Emsallerine faiktir

Aralık 22, 2015

Mayakovski İstasyonu *


*Ya da, Şair’in İstasyonu Tavan Mozaiklerine Sovyet Havacılık Tarihinden Bakış

Moskova Metrosu’ndan daha önce kısaca bahsetmiştim. Kentin görülmeye değer, ilginç  istasyonlarında gezinebilmek bu yazıyı yazdığım sırada  (Aralık 2015) komşularımızla “sıfır sorun” politikası gereği bir parça cesaret istediğinden, daha detaylı bahsetmekte yarar olabilir. Sanırım bunların en güzeli Fütürist Sovyet Şairi Vladimir Mayakovski’nin adı verilmiş, tavanı göz alıcı mozaiklerle süslü olan. Yoldaş Vladimir Nisan 1930’da 36 yaşında iken intihar ediyor. Bolca karı kız içeren,  fırtınalı ve kısa hayat onunki. Ama boş ve etkisiz değil, Bolşevik hareketin önemli ideologlarından. Etkisi öyle büyük ki, Denizciler Ekim 1917’de Kışlık saraya yürürken onun, devrimin küstah şairinin  “Ye ananasını, doldur karnını / Son günün yakın, burjuva asalağı!” [1]  dizesini haykırıyorlar!   Lenin’in ve İnsanlık Dehası, Büyük Devrim Stratejisti, Komünizmin Sancaktarı, Cesur Devrimci Çözümlerin ve Kararlı Dönüşlerin Büyük Ustası’nın; yani pos bıyıklı çopur Gürcü’nün onu pek sevmesi boşuna değil -bu arada, şairimiz de Gürcü-.

Mayakovsky  yurdum sanat çevrelerinde de evvel eski  bilinen, taktir gören biri. Bugün  “Kırk Kuşağı” dediğimiz genç edebiyatçıların  24 Ocak 1940 Tarihli Tan gazetesinde yayınladığı “Gençlerin Müşterek Beyanatı” adlı bildiride “Baudleaire, Rimbaud ve Mayakovski sonrası Batı Şiirinin son akımlarına değin varan ve toplumla insanı kuşatıcı her türlü davayı köklü dünya görüşleri halinde ilk kez dizesine ve cümlesine gömen kuşak yine bizimki” [2] denilerek söz konusu tanışıklık tescil ediliyordu.

Mayakovsky İstasyonu | Ekim 2015
Ana Hol
Uzatmayalım, Fütürizm manifestosu filan imzalamış şairinin anısına yapılacak istasyon öyle barok marok olamayacağından (insanlar otuzlarda yakın gelecekte herkesin bir zeplini veya uçağı olacağını, transatlantiklerin kaptan köprüsüne benzer evlerde oturacağını zannediyor) kalın, kocaman kolonlarla boğulmuş dar koridorlar yerine metal taşıyıcı kemerlerle desteklenmiş, ferah, aydınlık Art Deco bir tasarımda karar kılınıyor. Gel gör ki,  böyle bir macera yaşamak için  başlarda yeterince sağlam görünen zeminin,  ana hol tamamlanınca pek de öyle olmadığı anlaşılıyor.  Ana holdeki tavan ve duvar çatlakları boktan zemini yeterince ciddiye almamanın göstergesi. Kurulan bir acil komisyon  özel çelik taşıyıcılar kullanılarak sorunun çözülebileceğini ama tavan yüksekliğin birkaç metre azaltılmasını  öneriyor. Moskova Belediyesinin başına bu kadar iş açmış Bay Mimar A.N. Duskin’de tüm bu çalışma (ve muhtemelen kellesi) heba olmasın diye kabulleniyor çaresiz.
Söz konusu yüklerin çelik malzeme ile yine de taşınacağına komisyonu ikna etmek için çağırılan tanınmış uçak tasarımcısı Bay Putilin de yeni taşıyıcıları ve bugün dışarıda görülen dekoratif çelik profilleri Drizhablestroy (isme bak) deki zeplin fabrikasında dökmeyi üstleniyor. İki sıra kolonun taşıdığı üçlü tonoz sisteminin  tasarım ve mühendisliği öylesine zarif ve güçlü ki,  “Hayırlı Olsun” diye açılmış mıdır bilmiyorum ama Eylül 1938’den bu güne bir sıkıntı olmamış çok şükür. Marifet yetmezmiş gibi, orta tonozun kolonları arasındaki 35 oval kubbenin ortasına da birer görsel öge kondurmaya karar verilmiş! Hacmin, yüksekliğin işçilerin insanüstü gayretleri ile santim santim kazanıldığı (1930’lardan bahsediyoruz)  bu yerde o çok değerli boşluktan tümüyle yararlanabilmek adına asma tavan filan yapılmamış. Genç Sovyet mülkündeki 24 saatlik döngüyü anlatacak şekilde düşünülmüş, genellikle havacılık temalı  mozaikler,  paraşütle atlayanlar, paraşütle grup halinde atlayanlar,  zıplayanlar, model uçak uçuranlar,  bombardıman, av ve  deniz uçakları, zeplinler, yüksek irtifa balonları tonozun hemen alt yüzünde sahne alıyor.
 
Sabah – öğleden sonra – gece ve tekrar sabah düzeniyle sıralanmış bu çok ilginç ve güzel nesneler yine çok güzel tasarlanmış lambalarla doğrudan aydınlatılırken mekanın tümünde bunların endirekt etkisi kullanılıyor. Renkli mozaikleri yumuşak ışık içinde vurgulamak  da akıllıca ve hoş bir yöntem.

İstasyona giren ve çıkan yolcuları sabah karşılayıp,  yolcu ediyor… Yapıldığı yıllarda bir Art Deco  şaheser olarak nitelenen yapı 1939 New York Dünya fuarında da büyük ödülü kazanmış ve halen yeryüzündeki en güzel istasyonlardan biri.
Mayakovsky İstasyonu | Ekim 2015
Aydınlatma Elemanları
Dedim ya, toplam kubbe sayısı 35 diye, servis bölümünde kalan iki tanesi nedeniyle çok uzun süre 33’ü  görülebilmiş. 2004-2005’deki yenileme sırasında yeni bir çıkış açılınca biri daha görülebilir hale gelmiş, diğeri ise maatteessüf sökülmüş. Ben de  listeyi 33 olarak aldım, fakat ne yazık ki hepsinin fotoğrafını çekemedim. Listeyi tamamlama hayalim de son politik itiş kakış (komşularla sıfır sorun) nedeniyle şimdilik rafa kalkmış durumda. Yine de “sıralı tam liste” şurada bulunsun:

Sabah:  (1) İki Uçak, (2) Suya Atlayış, (3) Şeftaliler, (4) İşaretçi, (5) Bombardıman Filosu (6) Paraşütçü, (7) Spasskaya Kulesi Üzerinde.

Öğleden Sonra: (8) Buğday Hasadı, (9) Sırıkla Atlayış, (10) Planörcüler,  (11)Paraşütçüler, (12) Kayakla Atlayış,  (13) Çamlar , (14) Kürekli Kız,  (15) Antonov-25.

Gece: (16) Günbatım, (17) Spasskaya Kulesi Üzerinde Hava Gemisi, (18) Paraşütle Atlayış, (19) İki Kanatlı Uçak, (20) Gündoğumu.
 
Sabah: (21) Borular, (22) Stratosferik Balon, (23) Model Uçak Uçuranlar, (24) Voleybolcüler, (25) Paraşütçüler, (26) İki Motorlu Bombardıman Uçağı, (27) Yüksek Binada Çelik İşçisi, (28) Martılar, (29) Anne, (30) İki Uçak, (31) Enerji Nakil Hattı, (32) Baharda Çiçekler, (33) Şeftaliler.  

Otuzlarda endüstrileşmiş  batı ülkelerince  at koşturulan, anlamlı anlamsız türlü maymunluğun, rekor denemesinin gırla gittiği, tuhaf budalalıkların denendiği, hevesin ve hayal gücünün bilgi ve üretimin önünde gittiği havacılık esasen önemli bir prestij ve propaganda alanıydı (işte tam da bu yüzden “havacılığın altın çağı” deniyor). Ne yani,  genç Sovyet Ulusu kapitalizme – bu konuda da – “bilezik gibi geçirmek” varken boş mu duracaktı? İşte çoğu mozaiğin konusu bu havacılık maceraları.  “Başarı” kelimesi yerine “macera” veya “heves” demek sanırım daha doğru. Çünkü iş, içinde insan olan teknolojik oyuncaklara geldi mi adem evladının Sovyet mülkünde pek kıymet-i harbiyesi yok…”Sizi bize parayla mı verdiler” deyip bindiriyorlar hiç denenmemiş, denenip tecrübe kazanılmış olsa bile gerekli hassasiyet ve ciddiyetle üretilmemiş makinalara. Sonra gelsin ıssız yerlere dikilen anıtlar, anıtlara bırakılmış çiçek buketleri, anma konuşmaları vs. Şöyle anlatayım; bizim “hızlı tren”, “madencilik” maceralarımızı onlar havacılık alanında otuzlarda yaşıyorlar gibi. Cesur Devrimci Çözümlerin ve Kararlı Dönüşlerin Büyük Ustası,  yani o  pos bıyıklı Gürcü’nün “başarıdır” dediğine “oha” diyecek babayiğit olmadığından olacak, çoğu düpedüz başarısızlık, rezillik olan maceralar muhteşem birer başarıların suretleri olarak metro tavanında kendine yer buluyor.
Antonov-25
Sportif havacılık vurgusu yapılmış ilk mozaikte (m1) gördüğümüz iki uçak muhtemelen (m6) ve (m15) deki uçak figürünün tekrarı. Kanatları kısa tutulmuş birer Antonov-25. Bu önemli uçak, sıkıcı renkteki savaş uçaklarına nazaran canlı renklere sahip,  “%100 milli” ve  işe yarar bir hava aracı. Doğal olarak bir metro tavanını süslemek için oldukça uygun. Oysa, gemi çanaklığında semaforla  işaret veren denizcinin arkasında fiyakalı bir şekilde göğe yükselen amfibik uçak (m4) gövde üzerindeki sırt sırta  iki motor ve kuyruk formundan anlaşıldığı kadarıyla Alman Yapımı bir  Dornier J “Wal” (Balina). 1936’ya dek üretilen bu çok başarılı tasarım Sovyet Hava Kuvvetleri de dahil onlarca ülke tarafından kullanılmış. İspanyol ve İtalyanlar tarafından da  lisansla üretilmiş. Ama Sovyetler malı bay Dornier’in kendisinden alıyor. Bir başka nokta, o yıllarda radyo teknolojisinin gelişmesi ile özellikle askeri havacılık ve denizcilikte telsiz kullanımı gittikçe yaygınlaşmaktaysa da, anlaşılan Sovyet Silahlı kuvvetleri bu yeni sihirbazlığa fazla ısınamamış. Sovyet T34 tankları 1943 gibi geç bir tarihte bile savaş alanında birbirleriyle semaforla haberleşiyor! Zırhlı birliklerde telsiz ancak komuta kademesinde kullanılan bir cihaz. Gemiler ışıldak ve semaforla zaten iletişiyor.  Yani uçan makinelerle bu tür bir haberleşme öyle “yok artık” denecek bir  durum değil… Üstelik konumuz uçak oldukça yavaş uçan ve askeri versiyonlarında pilot uçağın tam önünde, açık kokpitte seyahat ettiği bir hava  aracı.
Maxim Gorky (Uçak olan!)  
Dediğim gibi, Sovyetler de “%100 milli” işine meraklı. Bu merakın bir sonucu da  genellikle düşük teknolojili  ve fakat propaganda nesnesi olarak bolca kullanılmaya müsait, çok motorlu, kocaman uçaklar. Mesela 6 motorlu ve doğal olarak başarısız, Sovyet halkı posterlerde gökyüzünü onlarla dolu görse de, epi topu  iki tane üretilmiş, bir tanesi de 1935’de hava gösterisi sırasında düşen, Tupolev ANT-20 “Maxim Gorky” [4] bunlardan (elbette, onun da anıtı var). Böyle bir şeyi tavana nakşetmenin anlamsızlığı yüzünden nisbeten, (ama sadece nisbeten) daha başarılı bir tasarım dört motorlu Tupolev TB-3’ü kullanmışlar (m5). Onun da pek başarılı olduğu söylenemez ağırlık sorunlarını hiçbir zaman tam olarak çözememiş, yetersiz bir tasarım olsa da en azından sekiz yüz küsur tane üretilebiliyor. Köşeli gövde geometrisi, dört motoru ve yanılmaya imkan vermez, bisikleti andırır, sabit iniş takımları ile hiç şüphe yok, bu bir TB-3. Çocukluğumda TRT’de arada sırada gösterilen havacılık belgesellerinde kocaman, tuhaf bir uçağın kanadı üzerinden kayarak atlayan paraşütçülerin bu yöntemi  o zaman bile ilkel ve zavallı gelirdi. Yıllar sonra  kanadından kaydıkları alametin de  bir TB-3 olduğunu öğrendim.
TB-3
Altıncı mozaikte içinden (umarım) atlamak için seçilmiş uçak daha önce sözünü ettiğim Antonov-25 (m6). Uzun yüksek irtifada az yakıt harcayarak uçmak için tasarlanmış uzun, ince kanatları [5] ve çenesindeki genişçe motor hava alığı pek şüpheye yer bırakmıyor. Aerodinamik özelliklerini ve orijinal boyama şeklini  on beş numaralı mozaikte oldukça detaylı olarak görmek mümkün.  Tuhaf bir şekilde son derece başarılı, yine iki tane üretilmiş bu deneysel uçak,  esasen Sovyet teknolojisinin uzun menzilli bombardıman uçağı sorununa yanıtı. Maceralı ve saçmalık dolu birkaç denemeden sonra, “Stalin’in Şahinleri” 1936 Haziranında 56 saat 20 dakika uçarak 10.000 kilometreye yakın yol kat ederek o çok ihtiyaç duyulan rekorlardan birine sahip oluyor. Aşırı sevinç bu uçuşun bittiği yer civarındaki birkaç adaya, şehre, b.ka püsüre üç kişilik mürettebatın adlarının verilmesi ile fiiliyata geçiyor.  Sovyetler birliği içinde yapılan bu cambazlık Politbüro adamlarına yetmeyince bu defa benzer bir mesafe ve süre ile Moskova-Portland (Oregon’daki) uçuluyor. Aynı sevinç ve gururu Moskova’nın göbeğinde metroya inip binenler de 1938’den beri tavanlara bakarak yaşıyorlar.
Solda, Hindenburg (LZ127) Zürih Üzerinde,
Sağda, CCCP-6 Moskova Üzerinde
Otuzlarda propaganda dendi mi gökyüzünü karartacak şekilde uçan avcı ve/veya bombardıman uçakları olmazsa olmaz bir motif. Doğal olarak Sovyetler de seviyor bu işi  Hem Kızıl Meydan, özellikle de Spasskaya Kulesi fon olarak kullanılmaya kullanmaya epey müsait. Yedinci ve onuncu mozaiklerde kuleyi aynı formda görmek mümkün. Fakat  gösterişli bir saat kulesi üzerinde uçan şeyler fikrinin “yapılmışı var” maalesef!   Birinde – muhtemelen – jenerik  iki kanatlı avcı uçakları (m7), (m19) diğerinde ise başka bir “milli” medar-ı iftihar,  B6 hava gemisi. Bir İtalyan mühendis tarafından tasarlanmış olsa da, Sovyetlerin o zaman dek ürettiği en büyük ve başarılı hava gemisi.  Alman hava gemisi tarafından kırılmış havada kalma rekorunu kırıyor filan… Sonra, “bir sıçrar çekirge, iki sıçrar çekirge” hesabı, 1938 Şubatında Murmansk civarında (çok merak ediyorsanız 280 kilometre güneyinde)  dağa çarpıyor. 19 kişilik mürettebat ve cihaz sizlere ömür. Doğal olarak ona da bir anıt yapılıyor. Kazanın şubatta olduğu düşünülürse, Eylül 1938’deki metro açılışında CCCP-B6 artık ancak istasyonun tavanında uçabiliyordu. Üzerinden bu kadar kısa zaman geçtikten sonra ve temayı değiştirmek imkanı da varken, birkaç ay önce tarumar olmuş  bir hava aracını kullanmak azıcık tuhaf bence (m17).
CCCP-B6 (Uçuş ve sonrası)
Balon işi bununla bitmiyor tabii. Yüksek irtifa baloncuğundan da geri kalmamışlar (m22). Mozaikteki nesne bu defa üç kişilik  -ama tam tabiriyle bu insanları “yerden kazıyorlar” -  başka bir hüsranın aktörü Osoaviakhim-1. Hidrojen dolumlu,  stratosferik balon Ağustos 1934’deki  7 saatlik ve 22.000 metreye ulaştığı ilk uçuşunda, alçalma sırasında kaldırma kuvvetinin kaybı nedeniyle düşer. Kontrolsuz ve – doğal olarak – çok süratli  düşüş  sırasında mürettebat gondoladan atlayamaz ve hepsi de  yere çarpma sırasında ölür. Kaza büyük olasılıkla yüksek irtifada fazla kalan balon yüzeyinin aşırı ısınması  (“solar radiation” olayı) nedeniyle genleşen hidrojenin emniyet vanalarından kontrolsüz kaçışından kaynaklanır. Azalan gaza takviye yapılsa da, normalden süratli gerçekleşen inişteki ani sıcaklı kaybı yüzünden,  eklenen gaz genleşip kaldırıcı kuvvet oluşturamaz vs. Buna tasarım ve strüktüre ilişkin kabızlıklar da eklenince; üç kişi Kremlin duvarında (Böyle acayip yollardan ölenleri oraya gömme adeti var),  Osoaviakhim-1’ de metro istasyonunu duvarında yerini alır (m22).


Osoaviakhim-1 (uçuş ve sonrası)
Sportif havacılığın temel uğraşı, uçak uçurmak imkan(sız)lıklar nedeniyle  yaygın olmasa da,  otuzlarda Sovyet halkı kafayı paraşütçülüğe takmış durumda (m18), (m27). Bin dokuz yüz kırk sonlarında ülkede bir milyon civarında eğitimci paraşütçü olduğu söyleniyor[6]. İtalyan ve Sovyet paraşütçülerinin savaş öncesi geniş çaplı manevralarını izleyip etkilenen Almanlar da kendi birliklerini kurarlar. Geliştirilen saldırı taktikleri arasında hava indirme harekatları önemli bir yer tutmakla birlikte, uygulamada ancak marjinal faydalar sağlandı.  Almanlar Rotterdam ve Girit’e, İngilizler Arnhem’e Amerikalıların ise Normandiya ve Ren kıyısına seçkin birliklerle yaptıkları indirmelerin savaşın gidişini değiştirecek etkileri olmadı. İşin komik tarafı, ülke savaş başladığında yeryüzündeki en büyük paraşütçü birliklerine sahipti ama iki elleriyle bir paraşütü doğrultamadıklarından, bunların hiç biri amacına uygun olarak kullanılmadı.
Mozaiklerden birinde model uçak, daha doğrusu planör uçuran çocuklar var. Bizde de 30’lar boyunca, neredeyse yetmişlere kadar okul çocuklarının teşvik edildiği yararlı uğraşlardan biri.  Sonra cep telefonu bok püsür çıkınca, inanılmaz bir  emek ve zahmetle yapılan, çoğunlukla ilk uçurma denemesinde kırılan  o narin modellerin pabucu dama atıldı (Neil Armstrong’da çocukluğunda iflah olmaz bir uçucu model meraklısı). Mozaiklerin söyledikleri bir bütün olarak ele alındığına bu da yavuz, cevval ve uyanık  Sovyet evladı olma diskurunun bir parçası. Tıpkı annesinin kucağında çocuğun ilgi ile  izlediği (m29) ve sonraki  mozaikte (m30) görülen iki motorlu uçaklar, ve nihayet bahar dalları arasında gördüğümüz dört motorlu bombardıman uçakları gibi.  Maalesef  iki motorlu uçakların ayırt edici detayları fazla olmadığı için tip ve model konusunda bir şey söylemek mümkün değil.  

Son bir şey daha ; başlardaki (m3-maalesef fotoğrafı yok)  ve son mozaikteki şeftali ağacı ve meyveleri (m33) ile buğday teması (m8) muhtemelen Sovyet Halkının belleğinde halen epey taze ve travmatik tatlar bırakmış büyük kıtlıkla ilgili. Kıtlığın yaşandığı 193-33’den önce de bu işler sıkıntı. 1920’de ülkenin tahıl üretimi devrim öncesinin %60 aşağısında.  Dolayısıyla tarımsal bolluk ve niteliğe ilişkin bu türden vurgulara/motifler önemli ve dikkat çekecek  biçimde   başka metro istasyonlarında ve kentteki diğer yapılarda da rastlanabiliyor.

İleride temiz bir metro istasyonu yazısı yazıp,  belki selfie filan da   eklemek  dileği ile…

BvP,

Mozaiklerin ve istasyonun  fotoğrafları BvP, Diğerleri internet.
…………………………………………………

[1] Çok güzel çevrilmiş dize Anya von Bremzen’in, Sovyet Dünyasını çok eğlenceli ve işlek bir dille anlattığı “Sovyet Mutfak Sanatı, Yemek ve Hasret Anıları  adlı kitabından. Aslı şöyle:  (anlayacağınızdan değil ama, işte)
“Yesh ananasy, ryabchiniki zhui,
Dyeh tvoi posledni prikhodit, burzhui!”

“Devrimin küstah şairi” nitelemesi de ona ait.
[2] Birsel, Salah:   “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu”,s.99.  Sel Yayıncılık. 2009.
 
Birsel “Yeni Nesil davasını ortaya koyan gençler namına” bildiriyi imzalayanlar arasında Abidin Dino ve Sait Faik’i sayarken, o zamanlar Abidin Dino ve Fikret Adil ile yakın dost olması dolayısıyla kimi cümlelere Necip Fazıl’ın da elinin değdiğini söylüyor. Hayat ne tuhaf değil mi ?
[3] Hart, Liddell: “The Other Side of The Hill”, s. 332. Cassel, London. 1951.
[4] Mesela ilk uçuşunu aynı yıl, 1935’de yapan ve on altı bin civarında üretilen  Douglas DC-3 (Dakota) 1998’e kadar yolcu taşımacılığında kullanılıyor. Alın size ev ödevi: İki  uçağı  üretim ve  malzeme  teknolojisi, strüktür ve aerodinamik özellikler açısından karşılaştırın.  Düşük teknoloji filan derken bunları kastediyorum.
[5] Lockeed U2 İle karşılaştırın.
[6] Merridal, Catherine: “Ivan’s War: Life and Death in the Red Army, 1939-1945”, Picador, 2007.

Hiç yorum yok: