Sanırım seksenlerin sonlarıydı. Büyük bir tekstil grubunun, Dalan dönemi talanından sebeplenmek üzere kurduğu inşaat şirketinde çalışıyordum. Doğru, seksen sekiz falan olmalı ki, beni işe alan yeni proje müdürüm-eski üniversite hocamla, şirkete ait şteyşın bir reno onkinin arkasında, kırmızı giymiş kaknem karılara bakıp “horror in red” diye maskaralıklar yapıyorduk . Kelly Le Brock’un oynadığı 84’yapımı “Woman in Red” filmi anca gelmişti yurduma.[1] Bu neş’eli yolculuklardan birinde Beşiktaş’tan Ihlamur’a çıkarken sağda, belediyenin yeni açtığı kaynak suyu satma şeyi ile burun buruna geldim. Adı ne hikmetse “ERSU” olan, proses aşamalı kaynak suyu bana baktı ben ona. Bu ersu’nun bir de, sevk-i kabil olanı vardı, şimdilerin bardak boyu içme suyu işte. Fakaaat, burada işin içine bir özellik, bir yardımcı cihaz müdahildi. Onu eğer istersen ince bir pipeti şeffaf kutunun biryerlerine saplayıp içebiliyordun. Hah; şimdi oldu mu sana ürünün adı “steril kamışlı ersu”! Sonraki birkaç haftayı epey eğlenceli geçirdik. Karılara falan bakmaya gerek kalmadı.
Araştırmacı kişiliğimle, bu olayın ışığında muhtelif tespitlerde bulundum:
1. Adın Kelly Le Brock gibi falan gibi havalı da olsa, Hollywood yıldızı da olsan, evrensel tufaya düşüp parası var diye, bir öküzle evlenebiliyordun (Bu bir refleks). O öküz de seni eşek sudan gelene kadar dövebiliyordu. (Bu da refleksin yüksek olasılıklı bir sonucu)
2. Salaklık umduğumdan daha yaygın bir şeydi. (Bu işten önce iki yılımı geçirdiğim araştırma enstitüsünde, öncesinde üniversitede pek nadir rastladığım bu özellikle ilerideki yıllarda daha sık karşılaşacak ama bir türlü alışamayacaktım.
3. Ortalıkta bu kadar dalyarak varsa, onlarla didişmek, sinirlenmek faydasızdı. Ancak dalga geçmek, onlara gülmek sağlıklı bir çıkış yolu olabilir-miydi? (Bunu her zaman başaramadım. Otuz beş yaşında, bu ibneler yüzünden iki defa kalp krizi geçirmek icap etti)
4. Nereye gidersen git, nerede olursan ol, her zaman çevreye dikkatle bakmak gerekiyordu. Detaylar ıskalanmamalıydı. Ancak bu sayede dayanabilirdin. (Mesela E-5’den Havaalanı’na gidiyorsan; Bahçelievler’e geldiğinde, kafanı sola çevir, Yolu bir Kanyonun duvarı gibi sınırlayan iş hanlarından birinin penceresi altına asılmış ufacık “Vagisan Tic. A.ş.” tabelasını görmemezlik etme…Yıllarca “Vay be plastik vagina sanayi kurmuş benim müteşebbisim ha, helal !” diye dalgamı geçtim. Bilahare kendi halinde bir tekstil firması olduğunu öğrendim maalesef).
Saygılar Sunarım.
[1] Sonra gitti Steven Seagal adlı bir ayı ile evlendi bu kaltak. Ayı’da verdi odunu, verdi odunu. (Yok, öylesi değil, dayak attı. Bildiğin “aile içi şiddet”)
Edited By Miki
[1] Sonra gitti Steven Seagal adlı bir ayı ile evlendi bu kaltak. Ayı’da verdi odunu, verdi odunu. (Yok, öylesi değil, dayak attı. Bildiğin “aile içi şiddet”)
Edited By Miki
2 yorum:
''Salaklık umduğumdan daha yaygın birşeydi'' Hislerime tercüman olmuşsun. Belki kurtulurum diye İstanbul'dan kaçıp güneye kadar indim ama aynılarından her yerde var maalesef. eline sağlık.
Seagal şu pro-aikidocu herif değil mi? Yenge biraz da kendi kaşınmış sanki.
Yorum Gönder