Saçma sapan bir başlık mı ? Her sabah araba radyosu marifetiyle bu tür saçmalıklara maruz kalan biri olarak edep dahilinde bir başlık aklıma gelmedi maalesef. Akşamları televizyondan olduğunca uzak durabiliyor insan evladı. Fakat ne fayda, sabahları kaderden kaçamıyorsun. Renkli televizyonun yaygınlaştığı dönemlerde orada burada “bilmem nereli uzmanlar uyarıyor! fazla renkli televizyon seyretmek kısırlığa yol açmakta” türü yazılar yayınlanırdı. Haklı olduklarını biraz geç de olsa anladım. Onların aslında yayınlanan reklamları kastettiğini, fazla dinleme/seyretmenin akıl kısırlığına yol açtığını seziyorum hakkaten.
Reklam yazarlarının başka bir boyut ya da gezegende yaşayan kötü niyetli bir ırk tarafından gönderilmiş öncüler oldukları dışında başka bir mantıklı açıklama bulamadım henüz. Karmaşık bir plan bu. Düşünsel iklim kuşağının dandikliği nisbetinde, bölgeye gönderilen öncü ekip de o kadar donanımsız ve salak oluyor. Yaşadıkları boyut/gezegen her ne boksa, bizimki ile aynı düzleme oturtamıyorlar bir türlü. Zihinsel kaymalar oluyor. Oralarda banka müşterileri at sırtında raflar arasında gezinip, kutulanmış hizmetler mi alıyor? Veya OSSU RUK VI gezegeni sathında; taş gibi, kafası iyi karılar güneşin etrafındaki dönüş tamamlanmaya yakın dans edip kocaman şişelerle[1] cinsel ilişki mi kurmaya çalışıyor? Hooop, al aynen kopya et.
Reklam evreni ile gerçek dünya arasındaki alacakaranlık kuşağı öylesine kalın ki, reklam yazarı anüscan'ların delip bizlere ulaşmaları için bayırda toplanıp elimizde kuş kafesi, rüzgar sörfü tahtası, guguklu saat türü objelerle bir tür litürjik ayin yapmamız gerekiyor. Şanslıysak, gelip bizlere ulaşşacako... Ulaşsa bize; alsa götürse beni, televizyon seyrederken ayrı, dedikodu yaparken ayrı mısırı cipsi yenen o diyarlara. Metin yazarının beyninde kopan fırtınaların ertesinde çoluk çombalak bir masa etrafında toplanıp neşeyle çabuk çorbalarımızı içip yorgunluğumuzu atıyoruz. Bitkinliğe iyi geliyor. Kış da kapıda; “akünüzün üstün marş basma gücü”nü kontrol ettirin. Aslında, ekip beyin fırtınası neticesi bulmuş en doğrusunu. Ne deselerdi bu millete yani: “Şu elimde görmüş olduğunuz akünün sunduğu amperaj ile aracınızın marş motorunu bilmem şu kadar kilo newtonla çevirir” daha mı anlamlı ve az saçma?
Reklam yazarlarının başka bir boyut ya da gezegende yaşayan kötü niyetli bir ırk tarafından gönderilmiş öncüler oldukları dışında başka bir mantıklı açıklama bulamadım henüz. Karmaşık bir plan bu. Düşünsel iklim kuşağının dandikliği nisbetinde, bölgeye gönderilen öncü ekip de o kadar donanımsız ve salak oluyor. Yaşadıkları boyut/gezegen her ne boksa, bizimki ile aynı düzleme oturtamıyorlar bir türlü. Zihinsel kaymalar oluyor. Oralarda banka müşterileri at sırtında raflar arasında gezinip, kutulanmış hizmetler mi alıyor? Veya OSSU RUK VI gezegeni sathında; taş gibi, kafası iyi karılar güneşin etrafındaki dönüş tamamlanmaya yakın dans edip kocaman şişelerle[1] cinsel ilişki mi kurmaya çalışıyor? Hooop, al aynen kopya et.
Reklam evreni ile gerçek dünya arasındaki alacakaranlık kuşağı öylesine kalın ki, reklam yazarı anüscan'ların delip bizlere ulaşmaları için bayırda toplanıp elimizde kuş kafesi, rüzgar sörfü tahtası, guguklu saat türü objelerle bir tür litürjik ayin yapmamız gerekiyor. Şanslıysak, gelip bizlere ulaşşacako... Ulaşsa bize; alsa götürse beni, televizyon seyrederken ayrı, dedikodu yaparken ayrı mısırı cipsi yenen o diyarlara. Metin yazarının beyninde kopan fırtınaların ertesinde çoluk çombalak bir masa etrafında toplanıp neşeyle çabuk çorbalarımızı içip yorgunluğumuzu atıyoruz. Bitkinliğe iyi geliyor. Kış da kapıda; “akünüzün üstün marş basma gücü”nü kontrol ettirin. Aslında, ekip beyin fırtınası neticesi bulmuş en doğrusunu. Ne deselerdi bu millete yani: “Şu elimde görmüş olduğunuz akünün sunduğu amperaj ile aracınızın marş motorunu bilmem şu kadar kilo newtonla çevirir” daha mı anlamlı ve az saçma?
Bu canlılar radyo reklamları için ayrı bir taktik geliştirmişler. İletişim tek kanaldan olacağı için salaklık iki kat olmak zorunda. Mesela: Zart şirketi arabana paspas veriyor değil mi? Bilmemnebok’tan bilmem şu kadar alırsan elbette. Otur, mesela bir halı saha maçı hayal et. Elemanın teki sürekli bağırsın. “-abi pas versene pas, pas” diye, pas-pas, pas-pas- …..paspas! Böyle yazınca ne kadar salak geliyor değil mi? Hayır. Bak yemin ediyorum, reklamın kendisi daha rektal… Böyle bir şeyi nasıl yazıyorlar? Yoksa yazmıyorlar da, teknoloji ile dolu dolu dört yıl[2] mı geçirdiler? yörüngeye uydu oturtup, parçacık mı hızlandırdılar? (Sakın bana; cahil, tüketim kuduruğu avanak adem oğluna cep telefonu, yassı televizyon, elektronik kulak kiri temizleyici sattılar deme). En akla yakın açıklama tabii benim düşman gezegen teorim. Ama bütün bunlar bana vız gelir. Ben evimi çok seviyorum koç taşşa gidiyorum...(Siktir git).
[1] Beynimize nüfuz etmeye çalışan parfüm reklamları yazarları oyuncuları ve dış sesi - hani şu İtalyan veya Fransız şivesi ile bize şişenin adını İngilizce okuyanlar-yılın sonuna doğru atmosferimize giriş yaparlar her yıl. Bu galakside işleri bitince de, diğer sistemlere ışınlanırlar.
[2] Dış ses bey her sabah bana gümbür gümbür teknoloji ile haşır neşir bir dört yılı nasıl geçirdiklerinden söz ettiğinde, hamiyetimden gözlerim yaşarıyor. Sağa çekip ağlamak istiyorum ossaat.
Edited by Miki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder