Boston City Hall | Kallman McKinnel Knowles | 1963 | İnternet |
Fakat nedense orijinalin ardıllarına, “çift yaratılmış”larına çoğunlukla Küçük Asya’da denk geliyorum. İşin tuhafı, ayrıntılı ve ölçekli, usta işi tasarlanmış cepheleri ile bu brütalist lenduha ne yapıldığı dönemde ne de daha sonra mimarlık çevreleri tarafından beğenilmiş sürekli eleştirilmiş, zaman zaman -af buyrun- itin kçına sokulup çıkarılmış bir yapı. "Fosilize olmuş bir uzay gemisi", "onu yıkmak için kontrollü bir nükleer patlatma gerekir" filan deniyor. Kentin sakinleri ondan düpedüz utanıyor. İnternette yüzlerce eleştirel yazı var. Bana sorulsa; “ulan aferin, ulan iyi; yapanın eline, koluna sağlık” derim, o ayrı.
Kastamonu | Doğanyurt Hükümet Konağı| 2013 | İnternet |
Le Corbusier | La Tourette | 1960 | İnternet |
Charles Eduard-Jeanneret 1887-1965 Referans Resmin Sağ Altında! |
Ne olursa olsun, Yirminci Yüzyıl mimarlığı ile, ya da genişçe sanatı ile ilgilenen herkesin hakkında fikir ve bilgi sahibi olması gereken bir zat. Etkileyici bir kilise yorumunu üç taraftan manastır kütlesi ile çeviren bu çok güzel brüt beton yapı 1960’da tamamlanmış. Rahipler ve mimar tarafından geniş bir arazinin istedikleri yerine yapma şansı verilmiş olduğundan -doğal olarak- en güzel yere inşa edilmiş. Yumuşak bir eğimle aşağıdaki akarsu vadisine inen çimenlik tepenin yukarıdaki koru ile birleştiği yere… Bu yüzden hemen hemen tüm fotoğraflarda manastır güney ve batı cepheleri ile ve düşük bir koddan çekiliyor. Başka bir deyişle ayrı bir bina niteliğindeki o şık kilise ve teras çatıdaki meditasyon alanı pek görülmüyor.
Le Corbusier | La Tourette | 1960 | İnternet |
Konya Adalet Sarayı | İnternet |
Doğu Akdeniz mimarisini ustaca yorumlamış
bu yapı biter bitmez onlarca değişik fonksiyonda yapının cephe biçimine ve
plastik özeliklerine akıl hocalığı yapıyor. Üniversite yapıları, kamu yapıları, bürolar, hatta katlı mağazalar! Yorum çabalarının yanı sıra kimi
zaman da düpedüz taklit ediliyor. Yıllar içerisinde bu taklitlerden onların ardılları başka bir repertuar oluşturuyor
filan… Araştırması hayli ilginç bir konu
yani.
Kallman,
McKinnel ve Knowles’in 1963 tarihli Boston Belediye Binasına bir daha bakalım: asık
suratlı ve otorite empoze etmesi (talep edilen) bir kamu binasının cephe özelliklerinin hepsi
var. İnsanı ezip, bireyselliği sonsuz dek yok edecek ağırlıkta brüt beton kütle, içine girmek isteyenin
iyice cüceleştirecek birkaç kat yükseklikte portallar, onun üstünde vatandaşa
tepeden ve tam kafası üzerinden bakabilme imkanı veren çıkmalar, pencere boşluklarını derinleştiren güneş
kırıcıları (tek başlarına kalınlıkları yetmezmiş gibi ikişer ikişer konup iyice
kalınlaştırılmış) Derin boşlukların yaratacağı keskin gölgeli derin karanlıklar…
Kulağa korku şatosu gibi gelse de, her şeye rağmen daha önce de dediğim gibi, güzel
ve usta işi bir yorum. Hem etrafa ve çevreleyen yapılara bakınca adamcağızların elindeki malın yine de
en iyisi olduğunu düşünmemek mümkün değil!
Bu yazıyı yazabilmek için
yırtınmamdaki esas amaç Burgonya’daki bir manastırın Boston üzerinden yurduma
gelip ne den bu kadar da çok sevildiğini, tekrar edildiğini açıklamaktı. Şu
arka plan işi bitti de esası gözden
kaçırmadan konuya gireyim:
Eee, N'apsın Adamlar? Şu Etrafa Bak | İnternet |
Dedim ya, bizim dahi üstad Doğu
Akdeniz mimarisinin bazı ögelerini yorumlamış diye; brüt betonun pütürlü yüzeyinin kendi dokusunca
yaratılan gölgelerden kaynaklanan güneş kırıcı etkisi ( bu hep söylenir de,
bodrumdaki kaba sıva evler vs, hiçbir zaman ikna edici bulamadım), pencerelerin derin güneş kırıcılarla sert güneş
etkisinden, dolayısıyla aşırı ısınmadan uzaklaştırılmaları, birbiri üzerine
binen kat çıkmaları. Tüm bunlar Marmara'nın
batısından başlayarak, İç ve Kıyı Ege’deki
vernaküler mimarinin de temel
özellikleri aslında.
İki kat üzerinde yükselen çıkmalı yapı formu ve prekast dikey güneş kırıcılar, özellikle İç Egede
insanı kusturacak kadar çok tekrarlanan bir
sakız. Örneğin Kula evleri ve onun “yorum”ları insanda kafasını pencerelerin o
prekast güneş kırıcılarına çarparak intihar etme isteği uyandırır (bende). Civardaki
tüm kamu yapıları, hastaneler, iş
hanları, oteller hep bu tekrar üzerine bina edilmişlerdir. Bunu vernaküler
mimariyi aşağılamak için değil, “ehliyetsiz
yorum lisansı” diye bir şey olduğunu vurgulamak için söylüyorum.
Kula | 2009 | BvP |
Bu ehliyet herkeste yok, ama belli
ki manastırı güzelce yorumlayan bizim Bostonlularda var. Bilmeden etmeden Türk
Kamu mimarisinin ilerideki otuz yılına damgasını vuracak bir şablonun müellifi oluyorlar. O kostüm büyük bir tesadüf eseri hem bu
coğrafyanın genel mimari çizgileriyle, hem de hakim devlet anlayışı ile uygunluk
gösteriyor. Aynı tekrarı kullanan ve kazanan yarışma projelerinin hemen hemen
tümünün 1980 sonrasının yarı askeri hükümet etme egzersizinde yeşeren ürünler olduğunu unutmayalım.
Hükümet konağı yarışmalarında sayısız kere
tekrar edilmiş bu şablonun kayda geçmiş ilk taklidi bildiğim kadarı ile 1968’deki Kars Hükümet Konağı yarışması.
Şeref, birincilik ödülünü alan Vedat
Özsan ve Umut İnan’a ait. Yapı uygulanıyor
da ve açık söyleyeyim, son yılların diğer örnekleri ile kıyaslandığında hiç de
kötü değil. Tabii Kars gibi güneşin az
bulunur bir nimet olduğu, sıcaklık değerlerinin Ağustos ayında bile yirmili
dereceleri geçmediği bir coğrafyada güneş kırıcıların ve altlarındaki derin gölgelikler oluşturarak
binayı serinletmesi beklenen iki kat yükseklikteki kolonların anlamını
tartışmadan.
Zonguldak Hükümet Konağı | Nuran - Merih Karaaslan | 1984 | internet |
Giresun Hükümet Konağı | Semra - Özcan Uğur | 1986 | İnternet |
Fakat bildiğim en arsız taklit İstanbul, Aksaray’daki İSKİ binası. Müellifine ait bilgiye ne yazık ki ulaşamadım (belki adamcağız o gün bu gündür saklanıyor).
Ancak, binayı yapan müteahhidin sitesinde oldukça güzel fotoğraflar var. Otuz yılı aşkın süredir
kullanılıyor ve adındaki “kanalizasyon” kelimesine yaraşır bir şekilde
bozundurulmaya devam ediliyor. Şu anda üzerine
bir bile değil, iki kat çıkılıp, acayip
bir renge boyamış durumda (o acayip mavi
renk her halde suyu simgeliyor). Öyle ki, insanın hizmete açılmadan önce çekilen fotoğraflara
bakıp “ulaan o kadar da kötü değilmiş be” diyesi var. Bence her mimarlık fakültesi bu yapıya geziler
düzenlemeli. Üzerine tezler yazılmalı ve sempozyumlarda bildirilere konu
olmalı.
İstanbul Aksaray İSKİ Genel Müdürlüğü | 1984 - 1985 Yüklenici Çakır İnşaat İnternet Sitesinden |
İstanbul Aksaray | Su ve Kanalizasyon İdaresi| Mart 2014 |BvP |
Son Söz:
Yazıya konu yapı tarzı Türk
Mimarlık tarihinin fenomenlerinden biri olmakla beraber, günümüzün taşra
beğenisini baş tacı eden yeni yerel ve merkezi yönetim anlayışının – “tarihi ve
kültürel dokuyu yansıtan, yöresel mimariyi ön plana çıkartan aynı zamanda
vatandaş odaklı hizmet anlayışını yansıtan, kimlikli ve kişilikli Hükümet
Konakları yapmaya özen gösteriyoruz” - kağıt üzerindeki ve
uygulanmış örnekleri ile (“Kimlik ve kişilik” konusunda Hakkari Merkez ve Sinan Paşa Hükümet Konaklarını hasseten tavsiye ederim) kıyaslandığında acaba ne
kadar kötü ve çapsız? Bu sorunun cevabını,
yapacak daha iyi bir işi olmayıp da şu yazdıklarımı okuyanlara
bırakıyorum.
BvP
Meraklısına bir iki laf:
Gerçekten de 20. Yüzyıl
mimarlığının belki de en önemli ismi, Uluslar arası üslubun ilk kuşak temsilcilerinden Le Corbusier hakkında
İnternette ve Türkçede basılmış olarak epey bilgi var. Mimarlığa ve Dünyaya
bakışını yansıtan erken tarihli önemli
kitabı “Bir Mimarlığa Doğru” Yapı Kredi Yayınları Tarafından 1999 ve 2001’de iki
baskı ile yayınlandı. Benim La Tourette
ve genel olarak Mimar hakkındaki bilgileri tazelerken kullandığım kaynak S. Gideon’un
çok işe yarar ve her eve lazım kitabı “Space Time and Architecture”. Bay Gideon
kitabın bir bölümünde İsviçreli’nin mimarlık
serüvenini anlatıyor. Türkçeye bin bir türlü saçmalık çevriliyorken neden bu önemli kitabın halen çevrilmemiş olduğunu anlayabilmiş değilim.
Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin
yayınladığı “Yarışmalar Dizini 1930-2004” adlı kitap (Ekim 2004) geçmiş
yılların yarışmalarını genel olarak Arkitekt ve Oda yayın organı Mimarlık üzerinden
tarayarak oluşturulmuş bir yayın. Merak edene Türkiye’nin mimarlık serüveni
hakkında çok şey söylüyor.
2 yorum:
Herr Plastik ilk kez stad oteli yazinizda bir mimari uslup oldugunu anladigim brüt beton kütle ve brutalizm gibi laflarla ifade edilen bu durumun ciddiye alinmis olmasi ben8 sasirtiyor. Zira begenilecek herhangi bir yani olmadigini dusunuyorum. En sade vatandas halimle ne sekilde ve hangi saikler, yaratici fikirlerle vs yaratilmis olursa olsun bu binalarin nihayetinde birer beton yigini oldugunu dusunmekten kendimi alamam. Sevgiler.
nefis bir yazı. kahkahalarla okudum.
Yorum Gönder