Bu Manzaraya Karşı Simit mi Yesinler? |
Lakin, kitapçıdaki nazik delikanlı "Osmanlı Başkentinden Küreselleşen İstanbul'a: Mimarlık ve Kent, 1910-2010" kitabındaki tek bir makaleyi okuyacağım diye otuz kaat vermekten fazla hazzetmediğimi ossat anlayıp, kütüphaneye gitmemi, orada okumak için deli gibi kıvrandığım yazının fokopisini çektirebileceğimi, üstelikte beş para almayacaklarını “ekmek musaf çarpsın” diyerekten deklare etti. Hemen seyirttim tabii. Yapının merkezini oluşturan iç avluda çok ustaca üstesinden gelinmiş bir işlev bu kütüphane. Aşağı kata inen kasa dairesinin kocaman kapısı, pleksiglas la korunmaya alınmış nadir kitap rafları, şık masaları, kocaman bilgisayar ekranları ve ortaklıkta ilim irfan , feyz peşinde koşan beybileriyle cennet gibi bir yer. Bankodaki çok nazik hamfendiye (şişmanca bi hamfendi daha vardı, o da nazikti belki ama, konuşamadık. Bişeyler atıştırıyordu) maruzatımı bildirdim, sağolsun “kılığını kıyafetini gören adam zanneder amma otuz kaatlık kitap pahalı geldi herhal yiğenim” diyip aşağılamadı, hemen seyirtip mevzuubahis kitabı elime tutuşturdu. Benden önce fotokopi makinasının önündeki deyyus tuğla kadar bir kitabın bir yerlerini kopyalamakla meşguldü ama, sevabına sırasını bana verdi. Çok şükür kaat kopyalama işini hallettikten sonra, burada daha önce gezdiğim iki serginin [2] gazı ile, yine çok sıkı olacağını düşündüğüm şeye doğru davrandım yukarı.
Boyuna Kesit Maket | Atatürk Kültür Merkezi | Hayati Tabanlıoğlu |1969 |
Niyet iyi, malzeme iyi amma,
netice nakıs şeklinde özetlenebilecek; bir odaya hapsolmuş karanlık ve izlemesi
zor, kulağa mimarlık açısından heyecan verici şeyler üflemeyecek bir sergiydi
karşımdaki maalesef. Tek öğretici yanı
Hayati Tabanlıoğlu’nun gerçekleşen projesinin öncesinde tasarlanmışları görmek
oldu. Paul Bonatz’ın ve yapılarını çok sevmeme rağmen, Rüknettin Güney’in
çizdiklerinin mevcut usta işi modern yapı ile boy ölçüşebilecek kalibrede
olmadığını gördüm içim burkularak. Mimarlık adına kulağa bir şeyler üflemiyor
dedim ya, her dediğime inanmayın. Serginin
dışında, holde yapının bir maketi var. Kesit halindeki bu maket
son derece öğretici ve etkileyici. Üstelik, oraların mülk sahibiymiş gibi
görünen bir bey “fotoğrafını çekebilir miyim” şeklinde yönelttiğim soruya, yüreğimin yağlarını eriten “binadaki her şeyin
fotoğrafını çekebilirsiniz” cevabını verdi! Genellikle bu tür müze sergi, bok
püsürde ne ske hizmet ettiğini anlamadığım bir fotoğraf çektirmeme modası çıktı kaç zamandır
(Sabancı Müzesi pek meraklı mesela, sergilerde fotoğraf çektirmemeye). Kitapçıdaki
nazik delikanlıyı, Kütüphanedeki hoş hamfendiyi ve aşağı yukarı süratle hareket eden o cam şeyin bir asansör olduğu konusunda beni aydınlatan güvenlik
insanlarını aklıma getirip, “Tuvaletleri bir parça tuhaf buranın ama,
çalışanlarının nezaketi, yardım severlikleri on numara” diye düşünerek güzelce
çektim fotoğrafları.
Binadan çıkarken duvarda güzel, öğretici bir yazı gördüm. "EXTRA FORTUNAM EST QUIDQID DONATUR AMICIS; QUAS DEDERIS, SOLAS SEMPER HABEBIS OPES" demiş bilge bir kişi. Elbette benim aklım ermez böyle şeylere de, sanki serbest çevirisi "harcadığı ve bağışladığı kişinin kazancı, biriktirdikleri ise kaybettikleridir" olabilir gibi geldi.
Özetle, sergi beklentileri
karşılamasa da, yapı ve insanlar itibarı
ile her zaman gidilesi bir yer. SALT’ın internet sitesinin fevkalade sofistike tasarımı yüzünden belki bulamazsınız,
anlayamazsınız diye yazayım : "Modernin
İcrası: ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ, 1946-1977" sergisi 6 ocak 2013’e kadar
açık.
Aslında amacım yapıdan ve
Vallaury’de genişçe bahsetmekti ya, laf çok uzadı. Ama bir ara kessin yazacağım, Osmanlı Bankası Binasını
da, Voyvoda Caddesini de.
Entelektüalitenin aydınlığı
sizlen olsun.
BvP
............
[1] Bu şık isimler şu güzel blog'dan
[2] Bunlar 2006 ‘dan “Aradığınız
kişiye şu an ulaşılamıyor” Türkiye’de Hayat Tarzı Temsilleri 1980-2005 ile 2009 Tarihli, Sedad hakkı Eldem ile Retrospektif sergileriydi. Özellikle “Aradığınız kişiye şu
an ulaşılamıyor”un sergi kataloğunu, ki halen satıyorlar, hararetle tavsiye
ederim.
3 yorum:
Yahu aklın yolu bir, ben de ilk gittiğimde bir tuvaletlerin, bir de bu kitabenin alt kattaki banka müzesi kısmındaki kopyasının fotoğrafını çektiydim sahiden. Kitabenin anlamını da çektiğim fotoğraftan aktarıyorum: "Dostlardan aldığın herşey kaderin dışında kalır, ancak vermiş oldukların her zaman için servetin olacaktır."
Bir de şu fiyat vb. tespitlerine de şiddetle katılıyorum; SALT biraz fazla kokoş sanki ayıptır söylemesi. Burjuva tekelinde galeri hesabı.. Neyse.
Kitabeden filan ne anlarım, dediğim gibi, tam çıkarken gözüne ilişti de ondan oldu benimkisi. Esas, daha sonra fark ettim; O duvarda oldukça acemice yapılmış bir rölyef de vardı. İskender Perslerin defterini dürerken; veriyor kılıcı, veriyor kılıcı. Lahdin kısa kenarındaki sahne işte. Ama ne kötüydü arkadaş. Sanki çok sonraları bi aklı evvel yapmış da oraya illa koyalım demiş gibi.
SALT'ın "kokoşluğu" saptaması yerinde. Gerçek kelime o olmalı gerçekten, de... Benzerlerini, emsallerini, bkunu, püsürünü dikkate alırsak; işi en ciddiye alınan, bir şeyler vermeyi hedefleyen de o galiba. Şu yazıyı yazdıktan sonra, geçen defa unuttuğum okuma gözlüğümün peşinde tekrar gittim (benden önce fotokopi çeken deyyus kırdı galiba) sapı kırılmış maalesef. Bu defa önemli bir takım incelemelerde bulunuyormuş gibi notbukuna bakan beybilerin hepten dalga geçtiğini ve kitaplığın da o kadar "şey" olmadığı kanısı uyandı bende. (yine de bilemem tabii).
Yorum Gönder