tanıştıran, ona meslek seçimlerinde yardımcı olacak kitaplar var. Sanki onun çiftçi veya zoolog olmasını çok istiyormuşuz gibi, her kitabın konusu çiftlikte geçiyor, veya egzotik hayvanatla ilgili. Sevimli domuzlar, sevimli inekler, sevimli atlar ve sevimli eşşeklerle dolup taşıyor kitaplar. Zürafalar, zebralar, pandalar, kuyruğu ile dala asılıp sallanan maymunlar gırla. Tırtılın şarkı söyleyeni [2], ineğin uyuşturucu almış olanı, 
Kimbilir Ne Kullanıyor? 
kültürümüzün önemli bir parçası, günlük hayatımızın ve  sofralarımızın vazgeçilmezi o sevimli domuzcukların pembe taytlı olanı var. Kıçı açıkta ama, nedense dik yakalı kazak giymiş bir ayı doğum günü partisine davet edildiği bu taytlı domuzcuğun portresini balla yapma kalkıyor, sıçıyor tabii. Aklına gelen ikinci en iyi şey de bal kavanozlarını yerden topladığı çiçeklerle süsleyip hediye etmek! “Kıçına don giymeyi bile akıl edemeyen bir ayının aklına gelebilecek en yaratıcı hediye bu kadar olur işte!” diyorum MeKaDe’ye. Hikaye bitince Miki onu kucaklayıp yatmaya götürüyor.


İyi iyi,  erken uyuyup iyice dinlensin. Zihinsel gelişim adına daha yapacak çok işimiz var. Yarın-pazar sabahı- kör vakitte uyanıp, çocuk kanalındaki o travesti makyajlı trenin kıçındaki vagonlara zürafaları, filleri, tukan kuşlarını sokmaya uğraşmasını seyredeceğiz daha!


Sizlerin de içiniz benim gibi çocuk sevgisi ile dolup taşsın.


BvP

Edited by Miki 
……………….
[1] Resmin yanındaki “Duygusal Gelişim” başlığından aynen alıntı :
Amaç: Bu yaştaki çocuklar bir yabancı ile tanıştıklarında çoğu zaman utanırlar. Bu etkinlikte çocuğunuzun bu duyguya ilişkin farkındalık kazanması amaçlanmaktadır.


Talimat: Yandaki resmi göstererek “Bak, baba ve çocuk gezmeye gitmişler. Yolda babasının arkadaşıyla karşılaşmışlar. Ama çocuk bu kişiyi tanımıyor ve utanıyor. Babası onun utandığını anlıyor “sen biraz utandın galiba” diyor. Ama onu bakması için zorlamıyor.

[2] Fikir fena değil sanki.  Orijinali belki "Book Worm" du ve bir parça anlamlıydı. Ama,  şarkı söyleyen bir larva? Üstelik, larvanın repertuarında "baltalar elimizde, uzun ip belimizde" şarkısı filan var. Baltayla ormana gidip kaçak kesim yapacakken, yolları kelebek larvasının kanatlarına düşen bir grup ayı yavrusu ateşin etrafında dans ederek bu şarkıyı okuyorlar!