Emsallerine faiktir

Aralık 13, 2012

SALT



 
Bu çok güzel  tavan   Karaköy  Voyvoda caddesindeki Osmanlı Bankası Binası kat merdivenlerinin üstünü süslüyor. Mimar Alexandre Vallaury   (veya Osmanlı Türkçesi  söylenişi ile  “Valluri”)   tasarımı  kocaman göz alıcı yapı yarı yarıya Osmanlı Bankası ile  Merkez Bankasına ait. Merkez Bankası kendi bölümünü paracılık  faaliyetlerinde kullanmaya devam ediyor.  Halen Osmanlı Bankası Binası olarak anılan diğer yarı ise,   içinde bulunmanın insan evladına çok iyi geleceği;  sergi alanı, kütüphane ve kamuya açık geniş bir arşiv, kütüphane ve Banka'nın müzesine dönüştürülmüş. Geçen hafta sonu MKD’yi Miki’ye sepetleyip buradaki Atatürk Kültür Merkezi sergisini gezeyim, iki satır şey  öğrenip, adam olayım diye düştüm yollara. Evcek sabahın köründe uyandığımız için binanın önüne vardığımda güvenlik görevlisi kahvaltı ediyordu.  Doğal olarak böyle entelektüel aktivitelerin meraklısı o saatte uyanamadığından, saat  12:00 de açılıyormuş! Neyse, orada burada biraz  sürttük te vakit geçti.


Bu Manzaraya Karşı Simit mi Yesinler?
Evet, maalesef günümüzde  içine sanat, sergi mergi türü yeni işlevler  giydirilmiş her yapı gibi, bunda  da işemenin ve el yıkamanın çok zor olduğu  modern ötesi tasarıma haiz  tuvaletler, zengin, rafine entelektüel taifesi çoluk çombalak (Aleyna, Ceylin) [1]  pazar sabahları kahvaltı etsin, akşamları da baş başa  sofistike tadlara koşsun diye  kazık ve züppe bir lokanta, kafe mevcut.  Fakat  var ya, o manzarayı da beleşe gazlamazlar adama. Ne olacaktı yani, simit sarayı mı? Eskiden pek ucuza Osmanlı Bankası yayınlarının satıldığı alt kattaki kitap satış girintisinin yerine üst katta şimdi pahalı,fiyakalı kitapların satıldığı genişçe bir alan semirmiş.  (indirim filan yapmıyorlar, gidip Beyoğlu’ndaki robenson kitapçısından  internet marifeti ile alınırsa, onlar indirim yapar-mış, ama orada; membaında, etiket fiyatı neyse o!). Her şeyin bi şeyi var işte. 

Lakin, kitapçıdaki nazik delikanlı "Osmanlı Başkentinden Küreselleşen İstanbul'a: Mimarlık ve Kent, 1910-2010" kitabındaki tek bir makaleyi okuyacağım diye otuz kaat vermekten fazla hazzetmediğimi ossat anlayıp,  kütüphaneye gitmemi, orada okumak için deli gibi kıvrandığım yazının fokopisini çektirebileceğimi, üstelikte beş para almayacaklarını “ekmek musaf çarpsın” diyerekten deklare etti. Hemen seyirttim tabii. Yapının merkezini oluşturan iç avluda çok ustaca üstesinden gelinmiş bir işlev bu kütüphane. Aşağı kata inen kasa dairesinin kocaman kapısı, pleksiglas la korunmaya alınmış nadir kitap rafları, şık masaları, kocaman bilgisayar ekranları ve ortaklıkta ilim irfan , feyz peşinde koşan beybileriyle cennet gibi bir yer. Bankodaki çok nazik hamfendiye (şişmanca bi hamfendi daha vardı, o da nazikti belki ama, konuşamadık. Bişeyler atıştırıyordu)  maruzatımı bildirdim, sağolsun “kılığını kıyafetini gören adam zanneder amma  otuz kaatlık kitap pahalı geldi herhal  yiğenim” diyip aşağılamadı, hemen seyirtip mevzuubahis kitabı elime tutuşturdu. Benden önce fotokopi makinasının önündeki deyyus  tuğla kadar bir kitabın bir yerlerini kopyalamakla meşguldü ama, sevabına sırasını bana verdi. Çok şükür kaat kopyalama  işini hallettikten sonra, burada daha önce gezdiğim  iki serginin [2] gazı ile, yine çok sıkı olacağını düşündüğüm şeye doğru  davrandım yukarı.


Boyuna Kesit Maket | Atatürk Kültür Merkezi | Hayati Tabanlıoğlu |1969
Niyet iyi, malzeme iyi amma, netice nakıs şeklinde özetlenebilecek; bir odaya hapsolmuş karanlık ve izlemesi zor, kulağa mimarlık açısından heyecan verici şeyler üflemeyecek bir sergiydi karşımdaki  maalesef. Tek öğretici yanı Hayati Tabanlıoğlu’nun gerçekleşen projesinin öncesinde tasarlanmışları görmek oldu. Paul Bonatz’ın ve yapılarını çok sevmeme rağmen, Rüknettin Güney’in çizdiklerinin mevcut usta işi modern yapı ile boy ölçüşebilecek kalibrede olmadığını gördüm içim burkularak. Mimarlık adına kulağa bir şeyler üflemiyor dedim ya, her dediğime inanmayın.  Serginin dışında, holde yapının  bir maketi var. Kesit halindeki bu maket son derece öğretici ve etkileyici. Üstelik, oraların mülk sahibiymiş gibi görünen bir bey “fotoğrafını çekebilir miyim” şeklinde  yönelttiğim soruya,  yüreğimin yağlarını eriten “binadaki her şeyin fotoğrafını çekebilirsiniz” cevabını verdi! Genellikle bu tür müze sergi, bok püsürde ne ske hizmet ettiğini anlamadığım bir  fotoğraf çektirmeme modası çıktı kaç zamandır (Sabancı Müzesi pek meraklı mesela, sergilerde fotoğraf çektirmemeye). Kitapçıdaki nazik delikanlıyı, Kütüphanedeki hoş hamfendiyi ve aşağı yukarı süratle hareket eden o cam şeyin bir asansör olduğu konusunda beni aydınlatan güvenlik insanlarını aklıma getirip, “Tuvaletleri bir parça tuhaf  buranın ama, çalışanlarının nezaketi, yardım severlikleri on numara” diye düşünerek güzelce çektim fotoğrafları.

Binadan çıkarken  duvarda güzel, öğretici bir yazı gördüm.  "EXTRA  FORTUNAM EST QUIDQID DONATUR AMICIS; QUAS DEDERIS, SOLAS SEMPER HABEBIS OPES" demiş bilge bir kişi.  Elbette benim aklım ermez böyle şeylere de, sanki serbest çevirisi   "harcadığı ve bağışladığı kişinin kazancı, biriktirdikleri ise kaybettikleridir" olabilir gibi geldi.
Özetle, sergi beklentileri karşılamasa da, yapı ve insanlar itibarı  ile her zaman gidilesi bir yer. SALT’ın internet sitesinin fevkalade sofistike  tasarımı yüzünden belki bulamazsınız, anlayamazsınız diye yazayım :  "Modernin İcrası: ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ, 1946-1977" sergisi 6 ocak 2013’e kadar açık.

Aslında amacım yapıdan ve Vallaury’de genişçe bahsetmekti ya, laf çok uzadı. Ama bir ara  kessin yazacağım, Osmanlı Bankası Binasını da, Voyvoda Caddesini de.

Entelektüalitenin aydınlığı sizlen olsun.

BvP
Fotoğraflar: BvP
............
[1] Bu şık isimler şu güzel blog'dan

[2]  Bunlar 2006 ‘dan “Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor” Türkiye’de Hayat Tarzı Temsilleri 1980-2005 ile  2009 Tarihli,  Sedad hakkı Eldem ile Retrospektif  sergileriydi. Özellikle “Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor”un sergi kataloğunu, ki halen satıyorlar, hararetle tavsiye ederim.

3 yorum:

kadin dedi ki...

Yahu aklın yolu bir, ben de ilk gittiğimde bir tuvaletlerin, bir de bu kitabenin alt kattaki banka müzesi kısmındaki kopyasının fotoğrafını çektiydim sahiden. Kitabenin anlamını da çektiğim fotoğraftan aktarıyorum: "Dostlardan aldığın herşey kaderin dışında kalır, ancak vermiş oldukların her zaman için servetin olacaktır."

kadin dedi ki...

Bir de şu fiyat vb. tespitlerine de şiddetle katılıyorum; SALT biraz fazla kokoş sanki ayıptır söylemesi. Burjuva tekelinde galeri hesabı.. Neyse.

Baronvonplastik dedi ki...

Kitabeden filan ne anlarım, dediğim gibi, tam çıkarken gözüne ilişti de ondan oldu benimkisi. Esas, daha sonra fark ettim; O duvarda oldukça acemice yapılmış bir rölyef de vardı. İskender Perslerin defterini dürerken; veriyor kılıcı, veriyor kılıcı. Lahdin kısa kenarındaki sahne işte. Ama ne kötüydü arkadaş. Sanki çok sonraları bi aklı evvel yapmış da oraya illa koyalım demiş gibi.

SALT'ın "kokoşluğu" saptaması yerinde. Gerçek kelime o olmalı gerçekten, de... Benzerlerini, emsallerini, bkunu, püsürünü dikkate alırsak; işi en ciddiye alınan, bir şeyler vermeyi hedefleyen de o galiba. Şu yazıyı yazdıktan sonra, geçen defa unuttuğum okuma gözlüğümün peşinde tekrar gittim (benden önce fotokopi çeken deyyus kırdı galiba) sapı kırılmış maalesef. Bu defa önemli bir takım incelemelerde bulunuyormuş gibi notbukuna bakan beybilerin hepten dalga geçtiğini ve kitaplığın da o kadar "şey" olmadığı kanısı uyandı bende. (yine de bilemem tabii).