Diktatör Olsam, Matruşkamı Yapabilir miydiniz ?
|
Evet, Ürkütmeyecek Gibi Değil | Vera Mukhina | İşçi ve Çiftçi Kadın 1937 | Moskova 2015 |
Hah, işte onların ülkesi, hatta
başkenti Moskova’ya kısa bir gezi yaptık kısa zaman önce. Şimdilerde böyle
gezilere çıkmadan önce adet, gezi bloglarına bakmak. Daha önce oralara gitmiş
fikir ve görgü erbabından ne öğrenebiliriz saflığıyla bin bir türlü saçmalık
okuyup, Kızılmeydanda türlü pozda çekilmiş birbirinin aynı sayısız
ve anlamsız fotoğrafa (Tek bir blogtan bahsediyorum. Eğer g.tüne
güveniyor, “ben bi oturuşta 10 gezi bloğunun hakkından gelirim”
diyorsan… O senin bileceğin iş) bakmak suretiyle helak olduk,
siz olmayın. Zaten bu da öyle bir gezi yazısı değil. Ama o kadar
zırvayı okumuşsanız, bunu da okuyup belki bir iki yararlı malumat edinirsiniz.
Ziyaretine gittiğimiz moskof uşakları
doksanların o acıklı fıkralarına [1] ve ilk elden tanıklıklarına
konu görgüsüz ve üstelik zavallı halk değil. O zamana
dek gördükleri, bildikleri her şeyleri alt üst olmuş ne yapacağını
bilemez halde ilk ulaştıkları Türk toprağı olan Karadeniz
kıyılarında -özellikle de Trabzon’da- karşılarına çıkan her
nazik, kibar ve kadın ruhundan anlayan beyefendiye (afedersiniz) ücreti
mukabili “veren” beyin cerrahları, deniz hukuku avukatları, doktoralı
kütüphaneciler filan artık hep işlerinin başına dönmüşler. Herhalde
rugan çizmeli, orlon kısa kazaklı karılar Laleli’de alış ve veriş
yapıyor, atletli, hayvan gibi herifler de Alanya’daki boktan otellerde
içip ortalığı birbirine katıyordu. Etrafta hiç o marka insan yok.
Bilmiyorum yani, orasını çözemedim.
Bir şeyler sorduğumuz hemen herkes pek
nazik ve çoğu Rusçadan başka bir dilde tek kelime edemez halde
olmalarına ve hiç gülümsememelerine (o hepten alışık olduğumuz, “turiste,
yabancıya yavşaklık” yok diye ikinci bir okuma yapın) rağmen oldukça
yardımsever.
Gidiş-Geliş, Yeme-İçme, İnsanat Halleri :
Rusya’yı Vladimir Putin isimli, nur yüzlü bir zat idare ediyor. Kendisinin çok maharetli bir beyefendi olduğu belli. Orada bulunduğumuz zaman zarfında özellikle tişörtler üzerinden muhtelif maceralarına şahit olduk. Kah kocaman bir ayıyı ehilleştirmiş üzerine biniyor, kah ustaca idaresinde olduğu askeri tayyare veyahut helikopter içerisinden kafasında pilot kaskı ile el sallıyor, kah fezaya çıkıyor, kah karanlık denizlerin derinliklerine dalıyor, bazen de ringe çıkıp kara kuru sıska bir oğlanı dövüyor. Pek cevval bir adam.
Gidiş-Geliş, Yeme-İçme, İnsanat Halleri :
Rusya’yı Vladimir Putin isimli, nur yüzlü bir zat idare ediyor. Kendisinin çok maharetli bir beyefendi olduğu belli. Orada bulunduğumuz zaman zarfında özellikle tişörtler üzerinden muhtelif maceralarına şahit olduk. Kah kocaman bir ayıyı ehilleştirmiş üzerine biniyor, kah ustaca idaresinde olduğu askeri tayyare veyahut helikopter içerisinden kafasında pilot kaskı ile el sallıyor, kah fezaya çıkıyor, kah karanlık denizlerin derinliklerine dalıyor, bazen de ringe çıkıp kara kuru sıska bir oğlanı dövüyor. Pek cevval bir adam.
"Bi Çaktım, Ağzı Burnu Yamuldu" |Metro İstasyonunda Dükkan Vitrini | Moskova 2015 |
Moskova
epey uzakta bir diyar, biz uçağı tercih ettik. Size de tavsiye ederim,
öyle daha rahat oluyor. Kanatlı at şirketinin cihazlarından biri içinde
yaklaşık üç sıkıcı saat geçirip, “Domododevo” adlı büyükçe bir hava
limanına indik. Uzun süren pist gezintisi sıkıcı değil, etrafta başı boş
bırakılmış (gibi) görünen çok sayıdaki kargo ve yolcu uçağını seyrederek hoşça
vakit geçirme imkanı var. Yalnız pasaport kontrolü de hiç beklediğim gibi
değildi. Kafalarında kocaman vizon kalpaklar olan dev gibi , suratsız pasaport
polisleri olacak, anlaşamayacağız, saatlerce bi yüzüme bi yol
kaatlarıma bakacaklar; “ niye geldin?”, “nerde kalacaksın?” diyecekler, dik ve
ters cevaplarıma sinirlenip, sonra bizi tepesinde çıplak ampul sallanan…
Neyse, bunların hiçbiri olmadı. Düzgün ve çabuk ilerleyen bir sıra ile çabucak
çıktık.
Zaten vize, tropik aşıların tam olduğuna dair kaat filan da istenmiyor.
Bizi alandan alma inceliğini gösteren Azeri arkadaşımın arabası ile Rus
hayat tarzı, Türk olmanın ne muhteşem bir şey olduğu, Hazar gölü
kıyısındaki askerlik anıları (ama onunki çok ‘kebap’mış. Sanırım
biz Türklerin askerliği yer kürenin her yerinde hep çok rahat geçiyor) ve
daha çok kadınlar ile ilgili görüşlerini dinleyerek kente giden yolda bi
kaç saat geçirdik. Anlaşılan orada da belediye oraya buraya devamlı
“eser” bırakıyor ki, yapılan bir köprülü kavşak yüzünden yol çok uzun sürdü.
Dostumuzdan yararlı başka bir bilgi daha tedarik ettik: Rus milleti uçak
alçalırken gördüğümüz geniş ormanlık alandaki yerleşim alanlarındaki
“yazlık” larında (daça) hafta sonlarını çoluk çocuk geçirip ormanda
mantar toplar, avlanır, nehirlerde yüzermiş. Açlıktan ve birasızlıktan gözü
dönmüş Miki “höst! Yazlık dediğin yerde g.te kum girer, bira içilir, mangal
yapılır. Mantar yiyip nehirde yüzmek de ne? Kunduz mu ulan bunlar!” diyerek
nazikçe görüş bildirdi.
Domododevo Hava Limanı | Moskova 2015 |
Aksiliğimizin
açlık ve susuzluk kaynaklı olduğunu ossat sezen nazik dostumuzun
güzel bir İtalyan lokantasında hoşça vakit geçirme önerisini de “Hacı,
Roma mı bura?” reddettik. Çünkü beynimizi ve midemizi bir kurt gibi
kemiren o “nerede ne yiyeceğiz” sorusunun karşılığını yolculuğa çıkmadan
önce epey arayarak tedarik ettiğimiz (fiyakalı kitapçıların seyahat
bölümlerinde “Provans” rehberi bile var ama Moskova rehberi yok.
Anlaşılan herkes gezi bloglarına güveniyor) Şehir Hatları İşletmeleri kış
tarifesi inceliğindeki rehberde bulmuştuk. İkinci baskısı bile yapılmış
bu hacimsiz ama pek faydalı bilgilerle dolu faydalı
eserde “Geleneksel Rus öğünü” (‘zakuski’ dersem daha iyi
anlayacaksınız) diye bir şeyden bahsolunuyordu: Bolca bira ile
tüketilmeye müsait dilimlenmiş füme et, füme sucuk , tuzlanmış ve marine
edilmiş muhtelif mantar, epey yağlı domuz pastırması, salatalık turşusu,
et jölesi, füme balık ve kerevit ten oluşan bu basit ve hazmı kolay
şeylerden yemeyi önerdik. Hayvani ürünlerin üzerine sürmek için bol
miktarda yaban turpu sosu da olabilir miydi? Oldu da hakkaten.
Bilmediğimiz
bir kentin hiç bilmediğimiz bölümündeki kocaman birahanede
buluyoruz kendimizi. Geldiğimiz güzel, temiz ve oturaklı yerin iki salonu
var. Biri Avrupa mutfağı ağırlıklı; hamburger, kızarmış patates zart zurt
yeniyor, diğerinde bizi ilgilendiren cinsten şeyler. Önü camlı
soğutucu dolaplarındaki hiç adını sanını duymadığım bira şişeleri ve iki Rus
beyefendinin huzurla demlendiği masalardan birine giden kocaman kerevit
tabağı sağlam bir gelecek vadediyor. Salonun biz uzak tarafında tam
teşekküllü bir sahne var. Anlaşılan gecenin bir saatinde bazı oğlanlar, kızlar
çıkıp muhtelif çalgılarla kafa şişiriyorlar. Hafta içi olduğu için gürültü
patırtı olmayacağı garantisi alınca içim daha bir rahatlıyor tam donanımlı
masada yemeye içmeye yumuluyoruz. Her şey çok lezzetli ve taze. Kendi
yaptıkları iki çeşit bira da öyle. Bira içmeyen diğer arkadaş
kendine bir şişe frenk üzümü suyu söylüyor. “Bi tadına bakabilir miyim”
yalanı dahilinde ondan da eksik kalmıyor, arkadaşın şişesini
boşaltıveriyorum. Buradaki güzelliklerden biri de bu: ne yenir içilirse,
yanında şu hoş kokulu ve lezzetli meyve suyu veya türevleri yuvarlama adeti.
Hoş, onca bira ve sık aralıklarla gelen bir atımlık
votkalardan sonra (o kadar yağlı şey için ya tuz ruhu yada votka gerekiyor
zaten) masayı bile hem leziz, hem taze bulabilirim.
Tuvalete gidiyorum. Burada ve
gelecekteki iki gün boyunca görüp dehşete düştüğüm üzere, tuvalet ve içindeki
her şey bugün öğleden sonra getirilip oraya konmuşçasına temiz ve yeni! Hemen
içeri koşup, Moskova lokanta ve kahvehanelerindeki bu garip durum
hakkında malumat alıyorum. Bir aralık mermer ve diğer yapı malzemeleri
satıcılığı da yapmış olan dostumuz kentte tuvalet temizliği işine çok kuvvet
verildiğini doğruluyor. Belki de tesadüf veya kentin en turistik yerlerinde
dolaşmaktan kaynaklanan bir illüzyon olabilir. Yine de, İstanbul’un en turistik
yerlerinde birkaç kubur/kenef/hela/ayakyolu/vece ziyaret edin
bakalım. Sonraki iki gün boyunca denk geldiğimiz tüm
tuvaletler çok temiz. Dikkat çeken ve faydalı başka bir durum da,
bizim esnafın müşterisi olmayanın çkünden, k.çından kıskançlıkla sakındığı
Lokanta, kafe tuvaletlerinin nazikçe izin almak koşulu ile kullanılabiliyor
oluşu. Ertesi gün ben de defalarca (hem hava soğuk hem de bira olduğu yerde
durmuyor bi türlü) bu faideli adetten yararlandım.
Moskova’da
envai çeşit yeme içme olanağı ile her türden gastromomik
züppelik ve/veya amelelik için geniş olanaklar mevcut. Azeri,
Ermeni (Çok kıllı ve mutlak görülmesi gerekli VDNKH’deki Ermenistan
Pavyonunun içinde –sanki- oldukça iyi bir tane var. Pavyonda ayrıca iyi
oldukları renk, şişe ve fiyat etiketlerinden belli konyaklar,
zevksiz hediyelik eşyalar filan da satılıyor. ‘Soykırım Kitapçısı’
da es geçilmemiş elbette) Sade ve ucuz Hint, Lübnan, her taraflarından
hırs akan Fransız, İtalyan, (Kaldığımız otelin altında, her zaman
tıka basa dolu gördüğümüz, ‘Doktor Jivago’ İsimli bir tane vardı).Çek
birahaneleri, Tıka basa et yenen Arjantin lokantaları, meraklısına o hamburger
zinciri. Bunlardan biri plastik bardakta ucuz bira içip, mısır cipsi kemirmek
suretiyle gelen geçene bakarak dalga geçtiğimiz Manej Meydanının
altındaki dört katlı çarşıda var. “Bulamadık, edemedik, Kril alfabesi bizi
maymuna çevirdi” diyen olur diye… Fotoğrafı da var:
Ve, suşi hikayeleri… Mezkur yiyecekten çok miktarda, kaliteli ve hesaplı olarak tüketmek mümkün. Biz de ertesi gün, buz gibi havada (Ekim ayı sonunda iki derece selsiyus !) uzun süre sürttükten sonra Eski Arbat üzerinde suşi(de) yenen bir yere çöküp, öyle yaptık. resimli menüden parmağımla işaret etmek suretiyle kendime 40-45 parçadan oluşan bir başlangıç seti söyledim. Miki o gün kendini Victoria’s Secret mankeni gibi hissettiğinden olacak, mantıya benzer bir şeyler ve çorba söyledi. Halbuki genellikle bir uzun yol şoförü; nebleyim, bir inşaat amelesi iştahı ile yer içer. Zarif ve tatsız tuzsuz çorba kesmedi (borç: pek bir halta benzemiyor bence) tabii. Çaresiz biraz daha suşi söyledik. Garsonumuz iyi niyetli ve mankafa, yiyecekler ise ucuz ve müthiş olmamakla birlikte güzeldi. Ayrıca hemen her kafe, lokanta epey hesaplı "biznes-lanç" (onlar da eksik kalmamışlar şu İngilizceden apartma kelimelerden) denen sabit menüler sunuyor. Çorba-salata-içecek-ana yemek gibi.
Lazım Olur Diye | Moskova 2015 |
Ve, suşi hikayeleri… Mezkur yiyecekten çok miktarda, kaliteli ve hesaplı olarak tüketmek mümkün. Biz de ertesi gün, buz gibi havada (Ekim ayı sonunda iki derece selsiyus !) uzun süre sürttükten sonra Eski Arbat üzerinde suşi(de) yenen bir yere çöküp, öyle yaptık. resimli menüden parmağımla işaret etmek suretiyle kendime 40-45 parçadan oluşan bir başlangıç seti söyledim. Miki o gün kendini Victoria’s Secret mankeni gibi hissettiğinden olacak, mantıya benzer bir şeyler ve çorba söyledi. Halbuki genellikle bir uzun yol şoförü; nebleyim, bir inşaat amelesi iştahı ile yer içer. Zarif ve tatsız tuzsuz çorba kesmedi (borç: pek bir halta benzemiyor bence) tabii. Çaresiz biraz daha suşi söyledik. Garsonumuz iyi niyetli ve mankafa, yiyecekler ise ucuz ve müthiş olmamakla birlikte güzeldi. Ayrıca hemen her kafe, lokanta epey hesaplı "biznes-lanç" (onlar da eksik kalmamışlar şu İngilizceden apartma kelimelerden) denen sabit menüler sunuyor. Çorba-salata-içecek-ana yemek gibi.
Milli ve Evrensel: Döner | ProspektMira Moskova 2015 |
Hatta, bir daha gitsem asla
bulamayacağım bu tür bir yerden güzel bir füme sucuk, rafdüzeltmeoğlanı
danışmalığında ucuz bir şişe konyak ve, o her yerde türlü boy ve çeşitte
satıldığını gördüğümüz; üzerinde şaşkınca bakışlı, sevimli kız çocuğu resmi
olan çikolatalardan aldık. Sucuk ilk dilimden beri gayet güzel, konyak
tüm ucuz içkilerde olduğu gibi, üst üste bi kaç kadehten sonra “fena değil”,
kızlı çikolata ise peş para etmez çıktı (belki bizimki bayattı).
"CAFE MANIA"| Lubyanka Meydanı | Moskova 2015 |
Züppeliğin Tavanı "CAFE PUSHKIN" Moskova 2015 |
Konu züppelikten açılmışken, o çok meşhur “Cafe Pushkin” olayına girmemek olmaz: Ama girmeyeceğim. Sadece aşçının sunumda gerçekten “figür” gösterdiği isli yılan balığının pek lezzetli, menüde kendisine yer bulduğu için özellikle takdirimi kazanan “Sauerkraut”ın müthiş olduğunu (evet, lahana turşusu sipariş ettim, ne var?) söyleyeyim. Geri kalanı da gittiğinizde görürsünüz.
Çok kısa
da olsa gezimiz sadece yiyip içmekle geçmedi tabii. Onları da bilahare sayıp
dökeceğim.
Tavariş BvP.
Fotoğraflar : BvP
Fotoğraflar : BvP
---------
[1] “Kere” fıkrasını hatırlar mısınız? Rusya’da bir
okulda yabacı ülke paraları işleniyor, öğretmen Türk para birimini
sorunca, oğlanlardan biri parmak kaldırıp:
-
“Öğretmenim ben biliyorum: Türklerin parası ‘kere’ dir!”
-“Hayır oğlum, onların parası ‘Lira’. Hem, nerden
biliyorsun bakayım?” -Dün gece Ablam Türkiye’den geldi. Annem onun Türkiye’den
aldıklarına bakarken hep “buna kaç kere verdin?”, “peki ya şuna kaç kere
verdin?” diyordu!
Ne iğrenç
değil mi? Ama gerçek payı olan bir iğrençlik.
6 yorum:
efendim şimdi bu güzel ülkeyi münhasır üslubunuzla pek güzel teşhis etmişsiniz. gece alemi yok mu?
Efendim, gün boyu tabanı yanık it gibi sokaklarda sürtüp, köstebek misali metrolarda dolaşmaktan gece alemlerine takat kalmadı. Üstelik, o tarafım pek kuvvetli değil maatteessüf.
Cafe Pushkin'i anlatmayarak yaptığınız twist adeta Night Shymalanvari olmuş.
Şekil olsun diye değil... O son Cafe Pushkin fazla geldi! İçimizde "gezi bloggeri" filan var ama, o kadar değil.
Abi ayakların yere bastığı üstten çekilmiş fotoğrafı göremedim? Yani en önemlisi oydu, o yoksa bu nasıl gezi blogger'lığı??!!
Bu tür akıllar şimdi mi verilir? Yazsana bi kadın dergisine, "Gezi Blogırlığının olmazsa olmazları"
Yorum Gönder