Batı Duvarı | Mart 2013 |
Son
zamanlarda duyarlılık “sosyal medya”
sayesinde fevkalade inkişaf etti, kıllandıklarımız ne kadar arttı değil mi?
Yıkılacak bir sinema için kıyameti koparıyoruz, kalabalık bir caddede yıllardır yaptığını acayip fiyatlara satan;
özelliksiz, köhne bir tatlıcının
konuşlandığı yapıdan çıkarılıyor olması çileden çıkarıyor, sıradan yaşantımıza
indirilen darbeler olarak can evimizden
vuruyor bizleri. Ana akım
çobanların güdülediği bu “bilinç” -ya da duyarlılık- kendimizi iyi
hissettiriyor. Öyle ya; duyarlı/duyargalı kentli bireyleriz. Profiterol yiyemeyecek, yedinci
sanatı doyasıya hazmedemeyecek olmanın rahatsızlığı sizlerin; kentli olmanın, kentini
savunmanın ve bu bilinci oluşturmanın ne denli zor, karmaşık olduğunu, donanım
istediğini görmek de benim içimi
burkuyor.
Oysa
kent çaktırmadan çok daha fazlasını,
önemlisini kaybediyor. Batıya göç başladı… Batı duvarı tam gaz inşa
ediliyor. Başka duvarlar olanı yıkıp, yoluna devam ediyor. Biz de niteliğini
tam kavrayamadığımız, ne olduğu hakkında en ufak bir fikrimizin olmadığı o “eski”nin bokunda boncuk arayıp duruyoruz. Oysa korunması
gerekenin ne olduğunu kavramak, neyin önemli olduğunu anlamak için günlük
tüketimin edilgen kimlik belirleyiciliğinden kurtulmak yeterli.
Bu kadar gereksiz lafı niye ediyorum:
Profiterolcü, dükkanından çıkarılıyor diye Twitter, bilmem ne bok
“yıkılırken”; burnumuzun dibinde ama
popüler çemberin dışında kalanlar sessiz sedasız gidiyor diye.
Mecidiyeköy’deki
Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü yönetim binasını güzelim koyu renk cam cepheleri soyulmuş halde görene kadar kaybedilenin ne olduğunu
fark etmemiştim. Kentin o tarafında pek
işim olmuyor. Arada Boğaz Köprüsünden Avrupa’ya geçerken sağda yükselip duran
sevimsiz kütleyi görüp söyleniyordum o kadar. Şimdilerde pek moda kütlesel ve
biçimsel zıtlıkların tekrarı ve lök gibi kocaman bu yığın artık sıradanlaşan
bir zevksizlik örneğiydi işte. 1973’de Boğaz köprüsü ve çevre yollarının idare
ve bakımı için yapılan tesislerin üzerine kurulduğu, kentin göbeğindeki [1] yüz dönümlük bu arazinin rant itişmesinden
azade olmayacağını artık yaşım itibarıyla da öğrenmiştim.
Hiç Bir Şey Yazmayacağım |
Ama garip olan, Büyük Ankara Oteli’nin
orasının burasının kurcalanmaması, bir
modern mimarlık yapıtı olarak tescillenmesi
için, Mimarlar Odası Ankara
Şubesi’nin 2006 Kasımında nöbetçi mahkemeye Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine
verdiği yürütmeyi durdurma istek dilekçesinde de adının geçmesiydi. Önemli bir modern mimarlık yapıtı olarak bu yapının da, 2863 sayılı yasa ile
tescillenip koruma altına altına alındığından söz ediliyordu. Zaten 2006’da yapılan bir gazete haberinin
referans verdiği söyleşide yapının
mimarı “Binayı Yıkamazlar” demişti. Karar filan alınmış, hem “Bir yapının korunmasının seneyle ilgisi yok”, “Yapılan binanın sivil yapı
örneği ve ulusal mimariyi temsil etme ağırlığının çok yüksek olması gerekiyor” du. İçim
rahattı…
Taaa ki, yarısına kadar soyulmuş, biçilmeye
hazır halde bulana kadar!
Belki
de yurdumda çağdaş bir büro yapısının
ilk örneği bu yapı öylesine güzeldi ki. Ortadaki servis alanının heykelsi kütlesine, ona
asılıymış gibi duran koyu renkli pırıl pırıl asma cephelerine hayran olurdum her geçişte. Mekan-strüktür
bütünlüğü, cephe plastiği, zartı zurtu… Her şeyi tam, dört başı mamurdu işte. Seksen başlarının şehirde hüküm süren
derbederliğinin, süfliliğinin aslında her yeri kaplayan bir kabus olmadığını
anlatırdı.
Bu özenli yapı ve onun
çevresinde geniş bir programda çeşitli fonksiyonlar üstlenmiş diğer yapıların mimarı Mehmet Konuralp ve Salih
Sağlamer. Önce yardımcı birimler (Ambar
ve Atölyeler, Yol bakım ve Ziraat, Araştırma Müdürlükleri, Trafik Emniyet ve
Kontrol Servisi, Lojmanlar) yapılıyor, Bölge Müdürlüğü binası ise programa
1975’de ekleniyor [2]. Sanırım 1979 veya
80’de de kullanıma başlanmıştı. İki parçalı kütle hem açık planlı ve hem de
bölünmüş alanları kapsıyor. Kuzey, Kuzey doğuya
(Barbaros Bulvarına doğru arkada kalan, daha alçak bölüm) bakan 11 katlı
kütle çizim atölyeleri ve açık büroları kapsıyor, en dar cephesini batı güneşine veren 13 katlı Barbaros bulvarı tarafı ise
genellikle bölümlü alanlardan oluşuyordu.
Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü Yapı Grubu Vaziyet Planı Maketi | 1975 |
Plan modülü 1.50 x 1.50 m. Alınmış,
aynı modül cephelerde de kullanılmıştı. Gerçekten de, cephe ritminde, özellikle saydam yüzeyde çok net okunurdu bu. Sağır
bölümler projede brüt beton olarak
tasarlanmış, ama işin içine işçiliğin boktanlığı girince sıva kaplı bitirmek
gerekmişti. Yapının projelendirme aşamasındaki makette kütle 8
ve 12 katlı olarak görünüyor. Sonraları program gereksinimleri ile kat sayısı
artıyor ve bence iyi de oluyor. 8-12 tasarımda merdiven kulesi ve servis
çekirdeğini oluşturan sağır kütle fazla belirgin ve açıkta.
Cephelerin
özelliğini oluşturan şu alüminyum doğramalar arasındaki iki katlı camın dış
yüzeyleri 6 mm. kalınlıkta
ısı yalıtımı ve güneş ışınları önleyiciliğe sahip “Pilkington” camlar-dı [3] İngiliz düz cam üreticisi geliştirdiği ürünlerin niteliği ve patent konusundaki kıskançlığı ile ünlü. Bu
yüzden çoğu ülkede yapı camları ancak lisans anlaşmaları ile üretilebiliyor. O dönem ülkemizde üretilmediği için, ithal ediliyor. O güzel camları ne yaptıklarını gerçekten
merak ediyorum. Giydirme cepheli bu
yapının türünün ilk örneği olması bile korunması için yeterli-idi bence.
Karayolları 17. Bölge Yönetim Binası Ocak 2013 M. Konuralp - S. Sağlamer |
Çok
uzun yıllar üstüne kuma gelmedi. Öylesine benzersizdi. Bir televizyon dizisi
ününe ün kattı. Seksenlerin “Yükselen
değerler” madrabazlığı içinde görkemin, gücün, kusursuzluğun simgesi
oldu. Anlamı kaydı biçare yapının. Mehmet Konuralp’ten dinleyelim:
“Benim eski bir tarihte yapmış olduğum bir
proje var, Zincirlkuyu’da Karayolları binası. Bu binanın işlevsel modeli belli,
devlete yapılmış olan idari bir merkez. Şimdi o yönüyle anlamını bir yere
bırakalım, seneler sonra bu binayı bir televizyon programında Karabulut Holding olarak, bir mafya babasının binası
olarak başka bir boyutta izledik.
Bursa’da toplantıdayım, Vali Bey de var.
Vali Bey beni tanımıyor, ben de onu tanımıyorum. Bir şeyler konuşulurken, orada
yanımdakilerden biri, ‘İşte bu Karayolları binasının mimarı’diyor, falan;
anlamıyor adam. Sonunda ‘Karabulut Holding’ deyince, Vali ayağa kalktı ve beni
kucakladı. ‘Siz misiniz o Karabulut Holding binasının mimarı’ diye.” [4]
Ama
her şey yıkılmasından daha iyiydi.
Tip Büro Katı Planı:
1. Kat Holü, 2. Sekreter, 3. Büro 4. Müdür ve
Toplantı, 5. Arşiv, 6. Büro, 7-8. Asansörler
9. Servis Merdiveni, 10. Temizlik Odası
|
Eveet,
bir güzel yapının daha sonuna geldik.
Hadi, şimdi gidip profiterollerinizi
zıkkımlanın.
BvP.
Edited By Miki
Fotoğraflar : BvP
Plan ve Maket Fotoğrafı için : Dip Not 2.
........................
[1] Aslında anlayamadığım şeylerden
biri de şu “kentin göbeği” lafı. Ne olur
ulan kentin göbeğinde öyle bir alanı da konut , alışveriş merkezi bok püsür olmadan
bıraksak? “Şehrin göbeğinde”ki diğer alanların; Mecidiyeköy’deki likör
fabrikasının, Zincirlikuyu’daki
İETT Garajının alanların alışveriş merkezi ya da çok katlı
konuta dönüşmesinin zararı köhne bir dükkanda profiterol yiyemeyecek olmandan
çok daha fazla…. Şşşş sana diyorum!
[2] Yapıdan söz eden bulabildiğim en
kapsamlı yayın Mimarlık ve Görsel
Sanatlar dergisi “Çevre”nin Eylül-Ekim 1979 tarihli Yönetim Yapıları Özel
Sayısı (Sayı No 5). Özenli ve detaylı
bir şekilde kompleksteki tüm yapılar,
plan kesit, aksonometrik görünüş ve fotoğraflarla anlatılıyor. Görsel malzeme ve yapının genel tanıtımı için bu makaleden yararlandım.
[3] Konuralp'le yapılan şu söyleşi de binanın yapılış hikayesini ve -özellikle- şu cam ithalatı işini tatlı tatlı anlatıyor. Okumakta yoğun yarar var.
[4] Türk Serbest Mimarlar Derneği,
Mimar –Anlam- Beğeni. Sempozyum
Bildiri ve Söyleşi Kitabı. S.36. Yapı
Endüstri Merkezi Yayınları, Aralık 1999.
3 yorum:
Yaşasın slacktivism!
Aynen ! Yaşıyor zaten, aramızda kol geziyor.
işte bunu duyduğuma üzüldüm.
İstanbul'a taşındığım yıl birkaç kez içinde barınmıştım. Mimari değerlerinden zerre kadar anlamam ama insan bir bağlantı kuruyor bazen kendisi ve yer ile işte, hayat.
kahrol profit-erol
Yorum Gönder