İki bin yıl önce ne güzel söz söylemiş bay Quintus Horatius Flaccus.
Kabaca, “başarısızlıktan korkan, hiçbir şey yapmadan ‘lök’ gibi oturur”... Tabii Böyle benim
gibi kaba saba değil, son derece şık söylüyor. Şair Horace’ın bu zarif
deyişi artık pek hatırlanmıyor olsa da, çok İşlek Bursa – İzmir karayolu
üzerindeki bir kasaba halkının entelektüel dağarcığında önemli yer tuttuğuna,
orada hiç unutulmadığına artık eminim. Orası İç
Ege’de değil de, Galler’de veya İsviçre’de kurulu olsa ambleminde mutlak
bulunacak motto bu.
Başarısızlıktan korkmadan,
hep bir sonrakinin daha iyi olması için yılmaz bir çaba ile çalışıp didinen Susurluk
kasabası sakinlerinin medar-ı iftiharları, “ayran” adlı sıvının plastik düzleme
kusursuzca yansıtılıp beğeniye sunulması konusundaki gelişmeyi bu bloğun
derinliklerinden takip mümkünse de, günümüz
“bilgi toplumu” üyelerinin bilgiyi arayıp bulmaktaki tembellik ve
isteksizliğini ve “hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” deyişini göz önünde
bulundurarak, toparlayıcı bir özet geçmek istiyorum.
Hem artık Belediyede ayrı bir birim – daha çok
başkana doğrudan bağlı bir daire başkanlığı, belki müdürlük, ama kesinlikle şeflik değil – oluşturularak
çalışmaların sürdürüldüğünden emin olduğum konu ile ilgili çalışmalar öylesine
yoğun, alanda öylesine baş döndürücü gelişmeler oluyor ki, bir yerlere kayıt edilmesi lazım. Eminim Ayran
Heykeli Araştırma Geliştirme ve Uygulama Daire Başkanlığı’nın aylık
faaliyet raporları, bültenleri de vardır ama nitelikleri gereği bizler gibi sıradan
meraklıların ulaşabileceği şeyler olamaz. Buna rağmen Belediye’nin internet
sitesini arada sırada kontrol ediyorum; Şöyle uluslararası katılımlı “İslam Penceresinden 21. Yüzyılda Ayran
Plastiğine Yeni Yaklaşımlar” veya
“Geleneksel (Osmanlı) El Sanatlarımızın (Osmanlı) Sentezi
Noktasında Günümüz Ayran
Heykelciliği” sempozyumu duyurusu
görürsem katılacağım.
Neyse, galiba her şey iki
binlerin başında Kasabanın girişindeki bir havuzun ortasına dikilenle başladı.
Evet biraz düz, hatta dümdüz ifade
etmişti sanatçı; azıcık "elişi" ödevi gibiydi ama, önceki on yılın
büyük bölümünde hep kamyonla çarpışıp
hurdahaş olan kocaman siyah bir otomobilden
saçılan bokla anılan bu kasaba için yeni bir soluktu. Üstelik her şey o karanlık trafik kazası ve
her zaman kelek çıkan kavunların sergilendiği yol boyu ile tanınmaktan iyiydi.
Her şeyin Başlangıcı | 200? - 2009 |
Bir süre sonra ifade biçimi
ve insan boyutunun eksikliği ile yetersiz bulunan simge terk edilip yeni arayışlara gidildi. Yeni
bakış açısı hem insan ögesi ekliyor, hem
de ürünün yapım aşamasındaki çok, ama çok önemli bir cihaza vurgu yapıyordu.
“Yayık” adı verilen bu üstün teknoloji ürününün ağaca iple bağlanarak, yatay
eksende kap içindeki sıvının ivmelendirilişi ile iş
görenleri olduğu gibi, sonuca silindirik
kesitli bir ahşabın dikey aks üzerinde manuel hareketi ile ulaşanları da vardı! Ayrıca üretimde makineleşmenin sonucu olarak
seksenlerde “şanzımanlı çamaşır makinesi” de kullanılmıştı. Üç seçenek içinden,
sanırım algı kolaylığı nedeniyle dikey ekseni kullanan “dibek” türü tercih
edildi.
Heykelin tamamlanmasından sonra henüz öğrenemediğim nedenlerle - aşırı itina olabilir- kaidenin yapımı oldukça uzun sürdü. Yine de
tekil öge vurgusu unutulmayıp, periferiye alınan (Belediye çay ve ayran bahçesinin önü) “Ayran Bardağı" tekrar yorumlandı.
Ancak; değişen, yenilenen
estetik algılar nedeniyle maalesef bu grup da artık gözden düşmüş durumda. Üretildikleri
dönemde doğal malzeme renginde bırakılmış heykeller bölgeye son ziyaretimde (
Temmuz 2014) elden geçirilmiş ve
boyanmış olarak parlak Ege güneşi altında göz kamaştıran renkleri
ile "fovist” bir tarz sergiliyorlardı.
Bu yıl imgenin esas ögeler
yerinde bırakılarak yeniden ele alınışını görmek, hakim belediyecilik iklimine artık alışmış
biri olarak beni fazla şaşırtmadı. Belediyenin ilgili daire başkanlığı hizmet “noktasında”
şakır şakır çalışıyor, başarıdan başarıya koşuyordu işte. Fakat asıl ilginç olan, anlatımın soyut
kimliği. İnatla Batı kaynaklı estetik kavramları, birikimi daha doğrusu her
türlü “anlayış”ı açık bir nefretle reddeden yeni kültürel diskurun çok dışında
duruyorlar. İzmir yönüne konuşlu dişi
ayrancı ile eminim gerilim ve denge amaçlı
olarak o kötü kavşağın karşısına konmuş müzekker aksi, Giacometti heykellerini andırıyor. Hele önceki
çalışmanın 30’ların tek parti
egemen sanat anlayışını yansıtan, “milli” olmayan toplumcu çizgisi ile
kıyaslanınca,Türk İslam köklerine dönüş vurgusunun böyle geciktirilmesi kafa karıştıran bir durum. İnsan en azından bir fes, bir kuşak, olmadı dibek üzerinde Selçukluyu hatırlatacak bezemeler bekliyor. Şalvara rağmen; dipdiri vücut hatlarını ortaya koyan o daracık "body" ve topuklu ayakkabılar ile milli hassasiyetler "noktasında" sınıfta kaldığı aşikar. Sanırım yerel yönetimler merkezi idare kadar cevval değil bu konuda. Diğer bir eksiğin de, ardılların tümünde vurgulanan ve elbette çok önemli ayrıntı, "ayran köpüğü" motifine bu yeni çalışmada yer verilmemesi olduğunu düşünüyorum.
İnsan Odaklı | 2011 |
Yeniden Doğuş | 2011 |
Giacometti'yi Ararken | 2014 |
Gelecekte de zuhur edeceği kesin yeni ayran heykelleri üzerinde düşünme - yazma dileği ve sağlam inancı ile...
BvP.
BvP.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder