Her yıl Şubart ayında çok mühim kutlamamız var bir süredir. “Sevgililer Günü” günü adı altında cereyan eden bu kolektif maskaralığın önemini kavrayabilmiş değilim el’an. Damakta ne bileyim, bir “Kabotaj Bayramı” tadı bırakıyorsa da sanki daha kötüsü. Yurdumda ne olduğu bile anlaşılmadan kutlanan günlerin içine puştluk karışmış olanı.
Batının “Aziz Valentin Günü” olarak götünden uydurduğu, esasen Hristiyan Dünyası ile bile ilgisi olmayan bu pagan adetinin Roma’da her yıl on dört şubatta Faunus ve Lupercus adına kutlandığı, genç erkeklerin Faunus adına kurban ettikleri keçi ve köpeklerin yüzmüş oldukları derilerini ince şeritler halinde kesip - ki, bunlara Februa deniyor, February - Şubat ayı da oradan gelmekte - kentteki karı kıza bunlarla gelişi güzel vurduğu, bu şeritlerin denk geldiği ablalardan biri ile gelecek festivale kadar halvet olabileceği, hani şu iç gıcıklayıcı "dost hayatı"na teşne bir festival olduğunu… anlatmayı düşündüm, o Cumartesi akşamı metroda karşımızda oturan elinde bir adet gül tutan başörtülü hanım kızımıza ve yandaki koltuğu işgal eden yarra-tığa. Ama üşendim hakkaten. Bunları anlatınca, mevzuubahis adetin Roma’da en azından 325’e kadar devam ettiğini ve Hristiyanlığı kabul eden İmparator Constantine’nin durumu kökten değiştirmek yerine bazı noktaları eğip bükmekle yetindiğini (bizim Valentin tam burada bordroya alınıyor işte) falan anlatmak gerekecekti… Ben de sıkıldım. Aslında o akşam İstiklal Caddesi’ni işgal eden ve “kutlamalar”da bulunan hayvanlara anlatmalıydım belki. “Olm bak, sapına kadar abazasınız, ilacınız bende. Var ya, kesin şurdan bi köpek...yüzün derisini.... Sonrasında neler olacağını anlatıcam ben size ” desem… Ama sosyal hayata bu kadar müdahil olmayı istemedim doğrusu. Kanaat önderleri, gül satıcıları, siktirici binbir türlü ıvır zıvır esnafı, mücevherat süpermarketleri ve eğlence yeri sahipleri vs. yeterliydi. Ben bilir bilmez burnumu sokmayayım dedim.
Devrisi gün, konuyu yakinen takip eden ve ilgilenen başka bir grup olduğunu da fark edince daha bir rahatladım. Bunlar, nedense bir sabah yataktan kan ter içinde eşofman türü pijamaları ile fırlayarak sadık hizmetkarlarımız olma isteği duymuş bir grup sevimli, dürüst insandı. İşin içinde kurtlar, din, sevgi /aşk bok püsür (seks yok elbette; şöyle köppekler gibi, ter içinde, bağıra çağıra, inleyerek - o gece pek çok çiftin başardığı şekil) olunca konuyla ilgilenmişler, bizleri de teker teker şeydemeyecekleri için, münasip bir fon - mezarlık duvarı - önünde duygularını dile getirmişlerdi…
Batının “Aziz Valentin Günü” olarak götünden uydurduğu, esasen Hristiyan Dünyası ile bile ilgisi olmayan bu pagan adetinin Roma’da her yıl on dört şubatta Faunus ve Lupercus adına kutlandığı, genç erkeklerin Faunus adına kurban ettikleri keçi ve köpeklerin yüzmüş oldukları derilerini ince şeritler halinde kesip - ki, bunlara Februa deniyor, February - Şubat ayı da oradan gelmekte - kentteki karı kıza bunlarla gelişi güzel vurduğu, bu şeritlerin denk geldiği ablalardan biri ile gelecek festivale kadar halvet olabileceği, hani şu iç gıcıklayıcı "dost hayatı"na teşne bir festival olduğunu… anlatmayı düşündüm, o Cumartesi akşamı metroda karşımızda oturan elinde bir adet gül tutan başörtülü hanım kızımıza ve yandaki koltuğu işgal eden yarra-tığa. Ama üşendim hakkaten. Bunları anlatınca, mevzuubahis adetin Roma’da en azından 325’e kadar devam ettiğini ve Hristiyanlığı kabul eden İmparator Constantine’nin durumu kökten değiştirmek yerine bazı noktaları eğip bükmekle yetindiğini (bizim Valentin tam burada bordroya alınıyor işte) falan anlatmak gerekecekti… Ben de sıkıldım. Aslında o akşam İstiklal Caddesi’ni işgal eden ve “kutlamalar”da bulunan hayvanlara anlatmalıydım belki. “Olm bak, sapına kadar abazasınız, ilacınız bende. Var ya, kesin şurdan bi köpek...yüzün derisini.... Sonrasında neler olacağını anlatıcam ben size ” desem… Ama sosyal hayata bu kadar müdahil olmayı istemedim doğrusu. Kanaat önderleri, gül satıcıları, siktirici binbir türlü ıvır zıvır esnafı, mücevherat süpermarketleri ve eğlence yeri sahipleri vs. yeterliydi. Ben bilir bilmez burnumu sokmayayım dedim.
Devrisi gün, konuyu yakinen takip eden ve ilgilenen başka bir grup olduğunu da fark edince daha bir rahatladım. Bunlar, nedense bir sabah yataktan kan ter içinde eşofman türü pijamaları ile fırlayarak sadık hizmetkarlarımız olma isteği duymuş bir grup sevimli, dürüst insandı. İşin içinde kurtlar, din, sevgi /aşk bok püsür (seks yok elbette; şöyle köppekler gibi, ter içinde, bağıra çağıra, inleyerek - o gece pek çok çiftin başardığı şekil) olunca konuyla ilgilenmişler, bizleri de teker teker şeydemeyecekleri için, münasip bir fon - mezarlık duvarı - önünde duygularını dile getirmişlerdi…
Şimdi helecanla kabotaj bayramını bekliyorum…
Edited By Miki
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder