Emsallerine faiktir

Ekim 17, 2015

Houston, Bi Sıkıntın Var!


İki bin on dört yılı baharında Miki’yle  Houston’a gittik. “İnsan niye oraya  gider ki?” sorusunun cevabını  önceki bir yazıda tafsilatlı olarak vermiştim. Asıl amacım kentin merkezini ve doğal olarak binaları görmekti. Hem,   öğrenciliğimin ikonlarından Philip Johnson- John Burgee mamulatı  “Pennzoil  Center”in de bizzat kendisini bilmem kaç yıl sonra  görebilecektim.  Çektiğim fotoğraflar oldukça kötü. Fakat malzemenin kendisi de çoğunlukla o kadar sevimsiz ki, sureti  çok önemli değil sanırım.

Houston |  Batıdan Kent Merkezine Bakış | Nisan 2014
Başrolünü sevimli insan, büyük hümanist  Charlton Heston’un oynadığı “Omega Man” filmini gören ya da hatırlayanınız var mı? Filmdeki mekanların pis, ürkütücü ıssızlığını? Hafif yağmur çiseleyen bir cumartesi sabahı çok katlı binaların yer aldığı skindirik muhit azgın zombi karılar haricinde  tam öyleydi işte. Benzerlik hissinin büyük nispette cehaletimden kaynaklandığın düşünsem de, muhtelif olumlu  arayışlarım meyve filan  vermedi aşk olsun!  Halbuki  bu kentin toprağına gömülmüş her beton, çelik, cam her neyse, o kadar da kötü değil.  Belki de “İstanbul gibi yapmayalım,  her aklına esen oraya buraya saçmalamasın;  hepten iç bulandırıcı, kötü  olan ne var ne yok kentin merkezinde kalsın da, öteye beriye sıvaşmasın” dediler.  Kim bilir? Bir yandan da oldukça  ufak bu alanda elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmış, “paraysa para” deyip şöhretler karmasına maç oynatır gibi kim var kim yok toplamış biçare Teksas’lı. Kimler yok ki?  Sayın Ulrich Franzen’le memleketi kurtar, Müteveffa Philip Johnson’un ganyanını yatır, Bay I.M. Pei’ye ıhlamur söyle…  Skidmore Owens Merill beylere dördüncü lazımsa okeye otur [1]
Pennzoil Center;  1976’da tamamlanan ve o zamandan beri dikkat çekici olmayı başarmış bu oyuncaklı yapı  öğrenciliğimden beri “ölmeden önce görülmesi, yapılması, ellenmesi gerekenler” listemin ikinci sırasındaydı (bugün Smithsonian’da sergilenen, Neil Armstrong’un Apollo 11 uçuşunda kullandığı  uçları silikon eldivenlerinden sonra tabii. Evet,  onları da görmek nasip oldu çok şükür). Tüm yolculuk boyunca yakamı bırakmayıp  gittikçe de ağırlaşan grip yüzünden “ulan çok yakında emr-i hak vaki olacak,  hiç olmazsa ikisini eda ettik, Condoleezza Rice’in bacaklarını ellemek için de artık onun gelişini beklerim” diye düşünüyordum.

Philip Johnson / John Burgee |  Pennzoil Center | Houston 1976
 
Çevresindeki heyulalara kıyasla oldukça ufak bir  yapı bu.  Otuz altı kat bırak o ligi,  Ağaoğlu Ali bey için bile leblebi çekirdek. Leblebi, meblebi ama, o sabah gözlerimi diktiğim şey “alırım aklını” diyor işte. Eş ve birbirine çok yakın iki adet üçgen kule ile onları birleştiren eğimli ara kütle koyu renk cam yüzeylerindeki yansımalar nedeniyle her noktadan farklı algılanıyor veya “algılanamıyor”!
Buna bir de algı mesafesi olarak karşı kaldırımı ve naçiz insan boyunu ekleyelim;  kütle düzenini,  planı kavramak nerdeyse imkansız. Yapının o çok sözü edilen, kent siluetine dramatik katkısını da.  Belki de bu yüzden uzaktan veya havadan çekilmiş  fotoğraflarla şansı denemek daha akıllıca. İnternette bunlardan bol miktarda var, tavsiye ederim.  Ama, piramidal giriş holünün yandaki dikdörtgen kütle [2] ile hoş kontrast cambazlığını   (boş/dolu – açık/koyu – dik/eğimli - prizma/silindir ) size ben  göstereyim…
Philip Johnson / John Burgee |  Pennzoil Center | Houston 1976
Zekice tasarlanmış bu optik dümeni hayata geçirmiş kişi, Bay Philip Cortelyou Johnson 1947’de tasarladığı “Cam Ev”den beri yirminci yüzyıl mimarlığının en önemli isimlerinden (azcık da tuhaf biri işin açığı:  1979’da, -verilen ilkini aldığı- en büyük, en prestijli  mimarlık ödüllerinden birini, “Pritzker Ödülü”nü “evde yerim yok” diyerek Modern Sanatlar Müzesi’ne bağışlıyor). Savaş sonrası modern mimarinin ellilerden yetmişlere evirip çevirip, dik tutup, yere yatırıp, pilonlarla kaldırıp indirip,  göz alıcı minimalizm sosuyla da olsa  binlerce kez tekrarladığı, kaba tabirle “boku çıkan” (ama bir kısmının gerçekten  pek  soylu ve zarif olduğu gerçeğini  de unutmayalım) cam prizmalardan iyice bunalan, Philip Bey belki tam da  bu  “noktada”, Houston’un orta yerinde,  kırıyor o prizmayı!   Çok uzun yaşayıp, çok uzun süre mimarlık yapıyor. Doksan beş yaşında bürosunda çekilmiş fotoğrafları var. 2005’de 98 yaşında göçüyor buralardan… Ama profesyonel üretkenlik süresi  belki de  fazla uzun. Son yaptıkları hafiften  “hocam, tadında bıraksaydık” deme ihtiyacı uyandırıyor sanki. En üretken dönemi John Burgee ile ortak olduğu 1967-1991 arası. Modernizmin bir tık ötesinin, “Post Modernizm”in ilginç örneklerinden pek çok yapı çıkarıyorlar ortaya. Bunlardan biri, New York, Manhattan’daki Chippendale mobilyalı saatleri anımsatan AT&T (şimdinin Sony Binası).
 
Philip Johnson / John Burgee | Sony Building | New York 1984
 Dönemin Amerikan Mimarlığının, dolayısıyla dünya mimarlığının Post modernizme  kaymasına sebep oluyor . Ama can sıkıcı bir durum var:  Gücünü tek formdan (prizma!)  alan ve kendini hevesle katı kurallara mahkum etmiş minimalizm yerine;   sonsuz çeşitlilikte tarihsel formlardan beslenen, yeni malzeme, boyut ve işlev imkanları ile müthiş olanaklar sunuyor gibi görünen post modernizmin [3]  Philip Johnson için bile her zaman iyi bir reçete olmadığını  hemen yanında, Bank of America Center’de tespit mümkün. Flaman gotiği Houston’da,  Amsterdam ya da Brüj’deki kadar iyi görünmüyor.  Özellikle de 56 katlı ve  pembe granit kaplı olanlar… Üç kademeyle  yükselen 1984 tarihli yapı o yılların pek sevilmiş  çok bildik eski ve/veya bölgesel formları ciddi bir temel değerlendirme ve bilinç sahibi olmadan rastgele seçelim;  ileri teknoloji ürünü  yapı elemanları ile yeniden üretelim, saçmalasak ta, arada kaynar gider”  dürtüsünün ürünlerinden. Bence bir halta benzemiyor. Sokaklarda kimsenin olmadığı bir cumartesi sabahı oldukça da ürkütücü ve tekinsiz görünüyor.  Miki’ye  “arkamda dur” diyorum dişlerimin arasından. Binanın kapısından her an zombiler fırlayacak gibi çünkü…  Yine de;  konunun uzmanı olmadığımdan,  görüşlerime pek şeyetmeyin.

Sağda,  Philip Johnson / John Burgee | Bank of America | Houston 1984
Solda,  Flaman Gotiği | Brüj
 
 Ama aynı görüşte olacağımıza en kalbi hislerle inandığım başka bir yapı var:   Continental Center I. Ya da bulunduğu adrese atfen, eski adıyla 1600 Smith. Adında bile meymenet yok. Darbeli matkap modeli gibi. Doğru, benim çektiğim açıdan berbat görünüyor.  Aslında kavuğa benzer bir takkesi, Üst kotlarda geriye çekilişleri,  plan kesitlerinde geometrik atraksiyonları (belli bir kattan sonra dikdörtgen olan kesit kenarları pahlı bir trapezoide filan dönüşüyor)  var.  Emin olun o taraftan da berbat. Homo Sapiens ölçeği ile, yani  bir metre yetmiş santimden bakıldığında görünen bu… İnsanın “yaparken para aldınız mı hakkaten?” diye sorası geliyor. Sözümün ağırlığı olsun diye Türk akademisyeni refleksi işletip, yazar alıntısı/vurgusu yapayım da;  değer kazansın, davulcu ossuruğu gibi araya karışmasın:  Allen Ginsberg’in yerinde tespiti ile bir, bir - afedersiniz- “granit penis” hakkaten.  [Ginsberg,  Allen.  “Howl” 1955; “Moloch! Moloch! Robot apartments! invisible suburbs! skeleton treasuries! blind capitals! demonic industries! spectral nations! invincible madhouses! granite cocks! monstrous bombs!” ].Moloch! Moloch! Robot apartments! invisible suburbs! skeleton treasuries! blind capitals! demonic industries! spectral nations! invincible madhouses! granite cocks! monstrous bombs!
 Morris Aubry Architects | 1600 Smith | Houston 1984
 Dişimizi sıkıp devam edelim: Nasıl olsa 1600 Smith bizim değil, o kentte yaşayanların sorunu. Şu  tümüyle mavimsi  yeşil cam kaplı upuzun (yaklaşık üç yüz metre boyunda ve 71 katlı,  boru değil. Kentteki en yüksek ikinci insan yapısı nesne)  şık yapı bir banka yönetim  merkezi:   Wells Fargo Bank Plaza. Mimarı  Bay Richard Keating iki çeyrek  daireyi eksenleri boyunca hafifçe dışa kaydırmış gibi.  Planın bu haliyle meşhur ve meş’um “$” (Dölar) işaretini andırdığı, yeryüzünün büyük bölümünün tapındığı o şeye özellikle benzetildiği “iddia ediliyor”! (cümleyi “o”  yu hafifçe uzatarak ve “r” yi  nazal çıkarmak suretiyle Samanyolu TV haber veriyor-muş  gibi okuyun)  eve dönünce baktım, hakkaten de benzerlik yok değil!  “hani faiz lobisi, küresel sermaye ve üst akıl yoktu? Hezeyandı tüm bunlar?  Haksız mıymış o büyük insan?” diyesim oldu. 

Skidmore, Owings &  Merril | Wells Fargo Plaza | Houston | 1984
Faiz lobisi Houston şubesinin hemen  çaprazında, dikkat çekici bir yapı Central Point Enery Tower.  Daha doğrusu yapının kendisi sıradan, bin dokuzyüz altmışlardan kalma usturuplu bir bronz cam  prizma. Sonradan  orijinal yapını 1973’de bittiğini, yeni tasarımın mimarının da -yine- Richard Keating olduğunu  öğrendim. Fakat arkadaş,  tepesi  gördüğüm hiçbir şeye benzemiyor. Robert Mc Call’ın biz yaştakilerin zihinlerine çaktığı  o inanılmaz  “Space Odyssey” film afişi gözümün önünde. Az sonra  zombilerle savaşın yaralı  ve kayıplarını yörüngedeki ana gemiye taşımak üzere bir uzay gemisi hıslayarak havalanacak  sanki.  Altı kat yükseklikte,  ortası delik bu platform yüksek binalarda gördüğüm en hoş bitişlerden biri.  Ortadaki çember geceleri aydınlatılıyormuş.  Biz malum yürüyen cesetler yüzünden gece dolaşamadık ama, çok güzel görünüyor olmalı.

Richard Keating | Center Point Energy Plaza | Houston | 1973
Yenileme, Üstteki ek |  1996
 Şu şık fikrin neden yurdumda taklit edilmediğine – pardon “yeniden yorumlanmadığına” - şaşırıyorum, sonra aklıma türlü imar mevzuatları yüzünden yapılamamış olabileceği geliyor. Ulan, altı kat yüksekliğin ortasını delsen, metrekare kaybı kime girecek? Yok, ekstra yükseltsen bu defa “silüeti bozuyor” olacak. Hem diyelim  ekstra altı kat almışsın,  “içini boşaltacağım” diye hangi yatırımcıyı ikna edeceksin?  Topuğundan vururlar adamı. Yapı 1996’da bu hale getirilmiş, bir not daha: 1995’de resmi adresi daha fiyakalı, prestijli  olsun diye “1100 Milam” dan “1111 Lousiana”ya devşirmişler. El oğlu neleri kafaya takıyor.

M. Nasr & Partners | Heritage Plaza | Houston | 1987
 Yorulmadıysanız, son bir acayiplikten bahsedip  bu işe bir son vereceğim. Heritage Plaza da bildiğimiz sıradan cam bir kule işte.  Burada kalsa iyi. Gel gör ki mimar ve işveren “höst! sıradanlık bize yakışmaz, n’ağzına”  deyip, tepesine bir Maya tapınağı münasip görmüşler! Zevksiz Mimarlık tanrısı bu ters zigguratı Las Vegas’a  “yapacakken”  koordinatları karıştırıp, buraya “koymuş” gibi. Tasarımı  bay M. Nasr ve Ortakları mimarlık şirketine, tarihi de  1987’e ait.   Yukardaki “çok bildik eski ve/veya bölgesel formları ciddi bir temel değerlendirme ve bilinç sahibi…” lafını hatırlayın. Yıllar da tuttu değil mi? Seksenler ve Post modernizm, zart zurt.
M. Nasr & Partners | Heritage Plaza | Houston | 1987
Ne bu yapıları ne tasarlayanların, ne de tasarlattıranların onların  çevresinde ve içinde yaşayacaklara sinek kadar değer vermediği çok belli. Yapı yoğunluğu örnekler verdiğim birkaç parselde öylesine fazla ve kırıklı, zigzaglı, yuvarlak,  bok püsür formlar öylesine alengirli ki,  oluşturdukları dar vadiler Houston’un vahşi iklimiyle birleşince patlayan rüzgar girdapları çevrede dolaşanlara dünyayı dar ediyor-muş. Tam bir  “insan için mimarlık” hadisesi  yani!  Şimdi mimarlarını çağırıp sorsan, neler neler anlatırlar.

Omega Man | Charlton Heston | Los Angeles | 1971
Yine de canınızı sıkmayın, bu yazının– büyük ihtimalle - ikinci bölümü daha gönül alıcı/açıcı yapılardan söz edecek.
 
“Houston çok güzel, yine gelecek ben”

 
BvP
Bay Charlton'un resmi dışındakiler BvP


[1] Yarım yüzyıldan biraz uzun bir geçmişte modern mimarlığın en görkemli örneklerini üretmiş bu göz alıcı  isimler epey zamandır yeryüzünün çeşitli yerlerinde “mimarlık satan” kocaman dükkanlara dönüşmüşler. Kendileri gitmiş, isimleri kalmış (Lüivitön valiz gibi). Örneğin şirket başlığında adı geçmeyen Gordon Bunshaft, Natalie De Bois gibi  başka sihirbazların da engin yetenekleri ile ortaya çıkan  New York’taki “Lever House”i hatırlayalım:

Solda, Gordon Bunshaft | Hirshorn Müze ve Heykel Bahçesi | Washington D.C. | 1974
Sağda, Gordon Bunshaft - Natalie de Bois | Lever House |  New York | 1952
 
O kadar ünlü bir yapı ki bu; mesela Vouge Türkiye dergisi çıktığı vakit derginin çıkışı burada,  “mamma mia dedirten”  bir ziyafetle kutlanmıştı. Yemekte sunulanlar için  http://baronvonplastik.blogspot.com.tr/2010/03/biri-bizle-tasak-geciyor.html  , Mies van der Rohe’den daha “Miesian” yapılar üretmesiyle ünlü, dünyanın çeşitli yerlerinde binlerce önemli yapı tasarlamış, Skidmore Owens and Merril (SOM) şirketi 1936’da kurulmuş (Yapıları arasında İstanbul’daki Hilton da var). Kurucuları göçeli çok zaman olmasın rağmen halen ayakta, yüzlerce çalışanı ile  tıkır tıkır işleyen bir dükkan.  Çok büyük isimlere sahip  konfeksiyon mimarlık dükkanları zaman zaman bizim mal sahiplerinin de aklını çeliyor. Hatta yakın zamanda, az daha kentin çok önemli, göz önündeki alanına yaptırılacak şey için bunlardan birine  proje yaptırılacaktı.  Fakat Allah’ıma binlerce şükür olsun ki, korkulan olmadı ve iş bizden, mütevazi  bir mimara verildi. Yapının öyküsü için: http://baronvonplastik.blogspot.com.tr/2014/03/zorlutepe-hoyugunde-beklenti-ve-gercek.html

[2] Fotoğrafta azıcık görünen bu güzel yapı 1966 tarihli  “Jones Hall  Performing Arts Center”.   bir tür Zorlu Performans Sanatları Merkesi (PSM) yani. Sonraki yazıda bahsedeceğim. Hayır, PSM’den değil. Öbüründen.
[3]  Akımın diğer başlangıç örneklerinden biri de Michael Graves’in Portland Oregon’daki yapısı. Bu yapı ve port modernizmin  Türk mimarlık eğitimine yansımaları için ;

http://baronvonplastik.blogspot.com.tr/2014/03/ankarada-stad-oteli-ve-turkiye-is.html
 

 

Hiç yorum yok: