Aslında her şey, sağlığı gittikçe bozulan Franklin D. Roosevelt’in yerine Cumhuriyetçi Thomas Dewey’in 1944 yılında başkanlık seçimini kazanması ile başladı. Düğün pastası üzerindeki damat şekerlemesini andıran, kısa kırpık bıyıklı düzgün giyimli beyefendinin Amerikan Dış politikasında çok kısa sürede neden olacağı büyük değişiklikler başlangıçta pek fark edilmemişti.
Atlantiğin diğer kıyısında da işler ve oyuncular hafiften değişiyordu. Dr. Morell’in[1] verdiği ilaçlar Führer’i günden güne kötüleştirmiş, özellikle testosteron yerine yanlışlıkla uygulanan östradiol [2] kürü tatsız sonuçlara yol açmıştı. Yüce Führer şimdi Wolfschanze’de paralı günler düzenleyen, örgü örüp, kek yapmaktan hoşlanan bir teyzeye dönüşmüştü maalesef. Artık saklanması imkansız diri göğüslerinden gurur duymayı da öğrenmişti. Havuz başında güneşlenirken gizlice çekilmiş fotoğrafları cephede askerler arasında elden ele dolaşıyor, bu resimleri bulunduranların yakalandıkları takdirde sorgusuz sualsiz kurşuna dizileceği tehditleri bir işe yaramıyordu.
Atlantiğin diğer kıyısında da işler ve oyuncular hafiften değişiyordu. Dr. Morell’in[1] verdiği ilaçlar Führer’i günden güne kötüleştirmiş, özellikle testosteron yerine yanlışlıkla uygulanan östradiol [2] kürü tatsız sonuçlara yol açmıştı. Yüce Führer şimdi Wolfschanze’de paralı günler düzenleyen, örgü örüp, kek yapmaktan hoşlanan bir teyzeye dönüşmüştü maalesef. Artık saklanması imkansız diri göğüslerinden gurur duymayı da öğrenmişti. Havuz başında güneşlenirken gizlice çekilmiş fotoğrafları cephede askerler arasında elden ele dolaşıyor, bu resimleri bulunduranların yakalandıkları takdirde sorgusuz sualsiz kurşuna dizileceği tehditleri bir işe yaramıyordu.
İşlerin iyice çığrından çıktığı gören bir grup sanayici ve yüksek rütbeli asker olağanüstü bir toplantıda Albert Speer’i yeni şansölye ilan etti. Nazi Partisi ve Adolf Hitler’le çeşitli mimari projelerde çalışarak tanışan Speer, 1942’den beri Silahlanma Bakanı olarak görev yapıyordu. Giderek teknolojik bir yıpratma savaşına dönüşmüş yıllardır süren bu mücadeleyi Alman Ulusu’nun çıkarları doğrultusunda yönlendirebilecek bu parlak kişi; sağduyu, sakinlik ve böyle bir durum için gerekli rasyonel bakış açısına sahipti. Tıpkı yeni seçilmiş Başkan Dewey gibi... Şansölye ve Başkan bir dizi dolaylı görüşmeden sonra, 1945 yılı başlarında Göcek Türkiye’deki bir tatil köyünde bir araya geldiler.
Görüşmeye ilişkin tutanaklar hala açıklanmamış olsa da, Amerika Birleşik Devletleri Sovyet Komünizmine karşı Almanya’nın yanında yer alıyor ve birlikte yeryüzünden Bolşevik tehlikesini silmeye birlikte girişiyorlardı. Sonsuz hammadde kaynakları ve olağanüstü teknolojik birikimiyle bu iki gücün ittifakının yeni ortak düşmanı yere sermesi ilk başta kolay gibi görünse de, Sovyetler Birliği geçmiş yıllarda Birleşik Devletlerden aldığı çok büyük miktarda yardım, teknoloji transferi, gözüpek, zorluklara alışkın nüfusu ve zengin kaynakları ile hafife alınmaması gereken bir hasımdı.
Vakit geçirmeden, çok kapsamlı bir stratejik plan üzerinde çalışmalara başlandı. İki yeni müttefik askeri her alanda kaynaklarının birleştirecek, sivil halkı savaşın zorluk ve yıkımından uzak tutacaktı. Teknolojik altyapısı güçlü, uzmanlaşmış profesyonel bir ordu fikri iki taraftan da kabul gördü. Robert S. McNamara başkanlığındaki stratejik planlama birimi bu yeni ordunun destek hizmetlerinin dost ve müttefik bir ülke tarafından karşılanması, bunun da ihale usulü ile olmasını önerdiğinde, tasarı ortak kurulda çoğunluk oyu ile kabul edildi. Söz konusu askeri destek ihalelerinde arslan payını Türkiye’nin alması kaçınılmazdı. Bu konuda Türkiye’nin gizli görüşmeler sırasındaki tutumu; Alman Ulusu’nda Birinci Dünya Savaşı’nın hatıralarının hala çok canlı oluşu, Yukarı Yamuklar Beldesi’nin kardeş belediyesi Gelsenkirschen’in Berlin’deki lobi faaliyetleri etkili oldu.
Yüzlerce ufak müheahhit, sanayi kuruluşu, sanayi sitesi birlikleri [3] sayıları binlerce olan, yeme içme, nakliyat, giyim kuşam tedariki gibi ihalelere girip kazandılar. Böylece, savaşmak bir daha eskisi gibi olmadı...
Yüzlerce ufak müheahhit, sanayi kuruluşu, sanayi sitesi birlikleri [3] sayıları binlerce olan, yeme içme, nakliyat, giyim kuşam tedariki gibi ihalelere girip kazandılar. Böylece, savaşmak bir daha eskisi gibi olmadı...
...
Hava Yüzbaşı Heinz Wilfried von Augensteinab günün bu saatinde oldukça tenha yemekhanenin leş gibi pencerelerinden dışarıya göz attı. Pis, ince bir yağmur sabahtan beri kesilmeden yağıyordu. Samsun 216 paketine eli gitti. Son sigarayı çıkardığını gören İkram Usta’nın yamağı Nazilli’li, çay ocağından yay gibi kopup ateş yetiştirdi ve bir nefeste:“adaçayıişçenmikomtanım?”.
Yavaşça yükselen dumanı seyrederken duvardaki postere takıldı gözü. Resim altındaki yazıyı hecelemeye çalıştı. Seviyordu Türkçe okumayı… Süü-perstar Aj-daa Pee-kan. “Ulan; taş gibi, biraz kart, ama bizim Marlene Dietrich eline su dökemez onun” diye geçirdi içinden. Hemen yandaki resim daha da kıyaktı. Sırt çantalı bir grup genç kız kırlık bir alanda yürüyor, altında da “delikanlı kızlar için… Hozi – Dağda Bayırda Hozi Kullanıyoruz – İçimiz Rahat” yazıyordu. Bu Hozi herhalde yürüyüş malzemeleri markası falan olmalıydı. Hani şu dağcılık ayakkabısı, sırt çantası, ıvır zıvır yapanlardan. En arkadaki beyaz pantolonlunun kıçı da hiç fena değildi. Tam o anda, midesindeki yanmayı hissetti ve gürültüyle geğirdi. “Yemeyecektim içli köfteyi!”
Yavaşça yükselen dumanı seyrederken duvardaki postere takıldı gözü. Resim altındaki yazıyı hecelemeye çalıştı. Seviyordu Türkçe okumayı… Süü-perstar Aj-daa Pee-kan. “Ulan; taş gibi, biraz kart, ama bizim Marlene Dietrich eline su dökemez onun” diye geçirdi içinden. Hemen yandaki resim daha da kıyaktı. Sırt çantalı bir grup genç kız kırlık bir alanda yürüyor, altında da “delikanlı kızlar için… Hozi – Dağda Bayırda Hozi Kullanıyoruz – İçimiz Rahat” yazıyordu. Bu Hozi herhalde yürüyüş malzemeleri markası falan olmalıydı. Hani şu dağcılık ayakkabısı, sırt çantası, ıvır zıvır yapanlardan. En arkadaki beyaz pantolonlunun kıçı da hiç fena değildi. Tam o anda, midesindeki yanmayı hissetti ve gürültüyle geğirdi. “Yemeyecektim içli köfteyi!”
Görevden geç döndüğü için öğle yemeğini kaçırmış, bir buçuk Adana söylemişti. Çok aç olduğundan önden de, Antepli garsonun ikramı içli köfte ve fındık lahmacunu reddedememişti. Aslında, böyle sabah görevleri öncesi fırına tırnak pidesi söylüyor, tulum peynirli, maydanozlu dürüm yapıp onu atıştırıyordu.
Karnındaki sancıyı unutup, dikkati dağılsın diye, uzakta belli belirsiz görünen uçağını seçmeye çalıştı. Gıcır gıcır bir Messerschmitt Me-1099’du bu. İki motorlu ve biraz hantal görünmesine rağmen atölyedekilerin deyimiyle “kemikli” idi. Kaporta sorumlusu Hamdi Usta’nın birkaç kere ondan “hele bizim yaprak sarmaya, hele” diye bahsettiğini de duymuştu. Sarmayı o da seviyordu evet, ama bu lanet şey uçarken biraz hantaldı sanki. Neyse; zararı yok. Savaş epey tavsamış, özellikle bulundukları sektör iyice sakinleşmişti. Gelecek ay iznini Antalya’da kullanmayı düşündü. Yağmur kesilmiş, gökyüzü pırıl pırıldı. Midesindeki ağrının geçtiğini fark etti…
İyi uykular,
[1] Dr. Theodor Morell (1886-1948). Adolf Hitler’in özel doktoru. Pratisyen hekim olarak kariyeri olmasına rağmen, Morell savaş boyunca sürekli yaptığı enjeksiyonlarla Hitler’in sağlığının git gide bozulmasına sebep olan bir şarlatan olarak tanımlanmaktadır. Hitler’e ne de başkalarına açıklamadığı ve tümüyle doğal içerikler ve vitaminler den oluştuğunu söylediği bu karşımların bu gün Potasyum Bromid, Amfitaminler, Morfin, Testosteron, Karaciğer ve boğa testisleri vs gibi maddeler içerdiği biliniyor.
[2] Dişilerde bulunan üç ana östrojenden biri. Menaş ile monopoz arası dönemde daha etkindir.
[3] İhalelerin bir bölümü de cephe birliklerinde yapılacak hafif tamirat faaliyetleriydi.
Edited By Miki
(Model 1/72 Revell)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder