Senden Elektrik Alıyorum
Uzay araçlarının ihtiyacı olan
elektrik enerjisinin üretiminde Güneş’ten yararlanmak en akla yakın yöntem
değil mi, fotovoltaik yüzeyler filan? (anlamanızı kolaylaştıracaksa, “Güneş Panelleri”
diyeyim.Ama n’olur şu panel işini turistik
kıyı sözlükçesindeki “Güneş Enerjisi” cinliği ile karıştırmayalım: siyah zemin
üzerine sıralı bakır borular içinden
geçen suyun güneşle direkt temas sonucu
ısınıp, sıcak su üretmesinden biraz daha alingirli bir iş bu). Hatta,fikir genel olarak Güneş sisteminde
seyahat eden otomatik uzay araçları, yetmişlerin “Skylab”ı, Şimdinin Uluslararası Uzay İstasyonu, Rusların
“Salyut”u ve etrafta dolaşan haberleşme uyduları düşünüldüğünde doğrudur da.
Ama kazın ayağı öyle değil maalesef. Apollo Servis Modülü gibi büyükçe
ve çeşitli cambazlıklar yapmak zorunda olan bir uzay aracının gerek duyduğu elektrik
enerjisi için gerekli güneş panelleri (60’lardan konuşuyoruz, feysbuk filan
yok, o derece eski çağlar yani) oldukça büyük ve hantal olurdu. Bu hantal
yapıyı da kıçtaki o kocaman motor ateşlendiğinde oluşacak ivmelenmeden başına bir şey gelmemesi için ateşleme öncesi –hem, tam da elektriğe en çok ihtiyaç duyulan o süreçte – katlamak, bir yerlere sokmak bir
gerekirdi! Pek olacak iş değil yani.
İkinci Dünya Savaşından önce
geliştirilmiş alkali yakıt hücrelerinin çalışma prensibi, iki bileşenli bir kimyasal reaksiyonunun açığa çıkaracağı
enerjinin kullanılması gibi oldukça basit
(görünen) bir fikre dayanır. Eğer bileşenler Apollo programındaki gibi hidrojen ve oksijense, reaksiyon sonucu açığa çıkan da büyük miktarlarda elektrik enerjisiydi.Yalnız
bildiğimiz pillerin aksine bu reaktantların(oksijen ve hidrojen ) sürekli
yenilenmesi gerekli. Açığa çıkan başka bir şey daha vardı. Bol miktarda ve içilebilecek nitelikte su…. Yani sözkonusu sihirbazlığın tercih
edilmesiyle baş ağrıtıcı, can sıkıcı iki adet tasarım problemi çözülebiliyordu. Tam “bir taşla iki
kuş”, veyahut “bir koyup üç alma” durumu. Esasen Apollo 13 az kalsın “üçün
birini” alacaktı ama oluyor öyle şeyler. Hem, rahmetli Turgut Özal’da tam bir
koyup üç alacakken Körfez Savaşı
sırasında almamış mıydı onu?
Ulusal Amerikan Tarih Müzesi Arşivi | E&MP59.032 |
Elektrik enerjisi ve içilebilir taze su üreten Apollo Yakıt Hücre Prototipi 86 saatlik performans
denetim testinden sonra. 26 Aralık 1962.
|
Su işine geri dönelim: Evet su bir uzay uçuşu için en önemli,
hatta damarlarda dolaşan kan kadar önemli
bir bileşen. Hem mürettebat içiyor,
sudan arındırılarak yüklenmiş türlü yiyeceği, içeceği yenebilir hale getirmek için kullanılıyor.
Yiyecek içecek hazırlama işi suyu
tamamen alınıp genellikle toz haline getirilmiş yiyeceklere benzin istasyonlarının
pompalarına benzer tabancadansuyu sıcak
veya soğuk olarak püskürtülerek yapılıyordu. Mesela canın kremalı tavuk çorbası
içmek istedi; alıyorsun ilgili naylon torbayı basıyorsun sıcak suyu, elinde
birazovalıyorsun tavuk çorban hazır.
Daya ağzının naylon torbaya afiyetle iç. Su ayrıca bin bir türlü elektrikli
alet edevatın sürekli çalışması sonucu oluşan
(ve çok tehlikeli olabilecek) ısınmayı
önlemek için cihazlar arasında dolaştırılıyor, dolaşımdaki bu ısınan su
da servis modülünün gövdesindeki radyatörler
vasıtası ile serinletiliyordu!
Sistemdeki fazla suyun basıncı
kontrol eden valfler ile zaman zaman aracın gövdesinden atıldığını da eklemeli.
Esasen hidrojen ve oksijenin bir
yanma odasında reaksiyona girerek enerji üretmesi roket motorlarında da sıkça tercih edilen bir yöntem. Aradaki fark,
enerjinin büyük bir bölümünün elektrik olarak açığa çıkarılması. Böyle
anlatınca belki fazla basit oluyor; ver kabın bir tarafından oksijeni, diğer
taraftan da hidrojeni, hooop bir taraftan su diğer taraftan da elektrik çıksın.
Genellikle sistemi açıklayıcı i şematik çizimlerde böyle görünmek ve çalışma prensibi kullandığımız akülere benzemekle
birlikte iş biraz karışık. Elektrolit
olarak asit yerine potasyum hidroksit kullanılıyor ve Hidrojen tarafında [ anot
(-)] nikel, oksijen tarafında da [katot
(+)] nikel oksit var. Nikel hem zor
bulunan, dolayısıyla pahalı bir metal değil hem de hidrojen oksidasyonu için yüksek
katalitik özelliklere sahip (Apollo programı için geliştirilenler daha etkili
elektrotlar olarak platinle sinterlenmiş nikel kullanıyor). İki bölümü ve aradaki elektrolitik sıvıyı da birbirinden
geçirgen asbest tabakalar ayırıyor. İş basitçe böyle- sanki-. Daha geniş bilgi
için “Handbook of Fuel Cells –
Fundamentals, Technology and Applications” adlı faydalı esere bakabilir [4].
Elektrik üretimi açısından yüzde
yetmiş gibi performans oranlarına çıkılmakla birlikte, yine de hatırı sayılır
miktarda enerji ısı olarak açığa
çıkıyordu. Bir bölümü çok düşük sıcaklarda bulunan iki bileşeni hücreye
girmeden önce ısıtmak için kullanılıyor (Cihazın çalışma sıcaklığı yaklaşık 200
santigrat derece) fazlası ise glikole [3]
aktarılarak servis modülünün üst kısmındaki sekiz adet radyatörden uzay
boşluğuna bırakılıyordu. İlk Apollo
araçlarında iki daha sonraları üç adet kullanılan bu cihazlar ile karmakarışık yardımcı
sistemlerinin etkin ve sağlıklı çalışabilmeleri sürekli izlenmelerine ve kontrollerine bağlıydı.Hücreler için NASA için bile mümkün olamayacak saflıkta
hidrojen ve oksijene ihtiyaç duyuyor, bu mümkün olmadığından dayabancı madde
birikimine karşı tüm sistemin (oksijenin hattının her gün, hidrojenin ise gün aşırı)
boşaltılarak temizlenmesi gerekiyordu.
Uzay aracı içinden ve yer kontrol
tarafından miktar ölçümlerinin doğru yapılabilmesi depolardaki bileşenlerin
sıvı olarak tutulmasına bağlıydı. Yer çekimsiz ortamda iyice güçleşen bu işlem
için içinelektrikli ısıtıcılar kullanmaktan motorları ile belli sürelerde
karıştırmak (şu “ice slush” denen içeceği
karıştıran şeyler gibi, oksijen de tankın içinde aslında o kıvamda-imiş), gerekiyordu.
Mürettebat tarafından yapılan karıştırma
işlemlerinden Apollo 13 uçuşu sırasında; 13 Nisan 1970, 22:06’da (Amerikan Doğu Kıyısı Saati ile) yapılan bir
tanesi pek iyi sonuçlar vermedi maatteessüf…
“İşin Fıtratında Var”
Tam Bu sırada Test Alanında
Fakat tankın içine Mattingly ne de yöntemi
önerenlerin bilmediği başka bir rezillik
çöreklenmiştir: Apollo uzay araçlarının elektrik sistemi 1965’de kadar 28 volt elektrik
kullanırken bu tarihten sonra ne
hikmetse 65 volta yükseltilmiş ve tüm cihazlar bu güçte elektriği kabul edecek
şekilde yeniden tasarlanıp,
düzenlemişti. Sadece meş’um tankın içindeki termostatlar hariç!!!! Kimse bu
hatanın farkına varmadı. Isıtılan tankın içindeki termostat 26 Santigrat dereceye ayarlı ve 28 voltluk bir
termostattı işte. Bu sayede boşaltım için ısıtma işlemi başlar başlamaz, güçlü
voltajın oluşturduğu kısa devre ile
termostat çalışamaz hale gelir. Isıtıcılar tankı beş yüz derecenin üzerinde tutacak şekilde 8 saat boyunca çalıştır. Bu süre içinde
testi kontrol eden teknisyeni şüphelendiren bir şey olmaz çünkü önündeki
panelde ısı 30 derecenin üstüne çıkmaz hiç! (termostat bozuktu hani,
hatırladınız mı?)Böylece, aşırı ısı tankın içindeki
kabloların üzerindeki teflon izolasyonu
tümüyle bozar. Doğal olarak kablolar karıştırıcı fanı hareket ettiren
elektrik motorunun da yanından geçerler! Kalkıştan sonraki iki gün yedi saat ve 54 dakika hiçbir şey olmaz. Fanları
çalıştıracak düğmeye basılmasıyla oluşan elektrik kontağı saniyeler içinde bu çok zengin oksijen
ortamında yangın çıkarır, artan basınç
da tankın patlayıp hem astronotlar hem de elektrik üretimi
için çok gerekli bu değerli elementin kaybına sebep olur. Apollo
13’un aya inişi filan o andan itibaren “yalan” olur tabii. Artık tüm dert tasa o üç adamı sağ olarak
yeryüzüne indirmektir ve indirirler nitekim!
Bu çok heyecanlı macera da belki başka
bir yazının konusu olabilir.
Apollo 13 Kazasından sonra gelecekte benzer sorunlar yaşanmaması için tüm
sistem yeniden tasarlanır. Başka bir
yere üçüncü bir oksijen tankı yerleştirilir, tanklar içindeki karıştırıcı fanlar
kaldırılır. Elektrik üretimi herhangi
bir nedenle kesintiye uğrarsa kullanmak üzere yedek akü ve 2.5 litrelik
yedek içme suyu tankı kumanda modülüne konur.
***
Dediğim gibi, karşınıza bir şekilde
görme fırsatı çıkacak olursa fırsatı değerlendirmenin çok yararlı olacağı
acayip bir makine bu. Üstelik yazıyı buraya kadar okuyabildiyseniz artık size de pahalı bir elektrik süpürgesinin
içi gibi görünmemesi lazım!
BvP,
Fotoğraf: Yakıt Hücresi BvP, Prototip hücre için NMAH numarası resmin altında mevcut. Apollo Hücresi ile ilgili çizimler NASA
SP-350 “Apollo Expeditions to the Moon” Kitabından. Genel şema İnternet'ten. Çizimleri
Türkçeleştirdim.
…………………….
[1] Merak etmeyin, sadece bir tane
yok bunlardan. Toplam 92 tane üretilmiş, 54 tanesi Apollo programında
gerçekleştirilen uçuşlarda kullanılmış. Yani başka yerlerde de görebilirsiniz.
Washington’daki Smithsonian’da (en az iki), Bozeman Montana’daki “Museum of Rockies” de, New Mexico’da,
hatta özel koleksiyonlarda bile mevcut. Ama yine de denk geldi mi yanına seyirtip
iyice bir bakmakta fayda var.
Fikir İngiliz Bilim adamı Francis Thomas
Bacon (1904-1992) tarafından
geliştirilmiş. Amerikan uçak motoru üreticisi Pratt and Whitney 1959’da lisansı
satın alıp, teknolojiyi Apollo Programı için Kullanmış. Mevcut haliyle uzay araçları için oldukça
ağır ve hantal olan olduğundan önemli değişiklikler yapmak gerekmiş. Örneğin
600 psi olan çalışma basıncı 50 psi’a düşürülmüş, ağırlık azaltılarak 110
kilograma indirilmiş. Çalışma ömrü 400
saat olarak tespit edilmesine rağmen 620
saat arıza yapmadan çalışabilmiş. 31 hücreden oluşan bir ünite 563 ile 1420 watt arası enerji üretebiliyor.
Paralel bağlı üç pil uzay aracına 4.5 kw enerji sağlıyor.
[2] Uzaya gidiyorsun, Dünya’ya
dışarıdan bakıyorsun filan ama, üç
kişi göt göte aynı mekanda iki hafta
geçiriyorsun… Acayip işler! Ama beterin beteri var; üç kişilik
mürettebata rağmen Apollo Servis modülü
tasarım ve geliştirme aşamasında bir
Volkswagen otomobilin (kaplumbağa tabii, öyle bugünün Passat’ı değil) şoför mahalli ile aynı hacme sahip Gemini
kapsülünde bir hafta geçirmiş astronot taifesi tarafından
epey konforlu ve geniş bulunmuştu!
[3] Kaynama sıcaklığının
yüksekliğinden ötürü. Glikol saf olarak
veya su ile karıştırılmış haliyle uzun zamandır yüksek performanslı sistemleri
soğutmak için kullanılan bir sıvı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Daimler Benz
uçak motorlarında da motor bloğunu
soğutmak için glikol
kullanıyordu.
[4] İlgili kitap (ISBN:
0-471-49926-9) içinde “Hydrogen/oxygen (air) fuel cells with alkaline
electrolytes” başlıklı makale. Cifrain M., Kordesch K.,
pp 267-280.
[5] Chaikin, Andrew . A Man on the Moon, “Voyages of Apollo Astronauts”. Penguin, 2007.
İnternet'te Apollo 13 kazası tüm detayları ile genişçe
hikaye edilmekle, NASA sitelerinde de bütün detaylar anlatılmakla birlikte ufak tefek farklılıklar gösteriyor. Ben
hikayenin ana hatları için bu çok güzel yazılmış ve kapsamlı kitaptan
yararlandım. Genel olarak Apollo programına ilgi duyanlar, temel bilgiler
edinmek isteyenler için ideal bir başlama
noktası.
Ayrıca Tom
Hanks, Kevin Bacon, Bill Paxton, Ed Harris ve Gary Sinise gibi “kuvvetli artis”
lerin rol aldığı 1995 tarihli Apollo 13 filmi de, tüm hikayenin bir Hollywood filmi olarak şaşırtıcı biçimde
doğru ve eli yüzü düzgün anlatımı. Neyin nasıl olup bittiğini kavramak için izlenebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder