Susurluk Belediyesi Logosu (Kısmi) |
Türkiye coğrafyasında plastik
sanatlara, hem de üç boyutu olanına
Susurluk kadar meraklı başka bir yerleşim alanı var mı bilmiyorum.
Mübareğin her köşesinden, kavşağından san’at fışkırıyor. Tam ortasından geçen Bursa
- İzmir kara yolu yüzünden,
ziyareti zorunlu bir galeri gibi. Her yıl yaz mevsimi boyunca en az birkaç kere ben de ziyaret ediyorum.
Artık alışkanlığa dönüşen, hatta sevinçli bir sabırsızlıkla beklediğim, iple çektiğim “Susurluk Açık Hava Galerisi”ziyaretlerine
ait 2015 raporu:
Nerde bu Giacometti Heykelleri?
Susurluk | Eylül 2014 |
2014 yılı Susurluk Ayran Heykelleri yazısında detaylı olarak tanıttığım; Kasabanın yüzük taşı, ana kavşaktaki
“Giacometti”esk çifti maalesef bu defa yerlerinde bulamadım. Yoklardı...
Yok işte, yok olmuşlar-dı! Dar kalçalarına sımsıkı oturan şalvarı, yüksek topuklu ayakkabıları , gergin memeleri ile dibekte
ayran döven avret ve karşısında onu (kim bilir aklından neler geçirerek) seyreden dayının yeni Türkiye'nin mütedeyyin belediyecilik
anlayışında yeri olmadığını sezmiş ve sarahatle dile getirmiş olmakla birlikte,
süreli sergileme için yurt dışına gönderilmiş olduklarını düşünmek istiyorum.
Yerel yönetim erbabının işe sanat galerisi mantığı ile yaklaşmış olmaları da
yaban atılacak fikir değil. Belki belli bir süre sergilenip, daha sonra özenle
depoya kaldırılıyor veya yerleşim
alanının başka yerlerini süslüyorlar. İşte hem bu dürtüyle hem de “acaba içerilere doğru, sakinlerin yabancı
gözlerden kıskançlıkla sakladıkları
başka eserler, şeyler var mıdır?” düşüncesiyle birkaç saat ötede beni
bekleyen soğuk biraları, tavuk kanatlarını, Miki’yi, MeKaDe’yi filan hiçe sayıp
kendimi Kasabanın içlerine attım. Sanat aşkı işte böyle bir şey, insanın gözü
hiçbir şeyi görmüyor. Doğal olarak o heykelleri bulamadım, fakat gerçekten de
“yabancı gözlerden kıskançlıkla saklanan” bambaşka bir şey kasabanın meydanında, tam adıyla "Çarşı Meydanı"nda beni bekliyordu.
Artık Yoklar | Ağustos 2015 |
Bosna Hersek Çeşmesi | Ağustos 2015 Arıtmalı Su Keyfi |
Belediyenin internet sitesinde
coşkun bir övgüyle sözü edilen o muhteşem ve muazzam “Bosna Hersek Çeşmesi”ni görkemli istirahat ve dinlenme alanında
buldum. Çabamın karşılığını tam olarak almış olmanın tatmini ve göz kamaşması azıcık geçince huşu içinde usul usul yaklaştım o’na. Evet gözlerimin önünde, Batı
Anadolu taşrasında “18. Yüzyılda Bosna Valisi Muhammed Paşa tarafından
yaptırılan, Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’da, Başçarşı’da bulunan Osmanlı
mirası tarihi çeşmenin (bakın burası çok enteresan) birebir aynı olarak Bosna
Hersek Devletinin ilk devlet başkanı Aliya İzzetbegoviç Anısına inşaa”edilen çeşme karşımdaydı işte. Çarşı Camii yanında
bulunan alan “tekrardan restore” edilirken, vatandaşlara böyle kıymetli bir
eser kazandırılmıştı. Üstelik,alandaki ağaçlar bin bir özenle yerlerinden
alınmış, yemleri suları ihmal edilmeden en uygun toprak ve bölgeler seçilerek
“nakil işlemleri yapılmış”tı. Önemle
vurgulanan ve kısacık metinde üç kere tekrarlanan başka bir husus işbu çeşmeden
akan suyun arıtılmış oluşu. Boru mu bu? Dinlenme ve istirahatını yaparken bir yandan
da arıtılmış su içiyorsun. Say ki uzay istasyonundasın. Şahsen ben çok
etkilendim. Zaten başka türlüsü mümkün değil.
Aynısının Tıpkısı
Mustafakemalpaşa Kız Kulesi Ağustos 2015 |
Donanımı, görgüsü ve becerisi ile kendisi üretemeyip, sırtını “ecdat yadigarı”nın sığ taklitçiliğine
dayayanlarca geliştirilen şu “bire bir
aynı” mucizesinin tezahürlerinden biri
de hemen bir parça ötede, Mustafakemalpaşa adlı başka bir şipşirin
ilçemizde mevcut. Gastronomi dünyasına “Kemalpaşa Tatlısı” adlı o muhteşem
lezzeti hediye eden ilçedeki teşebbüs
erbabı, işletmesine Kız Kulesi’ni “birebir”e yakın, - sanırım “üç aşağı beş yukarı” daha doğru
bir ölçeklendirme- replikasını yaptırmış. Bu örneğin bir tür "Disneyland refleksi" ile yaptırılma olasılığı da yüksek elbette.
“Birebir” ve uygulama alanları epey geniş meşrepli ve dahi kullanışlı bir kavram; “Birebir”, “Birebire yakın”, “Birebir örneği” gibi elastikiyetler söz konusu. Mesela, Kuzey Karadeniz’de bin üç yüz metre yükseklikte dağın hoyratça biçilen zirvesine “mekana uygun bir cami için yoğun çalışmalar”la başlayıp, işi “İstanbul Üsküdar'da inşa edilen Kuşkonmaz Camisi'nin (Şemsi Ahmet Paşa)birebir örneği” olarak bitirmek mümkün. Hem işin içinde ecdat varsa kumaş kartelasından döşemelik kumaş beğenir gibi yadigar seçip, dağın tepesine oturtmanın neresi tuhaf ki?
“Birebir” ve uygulama alanları epey geniş meşrepli ve dahi kullanışlı bir kavram; “Birebir”, “Birebire yakın”, “Birebir örneği” gibi elastikiyetler söz konusu. Mesela, Kuzey Karadeniz’de bin üç yüz metre yükseklikte dağın hoyratça biçilen zirvesine “mekana uygun bir cami için yoğun çalışmalar”la başlayıp, işi “İstanbul Üsküdar'da inşa edilen Kuşkonmaz Camisi'nin (Şemsi Ahmet Paşa)birebir örneği” olarak bitirmek mümkün. Hem işin içinde ecdat varsa kumaş kartelasından döşemelik kumaş beğenir gibi yadigar seçip, dağın tepesine oturtmanın neresi tuhaf ki?
Atatürk Anıtı
Susurluk Atatürk Heykeli Belediye Önü | Ağustos 2015 |
Susurluk Atatürk Heykeli Detay Ağustos 2015 |
Görkemli Çarşı Meydanında
Çeşme’nin biraz aşağısında doğal olarak bir
de Atatürk heykeli var. Kruvaze ceketli,
sol eli havada (bazen havadaki ele zeytin dalı tutuşturuluyor, sağ elinde Nutuk tutar şekilde yapılmış
olanları da çoktur) betimlenmiş. Daha fantastikleri ile karşılaşmış biri olarak söyleyebilirim ki, sol koldaki oran sorunu dışında bir rahatsızlığı yok. Büyük İhtimalle 1980 sonrasının toplu sipariş
usulü Atatürk heykellerinden biri ve yine büyük ihtimalle fiberglas bu heykel benzerlerinden yüzlercesi bulunuyor [1]. Bu açıdan pek özel değil. Ama özel olan, heykel kaidesinde
mevcut Bay Hüseyin Can isimli sanatçımızın rölyefi. 19 Mayıs gençlik ve spor bayramı kıyafetli kızlı-erkekli
güruh ve Mehmetçik son Türk Devleti
Cumhuriyetimizin kurucusunu bir tepsi
üzerindeymişçesine başlarının üzerinde
taşıyorlar. Emanet ettiği eseri
değil de kurucunun kendisini taşıttıran bu sanatçının yaratıcılığı, üstün figüratif
yeteneği, eserin kompozisyon sağlamlığı hayranlık uyandırıcı. Grubun
merkezindeki yavuz ve gürbüz oğlanın rol çalma merakı yüzünden hanım kızımızın elindeki meş'ale
azıcık güme gitmiş, Mehmetçiğin elindeki defne çelengi de yersizlikten dizi
ile def çalıyor gibi görünse de, eserdeki retro hava dikkate değer.
Eski Dostları Ziyaret
Belediye Dinlenme Tesisi Önü Ayran Heykeli Susurluk | Ağustos 2015 |
Yine daha önceki yıllarda sözünü
ettiğim iki eserden Belediye çay bahçesi
önündeki köpüklü ayran heykelini bir
parça bakımsız buldum. Kaidesindeki harflerin bazıları dökülmüş, Kulplu
bira/ayran bardağı formundaki nesnenin
plastik boyası yer yer soyulmuş, Bozuk çamaşır makinesinden akan köpüğe benzemiş canım ayran. Buradan yetkililere sesleniyorum. En kısa zamanda
bakıma alınması lazım. Önünden her gün binlerce
insanın geçtiği bu önemli
simgenin berduşluğu yürek burkucu.
Az geride, yol üstündeki eski
dostlar yine dibekte ayran üretimi ile meşguldüler. O kavşaktaki -afedersiniz- fingirdek karı gibi değil
buradaki bacımız. Giysileri filan hep mazbut ve mütedeyyin. Petrol yeşili el örgüsü hırkası bile tam. Yanındaki ere göz ucu
ile bakmadan, yaz kış dinlemeyip yoğurt ve suyu dövmeye devam ediyor. Fakat
kaide konusunda yerel yöneticiler halen
bir karara varamamışlar anlaşılan, onluk yatay delikli tuğla örgü haliyle
duruyor. Figürler üzerindeki geçmiş yılların o
fovist denemeleri de halen korunuyor. Dibekten taşan köpüğün beyazlığını
dengeleyen yüzlerindeki siyah boya (hani şu eski okul müsamerelerinde arap bacı
rolüne çıkanların sürdüğü… Ayakkabı boyası tarzı) yalçın bir anlam kazandırıyor. Huşuyla
karşılarında durup bir süre izledim onları. Hızla gelip
geçen dev kamyonlar bir parça
türbülans yapıyor, yere ayağı
sıkı basmak gerekiyor, uğultu insanı
bizar ediyor filan ama, değer…
Mazbut ve Vakur Susurluk | Ağustos 2015 |
Esas Yüzük Taşı Burada
Yine Kara yolu üzerinde, Susurluk
283 Sayılı Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifi’nin önünde rastladım o’na. Su
ve yoğurdun bir araya getirilişinde rol oynayan en önemli ve temel öğenin, yani “dibek” [2] adı
verilen o karmaşık cihazın sofistike bir yorumuydu. Dikeylik ortadaki metal
şaftla vurgulanıyor, esas eleman da sımsıcak ahşabın kullanılışı ile çağdaş
bir yorum kazanıyordu. Zannederim ortadaki bilezik gibi nesne de ayranın evrenselliğine vurgu adına dünyamızı simgeliyor.
Özenli kaidesi, dikkatle seçilmiş
malzemesi ile belediyenin “kullan at
heykelcilik” anlayışının ötesinde. Kendisi ile gelecek yıllarda da karşılaşacağımızı hissediyorum.
Fotoğraflar; En yukarıdaki kısmi Belediye logosu dışındakiler BvP
[1] Aylin Tekiner Atatürk
Heykelleri Kült, Estetik, Siyaset adlı kitabında Necati İnci’ye ait Kaş Atatürk Anıtı’ndaki
Atatürk figürünün çoğaltılarak gönderildiği il ve ilçeler arasında Susurluğu da
sayıyor. Fakat bu figür bahsedilen Kaş Anıtı’ndaki figürden oldukça
farklı. Kaş’taki heykelde Atatürk sol
eli cebinde, yelekli bir takım elbise ile görünüyor. Yine de Necati İnci’nin söz konusu figürü 213 (iki-yüz-on-üç) adet çoğaltarak gönderdiği düşünüldüğünde, Susurluk’daki anıtın 1981 sonrasının “Atatürk
Anıtı Çılgınlığı” dönemine ait bir “fabrika işi” olduğunu düşünmekte bir
sakınca yok. Tekiner, Aylin; 200 ve ilgili sayfadaki dipnot.
[2] Ayran (geleneksel) yapımında kullanılan bu cihazlarla ilgili bir terminoloji karmaşası var. Genel olarak tek veya iki noktadan bir sabitlenerek, ileri geri itilmek sureti ile horizontal hareketi sağlanan ince uzun iki yanı kapalı, üstten yoğurdun ve suyun konduğu, iki uçtaki yüzeylerden birine musluk takılarak bitmiş ürünün alındığı ahşap dar silindirik kaplara "yayık" deniyor. Dibekte ise sonuç üst ucu açık ahşap kaplara bir çubuk vasıtası ile uygulanan dikey hareketler ile kabın içindeki nesnenin dövülmesi ile alınıyor. Bu kahve, buğday, veya herhangi bir tohum olmakla birlikte, örneğimizdeki gibi su ve yoğurt olabiliyor.
Sorunsalı daha önce irdelemiş olmakla beraber, (BvP; Eylül 2014), Konuya yeniden dikkatimi çeken Sayın Bompay Segundo'ya teşekkür ederim.
[2] Ayran (geleneksel) yapımında kullanılan bu cihazlarla ilgili bir terminoloji karmaşası var. Genel olarak tek veya iki noktadan bir sabitlenerek, ileri geri itilmek sureti ile horizontal hareketi sağlanan ince uzun iki yanı kapalı, üstten yoğurdun ve suyun konduğu, iki uçtaki yüzeylerden birine musluk takılarak bitmiş ürünün alındığı ahşap dar silindirik kaplara "yayık" deniyor. Dibekte ise sonuç üst ucu açık ahşap kaplara bir çubuk vasıtası ile uygulanan dikey hareketler ile kabın içindeki nesnenin dövülmesi ile alınıyor. Bu kahve, buğday, veya herhangi bir tohum olmakla birlikte, örneğimizdeki gibi su ve yoğurt olabiliyor.
Sorunsalı daha önce irdelemiş olmakla beraber, (BvP; Eylül 2014), Konuya yeniden dikkatimi çeken Sayın Bompay Segundo'ya teşekkür ederim.
4 yorum:
Çakma kızkulesinin çatısı soba boyasıyla boyanmış ya da kalaylanmış galiba :) Parıltıyı görünce aklıma geldi, babam anlatırdı. Adamın biri Konya ovasında buğday silolarını parıl parıl parlar görünce "Oyy" demiş "siloyu da kalaylamışlar, ne de çok kalay gitmiş". Sanırım burada da öyle bir durum mevcut :)
Evet, galvanizli ocak başı davlumbazı gibi değil mi? "Birebir" yapınca bu kadar oluyor işte.
Bu arada Antalya Müzesindeki heykellere alçıdan kol bacak takıldığını okudum, Antalya dışındayım bir süredir gidip kontrol edemedim, aslı var mıdır acep, eğer öyleyse pes diyorum :)
Restorasyonda yeni açılımlar! Şimdiye kadar akla gelmemiş, tatbik mevkiine konmamış oluşu tuhaf geldi bana. Esasen kıçı, başı açık o kadar heykel varken, bence uzuv takacaklarına uzuvlara peşkir, vs örterek başlamalılar işe.
Yorum Gönder