Emsallerine faiktir

Eylül 17, 2014

Sedit Qui Timuit Ne Non Succederet (Ayran Heykellerine Addendum 2014)


İki bin yıl önce ne güzel söz söylemiş bay Quintus Horatius Flaccus.  Kabaca,  “başarısızlıktan korkan, hiçbir şey yapmadan  ‘lök’ gibi oturur... Tabii Böyle benim gibi kaba saba değil, son derece şık söylüyor. Şair Horace’ın bu zarif deyişi artık pek hatırlanmıyor olsa da, çok İşlek Bursa – İzmir karayolu üzerindeki bir kasaba halkının entelektüel dağarcığında önemli yer tuttuğuna, orada hiç unutulmadığına artık eminim. Orası İç Ege’de değil de, Galler’de veya İsviçre’de kurulu olsa ambleminde mutlak bulunacak  motto bu.
Başarısızlıktan korkmadan, hep bir sonrakinin daha iyi olması için  yılmaz bir çaba ile çalışıp didinen Susurluk kasabası sakinlerinin medar-ı iftiharları, “ayran” adlı sıvının plastik düzleme kusursuzca yansıtılıp beğeniye sunulması konusundaki gelişmeyi bu bloğun derinliklerinden takip mümkünse de, günümüz  “bilgi toplumu” üyelerinin bilgiyi arayıp bulmaktaki tembellik ve isteksizliğini ve “hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” deyişini göz önünde bulundurarak, toparlayıcı bir özet geçmek istiyorum.
Hem artık Belediyede ayrı bir birim – daha çok başkana doğrudan bağlı bir daire başkanlığı, belki müdürlük,  ama kesinlikle şeflik değil – oluşturularak çalışmaların sürdürüldüğünden emin olduğum konu ile ilgili çalışmalar öylesine yoğun, alanda öylesine baş döndürücü gelişmeler oluyor ki,  bir yerlere kayıt edilmesi lazım.  Eminim Ayran Heykeli Araştırma Geliştirme ve Uygulama Daire Başkanlığı’nın aylık faaliyet raporları, bültenleri de vardır ama nitelikleri gereği bizler gibi sıradan meraklıların ulaşabileceği şeyler olamaz. Buna rağmen Belediye’nin internet sitesini arada sırada kontrol ediyorum; Şöyle uluslararası katılımlı “İslam Penceresinden 21. Yüzyılda Ayran Plastiğine Yeni Yaklaşımlar” veya  “Geleneksel (Osmanlı) El Sanatlarımızın (Osmanlı) Sentezi Noktasında  Günümüz Ayran Heykelciliği”  sempozyumu duyurusu görürsem katılacağım.

Her şeyin Başlangıcı | 200? - 2009 
Neyse, galiba her şey iki binlerin başında Kasabanın girişindeki bir havuzun ortasına dikilenle başladı. Evet biraz düz, hatta dümdüz  ifade etmişti sanatçı; azıcık  "elişi" ödevi gibiydi ama, önceki on yılın büyük bölümünde hep  kamyonla çarpışıp hurdahaş olan kocaman siyah  bir otomobilden saçılan bokla anılan bu kasaba için yeni bir soluktu.  Üstelik her şey o karanlık trafik kazası ve her zaman kelek çıkan kavunların sergilendiği  yol boyu ile tanınmaktan  iyiydi. 
Bir süre sonra ifade biçimi ve insan boyutunun eksikliği ile yetersiz bulunan simge terk edilip yeni arayışlara gidildi. Yeni bakış açısı hem insan ögesi ekliyor,  hem de ürünün yapım aşamasındaki çok, ama çok önemli bir cihaza vurgu yapıyordu. “Yayık” adı verilen bu üstün teknoloji ürününün ağaca iple bağlanarak, yatay eksende kap içindeki sıvının ivmelendirilişi ile  iş görenleri olduğu gibi, sonuca  silindirik kesitli bir ahşabın dikey aks üzerinde manuel hareketi  ile ulaşanları da vardı!  Ayrıca üretimde makineleşmenin sonucu olarak seksenlerde “şanzımanlı çamaşır makinesi” de kullanılmıştı. Üç seçenek içinden, sanırım algı kolaylığı nedeniyle dikey ekseni kullanan “dibek” türü tercih edildi.

İnsan Odaklı | 2011
Heykelin tamamlanmasından sonra henüz öğrenemediğim nedenlerle  - aşırı itina olabilir- kaidenin yapımı oldukça uzun sürdü. Yine de tekil öge vurgusu unutulmayıp, periferiye alınan  (Belediye çay ve ayran bahçesinin önü)  “Ayran Bardağı" tekrar yorumlandı.

Yeniden Doğuş | 2011
Ancak; değişen, yenilenen estetik algılar nedeniyle maalesef bu grup da artık gözden düşmüş durumda. Üretildikleri dönemde doğal malzeme renginde bırakılmış heykeller bölgeye son ziyaretimde ( Temmuz 2014) elden geçirilmiş ve  boyanmış olarak  parlak  Ege güneşi altında göz kamaştıran renkleri ile "fovist” bir tarz sergiliyorlardı.

Giacometti'yi Ararken | 2014
Bu yıl imgenin esas ögeler yerinde bırakılarak yeniden ele alınışını görmek,  hakim belediyecilik iklimine artık alışmış biri olarak beni fazla şaşırtmadı. Belediyenin ilgili daire başkanlığı hizmet  “noktasında”  şakır şakır çalışıyor, başarıdan başarıya koşuyordu işte. Fakat asıl ilginç olan, anlatımın soyut kimliği. İnatla Batı kaynaklı estetik kavramları, birikimi daha doğrusu her türlü “anlayış”ı açık bir nefretle reddeden yeni kültürel diskurun çok dışında duruyorlar. İzmir yönüne  konuşlu dişi ayrancı ile eminim gerilim ve denge  amaçlı olarak o kötü kavşağın karşısına konmuş müzekker aksi,  Giacometti heykellerini  andırıyor. Hele önceki  çalışmanın  30’ların  tek parti egemen sanat anlayışını yansıtan,   “milli” olmayan toplumcu çizgisi ile kıyaslanınca,Türk İslam köklerine dönüş vurgusunun böyle geciktirilmesi kafa karıştıran bir durum. İnsan en azından bir fes, bir kuşak, olmadı dibek üzerinde Selçukluyu hatırlatacak bezemeler bekliyor. Şalvara rağmen; dipdiri vücut hatlarını  ortaya koyan o daracık "body" ve  topuklu ayakkabılar ile milli hassasiyetler "noktasında" sınıfta kaldığı aşikar. Sanırım yerel yönetimler merkezi idare kadar cevval değil bu konuda. Diğer bir eksiğin de, ardılların tümünde vurgulanan ve elbette çok önemli ayrıntı, "ayran köpüğü" motifine bu yeni çalışmada yer verilmemesi olduğunu düşünüyorum.
Gelecekte de zuhur edeceği kesin yeni ayran heykelleri üzerinde düşünme - yazma dileği ve  sağlam inancı ile...

BvP. 

Hiç yorum yok: