Emsallerine faiktir

Aralık 16, 2012

Tunalı Hilmi II

Sheraton Ankara
von Gerkan Marg und Partner | 1991 
Kuğulu parkın yanından Tunus Caddesi boyunca ilerleyelim.  Bir parça yukarıda Von Gerkan nam kefere mimarın bina ettiği Sheraton oteli de sırıtıyor, göz kırpıyor filan ya, şimdilik ona bulaşmıyoruz. Zaten o hep gıcır gıcır, saçları taralı efendi  çocuk gibi. Ne doğramaları çürür, ne de bahçesinde gereksiz ot bürür. Üstelik 143 metre boyunda. 
Bu yol hem Atatürk Bulvarı boyunca dizili çoğu iddialı yapıyı ana cephelerinden değil de, arka cephelerinden ve yoğun yapı dokusu içinden seçmek,  hem de, özel kişi ve kurumlara ait nispeten mütevazi yapı örneklerini fark etmek için daha uygun. Çevre verileri göz önünde tutulmaksızın biçimlenmiş  çalışan, çoğu ilginç bu yapıların “tek başına” duruşları  onlara ilginçliklerinden pek bir şey kaybettirmiyor. 
Fakat bulvar üzerindeki güzel bir yapıdan  söz etmesem, bir iki fotoğrafını yazıya sokuşturmasam olmaz. Maalesef Emek İş Hanı’nın  arkasından -afedersiniz- bir bok görmek mümkün değil. 1960 tarihli Emekli Sandığı Mimarlık Ofisi tasarımı Emek iş Hanı. Alçak kütlenin cephesindeki güzel açık/kapalı oyunları,  yerden yükselen sağır betonarme yüzeylerin (plakların diyelim) birbiri ile açısal ilişkileri ve cephedeki şık güneş kırıcılar filan, ancak ön cepheden izlenebiliyor. Çok Katlı büro kütlesi ile de usturuplu,  dönem rasyonalizmine iyi bir örnek bence.  Bu yapı da pek çokları gibi,  çağdaş mimarlığımız içinde önemli bir yere sahip değil  (ama civarda  önemli, ipe sapa gelir örnekler de var hakkaten).  Eh, doğru ama, benzer ve çok bilinen, tekrarlanan birkaç örnek dışında, çağına benzemeye çalışan ve kıvırabilmiş bir yapıyı övmekte de sakınca yok. 
Civarda altmışların güzel ve alçakgönüllü stereotip  konut mimarisi örneklerinden bol miktarda var, nispeten de  iyi korunmuşlar. Bu yapıları zerafetleri yüzünden hep çok beğeniyorum ama, özellikle yapıldıkları dönemde kötü ahşap doğramalarla kaplı tek ve incecik cam geniş yüzeylerin Ankara gibi bir iklimde içindekineler neler yaşatmış olduğunu tahmin etmek beni üzüyor. İnsanlar belki de kış uykusuna yatıyor-du, kim bilir? Yapıldıkları dönemin modern anlayışı özellikle balkonlara vurgu yapıyor,  farklılığı oralarda arıyor. Miki'yle durup durup insanların balkonlarına dik dik bakıyoruz.  Bakmakla kalmayıp fotoğraflarını da çekiyoruz. Bi pencere açılsa aniden; bağırıp çağırmaya başlasa birileri, ne deriz? Günün pek erken bir saati de, bizim bilimsel dikiz işi sarpa sarmıyor.


Biraz ilerde dikkati ilk çeken şey Gündüz Özdeş’in 1992 tarihli  Tübitak Binası. Kulenin üzerinde, havada asılı bir çekmece saplanmış gibi!  Kalın, abartılı  konsolları, yan cephelerde  bu konsolun içine açılı otobüs yazıhanesi pencereleri ile gerçekten tuhaf. Kim oturuyor orada acaba? Esiyordur pencereleri açınca, masa üstünde kaat, maat kalmaz. Yapının mimarının “Tübitak bilimin anahtarı” anlayışı ile, yapıyı  o kabulün bir simgesine dönüştürdüğü, ama biçimi toplum tarafından ne kadar algılandığı sorulduğunda  “söylenmeyince anlaşılmıyor” dediği biliniyor. Yani, o kule uç kısmı göğü işaret eden bir anahtar (ya da, “anaktar”içinizden nası gelirse)! Bulvar tarafı bana hep çocukların şu üstüne bindiği sallanır tahta atları hatırlatmıştır ama neyse. Müellifi "anahtardır" diyor.  Mimarlığa anlamın bir göstergesi olarak bakmak fena bir iş değil, ama öz-biçim ilişkisi tam kurulamazsa… Kurulamazsa,  o vakit iş kof bir dekora dönüşüyor olabilir. 
Tübitak | Gündüz Özdeş | 1992
Tunus Caddesinden Görünüş 
Tübitak | Gündüz Özdeş | 1992
Bulvar'dan Görünüş 




















Şu pek beğenilmeyen (ah evet, epey tatsız örnekleri var da, mimar milleti neyi beğenir ki zaten ?) ikinci milli mimari akımı aromalı, pek  özenli “Derya Ap.” Dikkat çekici. Tümüyle yeni, yerel ve özgün dil yaratma çabalarının,  -hiç olmazsa bir dönem- yaygın, uygulanabilir türde mimari stile dönüştüğü farklı yapılar üzerinde görmek hoşuma gidiyor. Bu dili okuyabilmek, şifrelerini çözebilmek için mimarlık eğitimi gerekmiyor. Zaten yapılar da yalnızca mimarlar için üretilen nesneler değil. Balkon çıkmaları altındaki destekleri, saçakları ve alt kottaki girişe uzanan merdiveni ile gerçekten hoş. Bu terk edilmiş haliyle kısa süre sonra yok olacağını bilmek de o kadar  iç burkucu. 

Derya Apartmanı | Tunus Cad. | 1940'lar

Devam Edeceğim, 

BvP 



9 yorum:

Korhan Korman dedi ki...

Derya apartmanı nasıl terkedilmiş ya? Onun içinde oturan vardı?

Baronvonplastik dedi ki...

Hah, düştün elime! i bu binanın evveliyatı hakkında fikri var yani. Yazsana bir imeyl, anlatsana etraflıca he?

Korhan Korman dedi ki...

Etraflıca anlatacak bir şey olsa inan yazardım ama bundan 4 sene öncesine kadar binada oturan vardı.Hatta böyle saraylı gibi görünen bir teyze salonda koca avizesini yakar ve perdeleri açık camın önünde otururdu.Binanın bir de arka bahçesi var ki kendisinde çocukken oynamışlığımız var.Tabi sadece onun değil o civarda ki bütün binaların arka bahçelerinde.Hiç anlamadığım halde daha sonra büyüyünce binanın tipi de ilgimi çekti o yüzden o sıradan en net hatırladığım tunus caddesinde.

Redingot dedi ki...

Bina içinde yönümü kaybedip yanlış anlamış olabilirim ama Tübitak binasının o anahtar dişi yerinde yemekhane var. Öğlenleri tüm personel tek tek asansörlerle oraya çıkıp yemek yiyor. Yemekhanenin binanın dibinde olmasından aslında çok da farklı olmamakla birlikte bu şekil bana pratik olmayan bir düzenleme gibi gelmişti.

Baronvonplastik dedi ki...

Böyle anlamsız bir fonksiyon iliştirilmiş olacağını tahmin etmeliydim aslında, tüh!

Unknown dedi ki...

üstad şimdiki bddk, eski işbankası binasını (atatürk bulvarı üzerinde) ve karşısına yapılan aso binası ilişkisini de nasıl gördüğünü bilmek isterim. yazılar için teşekkürler.

Unknown dedi ki...

1976 - ayhan böke, yılmaz sargın - İşbankası genel müdürlüğü binasını, karşısına yeni yapılan aso binasını ve bunların ilişkisini nasıl gördüğünü de yaz e mi?

Baronvonplastik dedi ki...

Çok tuhaf. O binayı ilginç, dikkate değer bulanın sadece ben olduğumu sanırdım. Elbette, sırada o ve Büyük Ankara Oteli var. Otelin giriş rampasının ilk etüdlerini yapandan, İş Bankası Genel Müdürlüğünün heykelsi zerafetinden bahsedemezsem çatlarım zaten! ASO için sizden yardım almalıyım. Benim aklım ermiyor öyle modern şeylere, "akıllı" yapılara.

Korhan Korman dedi ki...

İş bankası binası çocuk aklıma göre baya yüksekti.Aslında Ankara'nın en yükseğiydi galiba(emek iş hanı da olabilir bilemedim şimdi)Büyük Ankara oteli de ebeveynlerimin sazlı sözlü gecelerinden lobisiyle kalmış aklımda.O zaman (tahmini 84-85) saray gibi lobisi vardı varaklar (şu kelimeye de bi alışamadım) falan. Keşke yıkılmasaydı da Bulvar Palas'ı da konuşsaydık.