Emsallerine faiktir

Ocak 01, 2016

Şerife Zeliha Hanım Çeşmesi


Şerife Zeliha Hanım Çeşmesi | Cağaloğlu
Temmuz  2015
“Aziz İstanbul”un her yerine dağılmış; kimi kullanılan, kimi kullanılmayan, bazıları  iyice maskara edilmiş bol miktarda çeşme ve sebil var. Bunların önemli bir kısmı da sevilen  turistik tabirle “tarihi yarımada”da maalesef. Binlerce yayanın otomobilin önünden geçtiği,  vıcık vıcık bir keşmekeşin içinde bir kısmı pek dikkati çekmeyen, bir kısmı da dikkati çektiği için insan evladının elinden çekmediği kalmayan; yapıldıkları dönemin, akımların özelliklerini taşıyan bu nesnelere fırsat buldukça bakmakta yarar var.
Sirkeci’den yukarı,  Cağaloğlu’na doğru (Sirkeci Garı’nın önünden, İran Başkonsolosluğu’nun önüne kadar nedense “Ankara Caddesi” deniyor) Valiliğe gelmeden yol çatallanır. Hah,  işte o çatalın sağından hafifçe kıvrılarak yukarı, İranlıların alt köşesine çıkan içerdeki ince  yokuşun ortalarında alçak gönüllü bir çeşme var: 1870 tarihli  Şerife Zeliha Hanım Çeşmesi. Zeki Tanışık tarafından yazılmış “İstanbul Çeşmeleri” kitabında beş satırla bahsediliyor [1] . İstanbul Belediyesi’nin “İstanbul’un 100 Çeşmesi kitabına girememiş bile. Aynasının iki yanındaki düz, çifte sütunçeler  ve üzerindeki  silme ile basit, ağırbaşlı ve güzel. Kitabesinde Ebniye-i Hassa Müdürü Sait Abdülhalim Efendi “Halimesi” (nikahlı eşi) Şerife Zeliha Hanım ve “bani-i evvel”lerinin  (önceki yaptıranların) ruhları için yaptırıldığı yazıyor. Daha önce var olanın yerine şimdiki yaptırılmış olmalı. Yakın zamanda eli yüzü onarılıp, temizlendi. Kitabeleri okunur hale geldi.  Eski, kara ve bakımsız, isten kararmış halini severdim. Kapkara aynası işportacı tezgahlarına konmuş kaçak sigara veya prezervatiflere “showroom”luk ederdi, ama şu hali de hiç fena değil.  Şimdilerde teknesi nerdeyse sokak hizasında kalmakla beraber, otuzların sonu veya kırkların başındaki bir fotoğrafta ince kalem kontürlü kurnanın ön yüzeyi epey belirgin.  Ayrıca çeşmenin daha yüksek görünen (sanki üstte ek bir  bölüm varmış da, -belki su deposu-  ilerleyen zamanda yıkılmış gibi) ön duvarına çakılı “Doktor NİHAD TOZGE ” tabelası görünüyor [2]. Deri ve Zührevi hastalıklar uzmanı olan zatın muayenehanesi o yıllarda çeşmenin üstündeki binada olmalı. Çok dikkatli bakıldığında belli belirsiz “SALI GÜNLERİ PARASIZ” yazısını  okumak mümkün... 1951’de Konya, Argıthanı’na giderek mesleğine orada devam etmiş [3]. Çeşmenin musluğu mevcut. Muhtemelen şehir şebekesine bağlı olarak suyu da akıyordur. Fakat günümüzde “Osmanlı Torunları” yersizlikten filan olacak, teknesini bir çeşit geçici depo olarak kullanıyor. Şimdilik zihinler Noel Babayla filan meşgul olduğundan,  “ulan ne güzel çeşme,  hem de taş gibi ecdat yadigarı işte…  Sakınalım gözümüz gibi, koruyalım” demek pek akıllara gelmiyor.

Şerife Zeliha Hanım Çeşmesi | Cağaloğlu | 40'lar
Şerife Zeliha Hanım’ın eşi Seyid [3] Abdülhalim Efendi mimarlık tarihi(miz) açısından önemli bir kişi.  Osmanlı Hassa Mimarlar Ocağı’nın son baş mimarı. II. Mahmut tarafından atandığı 1825’den 1831’de  ocak lağvedilene kadar bu görevde. Sonrasında da, yerine kurulan daha çağdaş bir kurumun, Ebniye-i Hassa’nın müdürlüğüne atanıyor. İşinde pek bir değişiklik olmuyor yani. Sonrasında da Su Nazırlığı’na getiriliyor. 1855’de öldüğüne göre, şimdiki çeşmenin kitabesinde sözü edilen “bani-i evvel”in o olduğunu, uzun yıllar tepesinde olduğu kurumlar da göz önüne alındığında düşünmek mümkün.  Batılılaşma hareketleri çerçevesinde önemli bir yapı hamlesinin gerçekleştiği dönemde görev yapmış olmasına rağmen, yapı üretimi hakkında kesin bir bilgi yok. Ama spekülasyonlar var. Örneğin  Aralık2007’de Yeni Şafak’ta çıkan bir yazıda “Balyan Soyadlı Ermeni Ailenin fertleri tarafından yapıldığı iddia edilen” [4] pek çok eserin sahibinin – Dolmabahçe Sarayı ve Ortaköy Camii de dahil olmak üzere -  aslında Seyid Abdülhalim Efendi olduğu “yüksek sesle dillendiriliyor”. İlginç işler yani, ama doğal olarak konu ile ilgili genişçe malumat yok.
Bir daha oralardan geçerseniz,  dikkatlice bir bakın.

BvP ,
 
Günümüzdeki fotoğraf BvP, diğeri İstanbul Çeşmeleri’nden.

......................
(*) “Saray ve devlet binaları inşaat ve tamir işleriyle meşgul memurun unvanı idi. Evvelleri resmi binaların inşa ve tamirlerine şehremini ile mimarbaşılar memurdu. Şehreminleri malzeme tedarik ve masarif ile yevmiyelerin verilmesini temin ve yalnız bu hususlara dair hesap defterleri tutmakla mükellef oldukları halde bunların haricinde olan  mimarbaşıların vazifeleri cümlesinden olan işlere de müdahale ettikleri için (mimarın yaptığına, akıllarının ermediğine burunlarını sokup işleri bok ediyorlardı diyor!) aralarında çıkan anlaşmazlıklar yüzünden 28 cumadelula 1247 (M.1831) de her iki vazife birleştirilmek suretiyle ebniye-i hassa müdürlüğü teşkil olunmuştu.” (CI,s.497)
 
Pakalın, Mehmet Zeki. “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü. 3 Cilt.  Milli Eğitim Basımevi. İstanbul, 1993
 
Konu ile ilgili sağlam ve anlamlı özet kaynak,  Baydar, Gülsüm Baydar’ın Osmanlı-Türk Mimarlarında Meslekleşme adlı kitabı. Mimarlar Odası Tarafından 2012’de basılan eser yazarın 1988 tarihli doktora tezinin çevirisi. Çalışmanın konusu “Meslekleşme”  erken Cumhuriyet Dönemini de kapsıyor. Bu kitaptaki “Balyan Soyadlı Ermeni Ailenin Fertleri” hakkındaki bölüm de gayet öğretici.
 Baydar, Gülsüm. “Osmanlı Türk-Mimarlarında Meslekleşme”. TMMOB Mimarlar Odası Yayınları.  Ankara, Mart 2012
 
Fakat, “yok arkadaş bu beni kesmedi,  Geç Dönem Osmanlı Mimarlık Örgütlenmesi konusunda daha detaya ineceğim, ne var ne yok  öğreneceğim” denecekse; Oya Şenyurt’un “Osmanlı Mimarlık Örgütlenmesinde Değişim ve Dönüşüm” adlı kitabından edilmek gerekiyor. Çok ilginç ve faydalı bir eser.
 
 Şenyurt, Oya. “Osmanlı Mimarlık Örgütlenmesinde Değişim ve Dönüşüm”. Doğu Kitabevi, Mart 2011.

[1] Tanışık, İbrahim Hilmi. İstanbul Çeşmeleri I. “İstanbul Ciheti”, İstanbul 1943. Maarif Matbaası. Çeşme bu kitapta 280- 281. Sayfalarda  299 sıra numarası  ile gösteriliyor.

[2] Yazarın, yazının izinsiz kullanılamayacağı ibaresi nedeniyle doktor’la ilgili bilgi içeren linki veriyorum. http://www.selcuklukonalsan.com.tr/yandimoglu/delidoktor.htm

[3] Tanışık’ta isim yanlış bilgi veya  dizgi hatası yüzünden “Sait” olarak geçiyor.

[4] “Balyan Soyadlı Ermeni Ailenin Fertleri” tamlaması ile “Balyan Ailesi” deyip geçememe  arasındaki niyet ve tavır farkını da siz bulun.
 
 
 

Hiç yorum yok: