Emsallerine faiktir

Aralık 27, 2008

Elalemin Teksas'ı Tommiks'i varsa, Bizim de TARKAN'ımız Var Demek Geliyor İçimden

Galiba, Birinci Körfez Savaşı ertesi günlerdi. Amerikan Birlikleri Komtanı, Normın Şıvarzkof cüssesi hasebiyle -af buyur- “ayı”ya benzetiliyordu. Yaratıcılığın sınırlarının devamlı zorlama çabasının iğne ipliğe döndürdüğü basın mensupları yetinmeyip, fıkara adama “çöl ayısı” dediler. Dönemin anlı şanlı partisi ileri gelenlerinden biri de, -hani şu motel irisi kent dışı otellerde yapılan parti şeylerinden birinde- kendine “otel ayısı” sıfatını yakıştırdı. Beyaz buruşuk çarşaflı bir otel yatağının ucuna çökmüş, ayağında terliklerle fotoğrafları yayınlanıyordu bizim ayı’nın. Aslında, semiz bir öküzü andırıyordu bence. Devamlı sinekkaydı tıraş ve takım elbise ile dolaşanından… Yok, konu o değil. Konu, “kendimizden” olmayana duyduğumuz hayvansı nefrete, uzak duruşa, küçümsemeye karşılık gelen, ezik bir karşılaştırma/benzeştirme dürtüsü. Aslında özendiğimiz dünyanın çok yönlülüğünü, ulaşmak için ödenmiş bedeli, tüm bunların neden-sonuç ilişkisini görmeyen, yüzeysel tutum. Bildiğiyle yetinen, sığ, popüler özgüven makinesinin pompaladığı seruma bağlı olarak yaşamak zorunda kalan ksenofobik bizler.
Bir avukatlık bürosunda geçen Amerikan dizisini hatırlıyor musunuz? Dizininin kahramanlarından biri olan avukat yavru pek popülerdi bir ara (biraz sıskaydı mıskaydı ama, iyiydi bence). Yaratıcı bir konu olarak, hemen “Bizim Ally Mc Beal’ler” haftalık dergi sayfalarında işlendi. Kocaman kıçlı avukat hamfendilerin hayat hikayelerini, Amerika’nın örekesinde mukim, kurgusal bir avukat “yazıhanesi” üyesi ile müşterek taraflarını öğrendik. (Evet çok müşterek yanları vardı, bir tek kıç uymuyordu ama bunlar da zaten”bizim Ally McBeal’ler”di.)
”Bizim” olmak çok önemliydi. Özgüven kalesinin önünde çevik bir maymun gibi oradan oraya sıçrıyorduk ama, “onlar” sürekli döşüyorlardı bize. Bu tek kale maçta hezimet sürerken, altyapıdan başka bir oyuncu yetişti. Oyuncunun adı: Onlarınbilmemnesivarsa bizimdeşeyimizvar. Doğru, telaffuzu zor. Kamyon arkasına “Son İprator” yazarız “biz”. Bu yüzden isterseniz, kısaca aşağılık duygusu deyin ona.
Gıpta edilen, özlem duyulan herhangi bir şeyi, sahibi olduğunuz dandik benzeri ile ikame huyunu “onlar” bir ulus olarak tatmamış oldukları için esef ediyorum. Teksas Tomiksleri varsa, bizim de Tarkanımız, Karaoğlanımız var. Türk Top Gun’u ! Onların çiizkeyki varsa, bizim de höşmerimiz var. Pizza mı? Siktir et. Lahmacundan arak o. Bizim çoban yamçısını alıp Barbur yağmurluk yapmışlar. Peynirin en hası Erzurum’da… Sandıklı’nın leblebisi, Devrek’in bastonu meşhur. (Japonya’da Kobe kentinin de çelikten Savaş gemisi meşhurmuş. II. Dünya Savaşı sırasında ve öncesinde. Şimdi de süper tankeri! Girdi mi yine?) Yirmi yedi Mayıs ihtilali öncesi, durum-vaziyetten haberdar edilen General Madanoğlu’nun önce yan çizip, “benim bu işlere aklım ermez. Bende kafa yok, taşak var” dediği rivayet edilir. İlk aklıma gelen; onların aklı varsa, bizim de … oldu. Keşke öyle olsaydı.
Haydi, selametle…
Edited by Miki

Hiç yorum yok: