Kemal Tahir ve Mazmanoğlu Hacı Aptullah Bey Malatya 1942 |
Taksim’deki Atatürk Anıtı, daha
doğrusu yapıldığı tarihteki adı ile
“Cümhuriyet Abidesi” önünde civar stüdyoların
seyyar elemanları tarafından çekilen hatıra fotoğrafı örneklerinden
bolca var. Orada burada rastladıkça ilginç olanlarını almaya çalışıyorum. Bunlardan
biri de otuzların sonunda çekildiğini düşündüğüm şu fotoğraf. Genç beyefendi
koyu renk, -muhtemelen lacivert – ince çizgili takım elbisesi, kravatının hemen
altından başlayan bisiklet yakalı kazağı ile gerçekten pek şık. Kalın kumaştan
bu elbisenin içine bir de kazak giyildiğine göre, ılık olmayan bir sonbahar
günü veya kış başları olmalı. Zaten arkada yüzü bize dönük iki delikanlı dışında hemen herkes oldukça sıkı
giyinmiş. Elinde sigarası, kendine güvenen,
rahat hali ve kıyafetiyle Kemal Tahir’in 29 Nisan1942 tarihli Malatya Mahpusanesi’nde Mazmanoğlu Hacı
Aptullah Bey’le çektirdiği fotoğraftaki haline pek benziyor. Bu yüzden
kendisine “Kemal” diyelim.
Arkasındaki Taksim anıtının
cephesinde görünenlere ve sağ omuzu
üzerindeki Topçu Kışlasına bakarak, fotoğrafın Kuzey – Güney aksından çekildiğini anlamak mümkün [1]. Yani bizim Kemal
Elmadağ’dan, Cumhuriyet Caddesi üzerinden yürüyerek -muhtemelen - Beyoğlu’na doğru gidiyor. Uzun zaman önce yıkılmış, üzerinde durduğu toprak parçası da içinde bulunduğu kentin gereksinim duyduğu yeni işlevlere uygun biçimde şekillendirilen bu yapıya ait eski fotoğraflarda Cumhuriyet Caddesi'ne bakan cephenin iki yanda sekizgen
kuleler ve kademeli bir alınlıkla taçlandırılmış o acayip ana girişi dışında
dikkat çekici bir özelliği görünmüyor.
Daha eski tarihli benzer yapıları tekrar eden plan şemasına az hareket olsun, heyecan gelsin diye yapının köşeleri bir miktar öne çıkarılıp, yükseltilerek belirginleştirilmiş. Vurgulama işi tam olsun diye de, en uç köşelere eklenen küçük kulelerin üzerine (daha bitmedi) ana giriştekilerin benzeri soğan kubbeler koyma ihtiyacı hasıl olmuş. Fotoğrafta güney uç köşeyi görüyoruz. Anıtın doğusundaki bayrak tutan askerin hemen ayaklarının dibinde de ana girişin o daha büyük kubbelerinden biri belli belirsiz seçiliyor.
Daha eski tarihli benzer yapıları tekrar eden plan şemasına az hareket olsun, heyecan gelsin diye yapının köşeleri bir miktar öne çıkarılıp, yükseltilerek belirginleştirilmiş. Vurgulama işi tam olsun diye de, en uç köşelere eklenen küçük kulelerin üzerine (daha bitmedi) ana giriştekilerin benzeri soğan kubbeler koyma ihtiyacı hasıl olmuş. Fotoğrafta güney uç köşeyi görüyoruz. Anıtın doğusundaki bayrak tutan askerin hemen ayaklarının dibinde de ana girişin o daha büyük kubbelerinden biri belli belirsiz seçiliyor.
At nalı kemerleri ve sahte soğan
kubbeleri ile bizim “Mağrip bileşenli” kışla oryantalizm
modasının revaçta olduğu dönemde inşa edilmiş, çoğu halen ayakta ve bakımsız pek çok örnekten sadece biri [2]. Cumhuriyet öncesi ve sonrasında önemli bir fonksiyon kazandırılamadığından avlusu futbol sahası,
yapı bölümleri de kahvehane, oto
tamirhanesi, şoförler okulu filan olarak
kullanılıyor! (Olacak iş mi? Sen kalk
Ecdad yadigarı binanın içinde top oyna. Edep yahu!)
Son "fitbol" Sezonu. 1938-1939 |
Örneğin, arkasında “surdibi (?)
fitbolTakımı 1938-1939” yazılı ve maç
öncesi çekilmişe benzeyen fotoğrafta (formalar henüz tertemiz, saçlar taralı,
v.s.) beyaz pantolon ve koyu renk spor ceketli şık antrenörün soluna doğru dört
veya beş sıra halinde oturmuş seyirciler
görünüyor. Sahadan onları ayıran beyaz çit bile oldukça belirgin. Arkalarındaki
üç katlı kütleden anlaşıldığına göre futbolcular avlunun tam ortasında, nerdeyse doğu batı aksına paralel duruyorlar. Kuzey-Batı köşenin yine üç katlı kulesi ve ucundaki soğan biçimli
ufak kubbe de net olarak seçiliyor. Elmadağ tarafındaki bu üç katlı kısım ile,seyircilerin arkasındaki sol kanada
1925-26 tarihli Pervitchich Haritasında “aile inoccupeé” yazılmış, yani boş.
Sağ kanatta motor, kaporta ve şasi işleriyle uğraşan atölyeler olduğu
yazılı. Cumhuriyet caddesindeki ana girişin tam karşısında, simetri eksenindeki
diğer üç katlı kütle de “Ecole de Chaffeurs” olarak gösterilmiş. Cem’an küçük oto sanayi
sitesi yani!
Kışla
yıkılmadan. 1939 öncesi. Cumhuriyet Caddesi boyunca uzanan yoğun yeşil dokuya dikkat...
|
Taksim Gezisi ile. 50'ler. Ağaç dizisine tekrar dikkat! Benzin istasyonun arkasında, sağ uçta Şark Palas ve diğer apartmanlar |
Gerçekten de civarda bu işle
uğraşan epey yer var. Divan Otelinin
karşısından, Dolapdere’ye inen yolun sağ tarafı (Kışlanın Elmadağ tarafı yani) çok
eskiden beri oralarda olduğu her hallerinden anlaşılan garajlar, boş-metruk
depolar, benzin istasyonları ile dolu
idi. Aynı sıradaki Üç Horan Vakfı akareti
üç beş dükkan da hep “yedek parçacı” idi. Garajlardan birinin
cephesinde“Hudson Garajı” yazısını; ya onda, yada başka birinin alınlığındaki eski tip otomobil lastiği rölyefini
hatırlıyorum. Hani şu bisiklet tarzı jantsız, telli olanlardan. Belki hala
duruyorlardır.
Babamın ufak ithalat firmasını Receppaşa
Caddesine taşıdığı 70’lerin sonundan doksan ortalarına dek Dolapdere ile Elmadağ
arasındaki sokaklarda iş yapan ve büyük kısmı yetmişlerden önce kurulmuş onlarca
ufak oto tamirhanesi vardı. Galiba seksenlerin sonunda aşağı, Dolapdere’ye doğru
Andromeda isimli, Yasemin Evcim-Yaşar Aptekin tarzı bir disco açıldı. Uzun süre popülerdi, sonraları yavaşça söndü, nihayetinde
ne oldu hatırlamıyorum. Oralar pek tekin sayılmazdı, akşamüstleri iş çıkışı
araba ile Dolapdere’ye inerken trafik genellikle tıkanır, etraftaki Çingene
kadınlar da arabalar arasında dolaşarak uyuşturucu hap, esrar filan satarlardı.
Talimhane, Taksim ve Tarlabaşı
civarının (Bulvar yapılana kadar cadde üzerinde ve ona açılan sokaklarda da sayısız perakende, toptan
satış yapan dükkan vardı) seksenlere, hatta doksanlara kadar otomobil ve kamyon yedek parça işlerinin
merkezlerinden biri olma nedeni, başlarda
kışlanın ve çevresinin bu işlere
ev sahipliği ile ilgili belki.
Bayan Anahid Chahinian ve Reklam Panoları | 1935 |
Kışlanın güney kenarı boyunca
yapılmış ve otuzlarda mevcut bir dizi
dükkan meydanı epey daraltıyor olmalıydı.Bayan Anahid “Chahinian”ın 1935 yazında
çektirdiği fotoğrafta Heykeli çevreleyen tören alanı ile etraftaki dükkanlar ve üstlerindeki reklam panoları arasında bir tramvay ve otomobilin geçebileceği kadar mesafe
var. Anma törenlerine katılan “Mülki ve
Askeri Erkan”dan, “Halk”tan, “Talebe”den
kaç kişi töreni müteakip,
karşıdaki “İnhisarlar İdaresinin Şarap
ve Likörlerini İçiniz” tavsiyesine uydu
acaba? Ya da “Tokalon Krem ve Pudra” kullanan şuh hanımefendileri aklından geçirdi?
Çağdaş ve modern bir kent yaratma çabasındaki yöneticiler tarafından
Kışla ve etrafındaki acayiplik 1939-40’da yıkılıyor. Yerine, Prost Planı’nın [3] bir parçası olarak kentin
merkezinde yer alan geniş, modern park: Taksim Gezisi yapılıyor. Yapı halen
göründüğüne göre, Kemal fotoğrafı
1939’dan önce çektirmiş olmalı.
Avlusu futbol sahası, kendisi oto
sanayi sitesi olarak kullanılan, sonunda
da yıkılıp güzel bir kent parkına
dönüştürülen yapıyı alışveriş merkezi olarak
kullanmak üzere tekrardan inşa konusundaki yakıcı ısrar normal koşullarda pek
anlaşılır bir şey değil. Ama esas amacın “yapmak” değil de, belli politik marangozluk hevesleri dahilinde “yapılmış olanı yıkmak” olduğu düşünüldüğünde iş anlam
kazanıyor. Devlet aklının oryantalist mimariye bu denli yoğun ilgisi
varsa, dönemin ilginç örneklerinden
diğer yapılar; örneğin Karaköy, Yüksek Kaldırım’daki Aşkenaz Sinagogu ile filan neden ilgilenmiyorlar diye de düşünüyor
insan. Arka cephesi Zürafa Sokağındaki genelevlere bakan zavallı yapı çevresindeki
sefaletin arasına sıkışmış vaziyette,
resmen bokun içinde duruyor.
Dünyada Bir İlk: Genelev (Arka) Cepheli Sinagog Tüm Halkımıza Hayırlı Olsun ! |
1885’de inşa edilen ve mimarı meçhul bu mütevazi ibadethanenin lotus yapraklı sütun başlıkları pek öyle her yerde rastlanabilir bir şey değil. Bir daha
Kuledibindeki favori butiğinize giderken tavuk döner kokularından mideniz
bulanmazsa biraz durup bakın. Yolunuzun
üstü nasıl olsa. Bakmanız bitince de,
civara konuşlu tabla üstü tatlı evlerinden “keranetatlısı” alıp, yiye yiye yolunuza devam edebilirsiniz.
Ya da önce alın, yiyerek seyredin. Ne bileyim ben.
Bütün acayiplikte suçlanacak tek kişinin günün birinde kentin
orta yerindeki kışlanın AVM’ye
dönüştürülebileceğini düşünememiş olan dönemin valisi Lütfü Kırdar gibi geliyor
bana!
Başvekilimizin 19. Yüzyıl İstanbul
Mimarlığının oryantalist örneklerine duyduğu ilgi güzel de şimdilik bizi asıl
ilgilendirmesi gereken yer Bay Kemal’in sağ omzunun işaret ettiği yön, yani
Cumhuriyet caddesinin karşısı: “Talimhane”. Burası gerçekte de kışla
ahalisinin “talim” yaptığı alan.
Otuzların başlarında[4] yol ve alt
yapı düzenlemeleri bitirilerek konutlar yapılıyor.
Çoğu isimsiz mimarlarca [5] yapılmış şık, genelde altı
katlı ArtDeco (artdeco ney abi?) apartmanların olduğu, planlı
cadde-sokak düzeniyle hoş bir yer-di burası. Taksim’e yakın bölümü ilk darbeyi
Dalan döneminde Tarlabaşı yolunun, pardon “bulvarı”nın açılışında yedi. Yeni
caddenin başındaki hanlar, birkaç güzel apartman ve daha önce yıkılan Kristal
Gazinosunun bulunduğu tüm ada Müttefik hava bombardımanı sonrası Alman Kentlerini
andır tarzda bir süre can çekişerek yok oldu. Gazinonun yerine konuşlanan
dolmuş ve otobüs duraklarını, Atatürk Kültür Merkezi aksına bakan yapılardan birinin altındaki
Kristal Büfe’yi, üzerindeki kocaman ve (galiba)
sarı, “Leipzig Fuarını Ziyaret Ediniz”
yazısını hatırlıyorum. Bauhaus tarzı amblem, elinde bavul veya evrak çantası ile
iki kişiyi betimlerdi galiba. [6], [6A]
Birkaç bina sonra, Tarlabaşına bakan köşede kiracılarının çoğu gayri müslim -
“ekalliyet” de denirdi o zamanlar - Gökçay
Han’da Babamın tek odalı bürosu vardı. Yine biraz geriden meydana bakan Şark Palas'ın altında Air France Bürosu ve vitrinindeki “Concorde” maketi de, çocukluğumda
hatırladıklarımdan (konkort tayyaresinin kendisi tedavülden kalktı. Maketi mi duracak?).
Altmışların Başları, Anıtta tören. Yıkılan gazinonun yerini duraklar ve trafik sıkışıklığı almış. Tarlabaşı yönündeki trafiğe dikkat. |
Meydanın özellikle Tarlabaşı
tarafına doğru epey sıkışık bölümü (yıkılmış olan gazino belki bir parça
genişletti) yetmişlerde dolmuşlar,
otobüsler, düzensiz yaya trafiği, su, simit, tarak, Mili Piyango, bok püsür
satıcıları, yankesiciler - çiçek satıcı karılar o zamanda vardı - Tarlabaşı ve
ona açılan sokaklardaki – daha önce bahsettiğim - motorlu araç yedek parçaları işi ile
uğraşan yüzlerce dükkana mal veren, mal
alan kamyonetlerle filan, oldukça
sevimsiz bir keşmekeşti aslında. Vaktiyle
çok heveslenilmiş olunmasına rağmen alanı Tarlabaşı yönünden araç trafiğine bütünüyle
açmak; dolayısıyla Şişhane’ye, oradan da Galata köprüsüne bağlayabilmek inanılmaz
şekilde, 1988’e kadar gerçekleşemedi bir türlü!
Arkada Ay-Yıldız Apartmanı ve Yanya Palas,
Ellilerin ortaları, ama 57'den sonrası değil. Gazino sağda halen görülebiliyor.
|
Meydanın Batısını gösteren eski
fotoğrafların çoğu Taksim su depolarının hemen bitişiğinde yuvarlatılmış köşe
balkonlu güzel bir yapıyı gösterir. Büyük ve gösterişli altı katlı, muhtemelen
civarda yapılmış ilk apartman, Ay-Yıldız
apartmanıdır bu [7]. Depoların duvarıyla arasındaki daracık sokakçığın bir ucu
meydana, diğer ucu da depoların arkasında arsaya açılırdı. Yetmişlerin başında bu arsada konuşlu
çok popüler bir seyyar köfteci
vardı. Yaz tatillerinde “Yazane”nin çalışanlarından biri epey bekleyip ekmek
arası köfte aldığımızı hatırlıyorum. Uzatmayalım; Ay-Yıldız’ın yanında,ortadaki çıkma ve
üzerindeki art deco alınlığı ile
“Yanna Palas” duruyor. Net olarak
görülebilen son kütle yine orta çıkma ve alınlıkla ile vurgulanan Geyik Apartmanı. Altışar katlı bu üç güzelce yapı dışında,
aynı adadaki diğerleri beşer katlı. Alana açılan, su depoları duvarı ile
aynı aksı takip ederek Dolapdere’ye çıkan uçurumun kıyısından istinat duvarı boyunca devam eden Abdülhak
Hamit Caddesinin ucunu da aşağıdaki resimde görmek mümkün.
Abdülhak Hamit Caddesinden Meydana açılış. Otuzların sonu? Su deposu dış duvarı ile apartman arasındaki aralık, duvardaki kaskatlı güzel havuz ve Kristal gazinosunun kolonu görülebiliyor. |
Adbülhak Hamit Caddesi aksından başka bir görünüş. Kırkların sonu? Caddenin bitimi ve Kristal gazinosu. Üst kat oldukça harap durumda. |
Kuzeyde, hafifçe yay çizerek alanı tanımlayan yay formu, iki kat yüksekliğindeki ince ve zarif kolonları ile, o yönde çekilen
her fotoğrafa girmeyi başarmış başka bir yapı var. Kolonlardan geride yer
alan bir dizi dükkanın üzerinde de şu meşhur “Kristal Gazinosu”. Otuzlar ve
kırklarda önemli bir eğlence yeri olduğu anlaşılan bu ilginç ve güzel yapı
hakkında şu ana dek doyurucu bilgiye ulaşamadım. Yazılanlar gazete eklerindeki “porselen tabaklar, maroken koltuklar vardı, çok güzeldi” “Hamiyet
Yüceses bi şarkı söyledi mi meydandan duyulurdu” ile sınırlı. Fotoğrafların
çoğunda gazinonun bulunduğu üst katın camları kırık, yapı da oldukça bakımsız
görünüyor. En azından bir süre boş tutulmuş olmalı. “Ulan, kentin merkezindeki
bu kocaman ve çok kullanılmış yapı hakkında nasıl hiçbir şey bilinmez, içinden
bir tane resim yok mudur” diyesim var, ama çok da şaşırmıyorum artık.
Aynı noktaya başka bir bakış. Kırklar? Hamiyet ? |
Şubat 1943. Yapının üst katı, Gazino halen kötü Durumda. Uzunca bir dönem işletilmediği anlaşılıyor. |
1957’deki yıkılışının İsmet
İnönü’nün burada yaptığı bir konuşma olduğu söyleniyorsa da, fazla inandırıcı gelmiyor.
Büyük ihtimalle Ellilerin ikinci yarısında hızlanan şu ünlü, “İmar hamlesi” ile
ilgili olmalı. Meydana bir parça soluk
aldırmanın en basit ve kestirme yolu; fazla önemi olmayan, heykelin burnunun
dibindeki bu yapıyı yıkmak. Yine de,şu
konuşma hikayesini de yabana
atmayalım. Çünkü "Hamle” sonucu tüm
ada yıkılmıyor O dönem gerçekleşen yıkımların hepsinde mantık ararsak... İşimiz zor.
Karaköy’deki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Mescidini düşünmek yeterli!
Bu yazı esasen Kemal ile ilgili kısa
bir yazı olacaktı. Hiç niyetim olmadığı halde laf lafı açtı, fazlasıyla
malumatfuruşluk yapıp, ahkam kesmek zorunda kaldım. Ama hala eksiklikler var! Belki bir ara devam ederim.
BvP.
.........................
- Uyarı ve hatırlatmalar için Sn. Vasıf Kortun'a teşekkür ederim. Şu yukarıda sözünü ettiğim "marangozluk heveslerini" de açıp, olan biteni benim akıl edemeyeceğim ve yazamayacağım berraklıkta ortaya koyan yazısı için de: Bir Projenin Başarısızlığı Aynasında Gezi Parkı
- Fotoğraflar hakkında: Kemal Tahir ve Mazmanoğlu Hacı Aptullah Bey fotoğrafı Yazarın Bilgi Yayınevi'nden Ocak 1976 tarihli ikinci baskı Namuscular romanın arkasından. Kışla yıkılmadan önceki durumu gösteren ve bazı binaları işaretlediğim ise internette bulduğum bir kartpostal. Taksim ve civarında çekilmiş hatıra fotoğrafları zaman içinde biriktirdiklerim. Aşkenaz Sinagogu fotoğrafı BvP, SALT Araştırma Arşivinden alınanları da, ilgili fotoğraf altlarına belirttim.
…………………
[1] Bir süredir eski kitapçı önlerindeki
leğenlerde, internette üç otuz paraya satılan Taksim hatırası fotoğrafların az
buçuk kışla görenleri artık kıymete
bindi. Bir de Gezi olayları ekonomiyi berbat etti diyor bir kısım medya. Yuh
yani! Ama burada tuhaf bir şey var Nagehan abla: Eğer Taksim Topçu Kışlası bahis olunduğu
kadar kıymettar, Fatih’in evladı aziz İstanbulluların önemsediği bir şey olsa, insanlar onun da önünde fotoğraf çektirmezler
miydi? Halbuki bunca zamandır “dur, şöyle önünde durayım da fotoğrafımı
çıkarttırayım” diyen bir yiğide rastlamadım henüz. Tabii 1940 öncesinden
bahsediyorum.
[2] Beylerbeyi Sarayı (1864), Çırağan
Sarayı (Balyan Ailesi: 1871), Haydarpaşa Tıbbiye Okulu (Vallaury – d’Aronco :
1900) Sirkeci Garı (Jachmund: 1890), Bahriye
(Sarkis Balyan: 1863) ve Harbiye Nezaretleri (Bourgeois: 1864) ve tabii Topçu
Kışlası ilk akla gelen örnekler. Kışlada
Oryantalist ögelerin eklendiği son onarım ve düzenleme Abdülaziz Döneminde yapılıyor. Yapının
son halinin müellifini bilmiyorum. (Ya da) en azından benim bilgim yok. Ama
herkes fikir beyan ediyor ya; belki sayın gazete köşe yazarları, sayın Ekşi
Sözlük çoluk çocuğu, sayın radyo televizyon yorumcuları, sayın Belediye
Başkanı, sayın Vali filan biliyordur.
Bu blogda özel olarak planlamama rağmen, oryantalist mimari örneklerine epey yer verdiğimi fark ettim. Sözü geçen yapıların bezeme özellikleri onları daha değerli veya değersiz mi kılıyor? Bu yapıları beğeniyor veya yeriyor muyum? Açıkçası bu sorulara verecek nitelikli cevabım yok. Kısa süren ama kentin önemli, büyük ve halen kullanımda olan yapılarını üretmiş tarzın içinde bulunduğu coğrafyaya yabancılığı biraz içimi burkuyor o kadar. 19. Yüzyıl Türkiyesinin kültürel edilgenliğini, “Batının gözüyle Doğu” ifade etmek zorunda kalmanın çaresizliğini görmek de. Öte yandan, soruyu genel olarak “peki eklektisizm nasıl bir şey, yani çok mu kötü ?” Diye sorduğumda bu oyuncak mimarisinin ve aynı dönemin iyice yüzeysel, kimi zaman pek yavan “Han Neoklasizmi”nin karşısında Selçuk ve Osmanlı Klasik dönemi referanslı Birinci Milli Mimari akımı daha makul, zemini sağlam ve oturaklı geliyor. Peki gerçekten de gülünçlü örnekler mi bunlar? Galiba bu biraz da zevk meselesi… Örneğin Eminönü, Yalıköşkü caddesindeki Hidayet Camii bu tarzın çok sevdiğim yapılarından biri. Ama ne olursa olsun, batı referanslı her türden Osmanlı historisizmi kof ve çaresiz geliyor bana. Konunun anlaşılır ve derin bir özeti için Turgut Saner’in 19.Yüzyıl İstanbul Mimarlığında “Oryantalizm” kitabının sonuç bölümüne bakılabilir.
Saner, Turgut. 19.Yüzyıl İstanbul
Mimarlığında “Oryantalizm”. Pera Turizm
ve Ticaret A.Ş., 1998.
[3] İstanbul’un kent planlama serüvenini anlatan, sanırım şimdiye
kadar yazılmış en derli toplu, ne dediği
anlaşılır ve kolay okunan bir kitapta bu hikaye ve benzerleri pek güzel anlatılıyor.
Gül,
Murat. Modern
İstanbul’un Doğuşu, Bir Kentin Dönüşümü ve Modernizasyonu. Çev. Helvacıoğlu, Büşra.
Sel Yayıncılık, İstanbul, 2013.
Kitabın zengin, o oranda işe yarar
dip not ve kaynakça bölümü de yabana atılır gibi değil. Örneğin kaynakçada sözü
edilen Yassıada Duruşmalarının yakın zamanda basılmış zabıtları Demokrat Parti
Dönemindeki imar çalışmaları ile ilgili çok şey söylüyor. Söz konusu kitabın
varlığı ve içeriğinden o kaynakça sayesinde haberdar oldum. Adnan
Menderes sonunda kişisel bir meseleye dönüştürdüğü “imar hamlesi” sonucu kentin
bazı bölümlerini gerçekten tanınmaz hale getirmiş (Örneğin Ara Güler’in
“Kumkapı Ermeni Balıkçıları 1952” foto röportajına konu tüm semt, kıyı formu
filan da dahil olarak artık yok. Yenikapı
Sahil Yolu açılırken sizlere ömür… Yani arkadaki kimi yapıları referans
alarak bile olsa “hah şurası, işte burasıydı” demek mümkün değil. Ne acayip
değil mi?) olarak paha biçilemez bazı yapılarını (Karaköy’deki Merzifonlu Kara
Mustafa Paşa mescidi gibi) yok etmiş olmakla birlikte; işe konu hakkındaki
bilgisi, sorunu ele alış biçimi, dirayeti
ve bir politikacı olarak göstermiş
olduğu cesaret açısından bakarsam takdir etmek zorunda kaldığımı söylemeliyim.
Tabii bu işe kalkışmasının, ekonomik ve siyasal durum bombok iken inatla
sürdürmüş olmasının ardındaki nedenleri de göz ardı etmeyerek…
Yassıada
Zabıtları – IX , İstimlak Davası.
Hazırlayan Emine Gürsoy Naskali. Kitabevi,
İstanbul 2012.
Güler, Ara. Kumkapı Ermeni Balıkçıları 1952. Aras Yayıncılık, 2010. 1. Baskı.
Karşınıza çıkarsa almamazlık
etmeyin. Hem çok güzel fotoğraflar var, hem de bu tür şeyler bitti mi bir daha
basılmıyor. Cascavlak kalırsınız ortada.
[4] Aslında otuzlardan da önce olmalı.
1925 tarihli Pervitchich haritalarının
12 numaralı paftasında bu alan tümüyle boş olmakla birlikte parselasyonu ve yolları – isimsiz olarak – belirlenmiş olarak görünüyor.
[5]
Öyle her dediğime
inanmamak lazım. Daha zeki birisi bölgeye dikkatli bakınca fark eder ki, az da olsa kalburüstü mimarların tasarladığı
apartmanlar da var.
Tarlabaşına açılan sokakların köşelerinde
Cumhuriyet Caddesine paralel Sedat Hakkı Eldem ve Vedat Tek’in Ceylan ve Pertev Apartmanları, daha içerde Seyfi Arkan’ın Ayhan Apartmanı. İlk ikisi duruyor da, Ayhan
Apartmanın yerinde hadım edilmiş bir hayaleti var maalesef. Pertev Apartmanı için, orada burada,
birbirinden arak internet yazılarında “Art Deco Mimarinin seçkin örneklerinden” denmekle
birlikte, pek inanmayın bence. Ama civarda yine ona ait başka bir yapı; Piyer
Loti Caddesindeki daha gösterişsiz ama net ve şık Halit Ziya (Uşaklıgil) Bey Apartmanı’na
bakmakta yarar olabilir.
Halen yaşayan ve fakat cephesi
tümüyle değişmiş Rebii Gorbon’a ait Doğu Apartmanını da unutmayalım.
Laypzig Fuarını Ziyaret Ediniz |
[6] Çocukluğumun bu zihnimde yer etmiş
açık hava reklamlarında biri de Mecidiyeköy’deki (Şimdi Tatlıcı bilmemneleri
var yerinde) deterjan fabrikasının üzerinde dönen “Puro-Fay-Pop” yazısıydı. Hemen karşısındaki binanın altında, Atlas Copco satış mağazasının vitrininde
bulutların üzerine rahatça kurulmuş bir adam ve “Tazyikli Hava ile Dünyaya Hizmet”yazılı başka bir pano vardı. Hafifçe yatar
vaziyetteki zatın altındaki bulut
hafifçe iki yana sallanırdı beşik gibi. Bizim Puro-Fay-Pop daha önceleri gitti
de, Atlas Copco’nun o eğlenceli mizanseni sanırım seksenlerin başına kadar
orada durdu.
[6A] Bu yazıyı yazarken bir parça
araştırınca fuarın o hatırladığım
tabelasının benzerini buldum. Biri fedora şapkalı, diğeri turbanlı iki adam
ellerinde valiz, Leipzig’e doğru yola koyulmuşlar gerçekten! Türkiye’den elli
ve altmışlarda Doğu Almanya’ya nasıl gidiliyordu acaba?
[7] Aydın ve Burak Boysan’ın “İki Nesil Bir Şehir” kitabında (s: 126) bulunan, muhtemelen otuzların başlarında
çekilmiş bir fotoğrafta sadece Ay-yıldız
ve Doğu apartmanları görünüyor. Bir de, Sokony Vakum Benzin İstasyonu.
8 yorum:
Henüz yazıyı okumayı başlamışken aklıma geldi ki; asterisk teknolojinizi wikipedia'dan alsanıza yahu, hover olmasa bile tıklanınca sayfanın dibine gidilsin...
Hay bin yaşayın! Benim için hayatın esrarlarında biri o iş. Ufolar, Piramitler, Loch Ness Canavarı gibi.. Sık sık becerip şunları buraya yazabildiğime şükrediyorum. Wikipedia'dan olacak ha? Çalışayım.
Gizem avcısı karakterime ilham verdiniz. Ufolar ve piramitler için http://www.youtube.com/watch?v=uAm-kbzT7xw
Footnote için http://www.laurenwayne.com/2011/08/how-to-create-footnotes-in-blogger.html
Yalnız sakın piramitler veya Kaspar Hauser benzeri vakalar için Occam'ın usturasını kullanmayınız; aslında hiç bir zaman kullanmayınız, köhnemiş bir ustura...
Özenle yazışınıza hayranım. Şöyle vakit ayırarak.
Adsız bey,
Çok teşekkür ederim, akıl ve fikir için. Hevesle Lören hanımın tavsiyelerine uymaya çalıştım (hatta bir iki denemem de oldu) fakat; ben normal şekliyle yarım yamalak yazabiliyorum,
Roket alimliği tekamül kursu gibi o acayip şeyleri arap saçı gibi kodların içine koymaya çalışıp beceremeyince zeka ve yeteneklerime zaten çok az olan güvenim iyice örselendi. Sanırım böyle amele gibi yazmaya devam edeceğim, siz de küfredip, sinirlenerek okumaya devam edin işte ne var? Ayrıca, o acayip dipnotları merak edip okuyan insan evladı zaten kendine tuhaf biçimlerde işkence etmekten hoşlanıyordur! Biraz daha sıkılsa ne olur.
Son bi şey: ne olur şurayı okuyup, üstelik yorum yazanlar standart blog ahali profilinden olsa; "çok güzel yazı, benim bloğuma da beklerim cnm, kib öptüm bye" yeter de artar bile.
Hayır, Nürnberg'li o meczup, Bizim Fransisken'in tıraş bıçağını kullanmamıştır. Ben de kullanmam, sanmıyorum.
güzelmiş
özenle üşenmeden ve atlamadan tarih anlatmanız için teşekkürler
Merhabalar :)
Bir sorum olacaktı izninizle.
Ben Güneş apartmanı hakkında bilgi edinmek istiyorum ve bir araştırma yapıyorum,
Taksim meydandaki Ardan apartmanının yanındaki yuvarlak pencereleri olan bina Güneş Apartmanı değil mi? Yazınızda Namar apartmanı olduğunu yazmışsınız. Kafam biraz karıştı. Ayrıca çok güzel bir yazı teşekkür ederim :)
Yorum Gönder