Portland Binası|Portland Oregon-ABD | Kartpostal |1980'ler Michael Graves |
Her yerde;
özellikle ulaşabildiğimiz, odanın dergisi “Mimarlık”ta (evet, kağıda basılı
şeyleri okuyorduk, hem de çok okuyorduk o zamanlar) “Post Modernizm” denen şey hemen her sayıda anlatılıyor,
herkes aklının erdiği, dilinin döndüğünce açıklıyordu bu fenomeni. “Her şeyden önce post modernizm Türk
Mimarlığı’na tarihten (kendi tarihsel
geçmişimizden) korkusuzca yararlanabilme olanağı vermiştir. Teknolojik başarıyı
baş köşeye oturtan Modern Mimarlık eylemi içinde Türk Mimarlığı’nın önemli bir
rolü olamazdı. Oysa, Post-Modernizm Dönemi’nde “biçim”i ön plana çıkaran bir
yaratma anlayışı mimarlığımıza daha geniş bir eylem olanağı sağlayabilir. Bu
biçimleri tarihten yararlanarak bulma fırsatları Türk mimarlarının karşısına,
herhalde, başka ülkelerin mimarlarından daha sık çıkacaktır (…) Malzemesi “tarih”
ve “biçim” olan bir Post-Modernizm’de daha üretken olmamak için bir neden yok.”
[1] Bulunduğumuz coğrafyada bu işin feriştahını
yapabilecek malzeme olup, gerçek örnekler elimizin altındaydı. İyonya’da
tapınak, İç Anadolu’da Selçuklu kervansarayları, kümbetler gırlaydı da, yine de ortaya çıkanların çoğu zaman niye bu kadar berbat ve saçma sapan olduğunu anlayamıyordum.
Stad Oteli | Cephe Detay 1960'lar (*) |
Emekli
Sandığı bir dönem büyük şehirlerde parasını değerlendirmek ve yeni kaynaklar
yaratmak amacıyla oteller yaptırıyordu. Bu oteller projeleri önemli mimarlara
çizdirilen prestijli yapılardı. İstanbul’daki Skidmore Owings ve Merril’e (Sedad Hakkı Eldem’de var işin içinde. Muhtemelen
“bendeniz dizayn ettim efendim” demiştir bütün proje için), Tarabya Oteli Kadri
Erdoğan’a, İzmir Efes Oteli Paul Bonatz’a, Büyük Ankara Oteli ise İsviçreli Marc
Saugey’e çizdirildi [2]. Onlar kadar lüks olmaması öngörülen bu şehir
otelinin projesi de 1964’de büyük ilgi gören, çok katılımlı bir yarışmada
birinciliği kazanan Doğan Tekeli, Sami Sisa ve o dönemde zaman zaman birlikte
çalıştıkları Metin Hepgüler’e ait. [3]
Stad Oteli | Cephe Detay | Ekim 2010 |
Yıllar
geçtikçe bir zamanlar kaba (doğal olarak; kaba betonarme bırakılmış ağırlıklı
cephelerin egemen olduğu, boşluk-doluluk oyunları ile yapıyı bir heykel gibi
gören bu mimari akıma “brütalizm”
deniyor) ve demode bulduğum bu yapıların
dürüst, ağırbaşlı betonarme çıplaklıkları, cephelerindeki incelikli hacimsel oyunları ve bunların yapının
diline katkıları ile gerçekten “modern” kimliklere sahip olduklarını fark ettim
(benim fark etmem yirmi küsur yıl sürdü, umarım sizinki daha erken olur).
Stad
oteli, kent içinde çok katlı konaklama yapısı fonksiyonları ile işi daha
kolaydı sanki. Balkonlar, servis alanları, oda ayrımları,on beş odalı tip kat
planı yapının/kulenin kabuğunu zaten çiziyor(muş) gibi görünüyordu da,kazın
ayağı öyle değildi tabii. Sanki bu iki
beyefendi oturup planı çizmiş, sonra da
hiçbir şeye dokunmadan üzerinden cepheleri taşımışlardı. Yapıyı bu denli basit, kendi kendine oluşmuş,
işlevin maddeleşmiş hali gibi göstermenin; bir bardak su içiyormuş gibi
yapmanın ne denli zor bir iş olduğunu ilerleyen yıllarda öğrenecektim.
Stad Oteli | Normal Kat Planı (*) Doğan Tekeli -Sami Sisa |
Halen
gelip gittikçe bakıyorum. Otel el değiştirdi, acayip paralar harcanarak
yenilendi ve uluslararası bir zincir tarafından işletiliyor. Son yıllarda beyaza boyadılar, yan duvarında kocaman,
işletmecinin adı yazıyor filan ama,
güzelliğinden çok ta bir şey kaybetmedi. Halen, kırk dört yaşındaki (1964’de tasarlanmakla
birlikte yapı 1970’de bitiyor) bu
binanın cephelerindeki, - özellikle oda balkonlarına dikkatli bakalım - çatı
bitimindeki ustalıkla, kente katkısı ile boy ölçüşebilecek pek az “modern” yapı var o kentte.
Üst katlarından, balkona çıkınca görülebilecekler de cabası…
Stad Otel Balkondan | Gençlik Parkı ve Ankara | Etnografya Müzesi , Opera, Gar | Aralık 2010 |
Otel
güzeldi, brüttü filan ama... İş Bankasının o ustalıklı, tek bir el hareketi ile tasarlanıp masadan kalkılmışa benzeyen bütünlüklü
cephelerini, zeminden güzel bir kavisle incelerek yükselen kütlesini, kuleye denge kazandıran o az katlı (3
kat) yan kütleleri görünce iş değişiyor, bir zamanların o demode binası iki binlerin Ankara ziyaretlerinde artık baş
köşeye oturuyordu.
Türkiye İş Bankası Genel Müdürlüğü Ankara |Kartpostal | 1970'ler Ayhan Böke - Yılmaz Sargın |
Epey
yüksek (26 kat ve 91.00 metre yükseklik ile uzun süre Ankara'nın en yüksek
yapısıydı) ve dar kesitli bu kulenin (B
Blok) belki de aşırı vurgulanma
tehlikesi içindeki dikeyliğe ve donukluğa [4]
o çok güzel ayarı veren iki eleman var bence. Bunlardan biri yapıyı
çevreleyen Atatürk Bulvarı’na Bakan (A ve Kennedy Caddesi [5] boyunca uzanan C Blok cephelerine hakim
yataylık. Diğeri de, böylesi yüksek ve iddialı bir prestij yapısında fazla
rastlanmayan balkonlar. Çıkan/çıkabilen var mı bilmiyorum ama binayı boylu
boyunca kat eden dikey pencere dizilerini ustaca dengelediği kesin. Soğuk bir iklimde, yapıyı olabildiğince
kapatırken batı güneşini alabilecek
şekilde dikkatle tasarlanmış bu açıklıklar
da akıllı usturuplu tasarıma başka bir
örnek.
Türkiye İş Bankası Genel Müdürlüğü Ankara B ve C Bloklar | Kennedy Caddesinden Görünüş | Ekim 2012 |
Genel
müdürlüğü olarak kullanıldığı yıllarda, A Bloğu Banka üst yönetimi için
bürolar, konferans ve sergi salonu ile
şeref holü işgal ediyor. C Blokta ise Bankanın
Başkent Şubesi, kafeterya, bilgisayar merkezi var. Arkitekt’teki bina
tanıtım yazısında bu özellik, “otomasyon”
olarak ve büyük harflerle yazılarak vurgulanmış.
Yetmişlerin ortalarında bilgisayar filan, acayip işler. “Otomasyon” için ayrılan muhtemelen çok büyük
o alanlar aynı şimdilerde ne olarak kullanılıyor acaba? Chicago’daki 1971 tarihli IBM Binasında olduğu gibi o devrin
bilgisayar sistemleri için gösterilen özel ihtimam (iklimlendirme vs) burada da önemli bir rol oynamış
gibi.
Türkiye İş Bankası Genel Müdürlüğü Ankara B ve C Bloklar | Ekim 2012 |
Gelişmiş
yangın ve duman dedektörleri, içeriden cam yünü ile izole edilmiş brüt beton
yüzeyleri ve HVAC sistemleri ile zamanında
göre son derece modern bu yapının bodrum
katında telefon santrali, arşiv, başka bir sergi salonu, teknik servisler var. Zemin
üzerindeki 26 katın son ikisi teknik servislere ayrılmış ve yirmi üçüncü kat ise, “özel resepsiyonlar için yemek imkanlı kokteyl salonu” şeklinde düzenlenmiş. Dört adet 18 kişilik yüksek hızlı asansör 24.
Kattaki “Özel Davet Salonu”na yirmi beş
saniyede ulaşabiliyor.
Türkiye’deki
en saygın ve güçlü banka/şirketlerinden birinin bir zamanlar merkezi olan bu yapıya
hiç girmedim. Fakat Bankanın şirket kültürünün, ritüellerinin ve başrol oyuncularının mikro kozmosunu oluşturduğuna
eminim. Bütün o “şeref holleri”, “yemek
imkanlı kokteyl salonları” ve özel davet salonlarında yetmişlerde, seksenlerde
bulunmuş olmak için neler vermezdim. Keşke binada çalışmış birisi çıksa da anlatsa o pas parlak
cilalı ve sessiz holleri, topuzlu
memureleri, çay ocaklarındaki konuşmaları, lambrili bürolarında sigaralarını kocaman
mermer küllüklere bastırarak söndüren, 24. Katta uzun bardaklarla bir şeyler
içip Ankara akşamını süzen uzun favorili
adamları…
Banka
İstanbul'a taşındıktan sonra yapı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’na
geçti. Şimdi onlar kullanıyor. Nasıl değişiklikler yaptılar, tüm o fiyakalı
mekanlar nasıl değişti, “otomasyon” merkezi
ne oldu? Epey merak ettiğim şeyler.
Meraklısına
not : Türkiye İş Bankasının şu anda
kullandığı, Levent'teki bugünkü Genel Müdürlük binalarının projesi , yıllar
süren değerlendirme süreci ve kendilerine yaptırılmamış uygulama çizimleri
sırasında yapılan çok çeşitli değişiklikler yüzünden tanınmaz hale gelmiş olsa da – özellikle ufak kulelerin “kavuklu mezar taşlarına “benzeyen
çatılarıyla – [6] Doğan
Tekeli – Sami Sisa’ya ait. Onların hemen yanı başındaki eli yüzü düzgün Yapı
Kredi Plaza (1989) ve yolun karşısındaki
Sabancı Center (1993) de Haluk Tümay’la birlikte Ayhan Böke’ye…
İki
tane binanın ne çok söyleyeceği var değil mi?
BvP
Fotoğraf ve Taramalar BvP,
(*) Otel kat planı ve brüt beton cepheye ait taramalar: Doğan Tekeli-Sami Sisa Projeler-uygulamalar 1954-1974 Kitabından. Proje Bürosunun bu dönem çalışmalarını içeren - doğal olarak - derli toplu ve ipe sapa gelir, Türkçe ve İngilizce olarak iki dilli bu kitapla ilgili yayımcı tarih, fiyat bilgisi yok. Muhtemelen Büronun çalışmalarının sunmak için kendi imkanları ile bastırdığı bir çalışma.
…………..
[1] Kazmaoğlu Mine, Tanyeli Uğur. "1980’li
Yılların Türk Mimarlık Dünyasına Bir Bakış". Mimarlık 86/2, Sayı 221 içinde
(s:47),
[2] İ.T.Ü Mimarlık Fakültesi
Dekanlarından Profesör Hande Suher de, Ankara Oteli işi alınıp proje çalışmalarına başladığı
sıralarda Saugey’in Bürosunda çalışıyor. Anılarda kendisinden istenen otel
giriş bağlantılarına ait etütlerin 1957 sonunda Türkiye’ye dönüşünden sonra uygulanmış olduğunu görüp ,çok memnun olduğun
yazıyor. Gerçekten de, çok uzun yıllar boyunca oteller ilgili aklımda kalmış tek
şey, yolu otele bağlayan o çok güzel
rampa ve giriş kanopisi idi. Yıllar
sonra tasarlayanın kim olduğunu şimdi hatırlayamadığım bir tesadüfle öğrendim. Hande
Suher İstanbul Elmadağ'daki Eski
Sheraton Oteli’ni tasarlayan proje ekibinin de mimarlarından. Akademik kimliğinin
yanı sıra uygulamada yönü de olan bir
mimar. Pek ortalıkta görmüyorum ama, basılmış anılarını okumakta yarar var. O
dönem mimarlık hayatı ve anıların sahibinin
kalibresi hakkında aydınlatıcı, ilk elden bilgiler içeriyor.
Suher, Hande. “KAMU YARARI”nı Öncelikli
Gören Bir Yaşam Öyküsü, İnsanlar Anıldıkça Yaşar. Yapı Endüstri Merkezi – TMMOB
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Ocak 2010.
[3] Tekeli, Doğan. Mimarlık: Zor Sanat. Yapı Kredi Yayınları, Kasım
2012.
[4] Tamay Sütmen’in Ankara’daki Sabancı
Kız Yurdu gibi…
[5] Başkent yöneticilerinin cadde ve
sokaklara yabancı devlet adamı verme merakı ve sonuçlarından RabindranathTagore Caddesi ve Limbo yazısında bir parça bahsetmiştim.
[6] Tekeli, Age (s:412)
Tanımlama kendisine ait ve katılmamak mümkün değil.
6 yorum:
Bu harika yazi icin cok tesekkürler, beni cocuklugumun ve gencligimin Ankara'sina götürdünüz. Cocukken Stad otelinin katlarini, oradan arabayla gecerken herkeresinde saymaya calisirdim. Sonra bir tanidik Istanbul'dan gelince orada kaldigi icin onu ziyaretlerimizden giris katini hatirliyorum. Sonra hemen yakinimizda yapilmaya baslanan Is bankasini,o yillarda Kennedy caddesinde oturdugumuz icin - iyi hatirliyorum. Hem banka olarak kullanilan kismina babamla gidisimizi,ilk hesabimin orada acilmasini, yukarida verilen bir yemege o zamanlar bize cok hizli gelen asansörle yukari cikisimizi hatirliyorum. Her yerde gercekten sessiz, sakin, cok göze batmayan dingin ve güvenli bir hava hakimdi. Tekrar cok tesekkürler
Nilgün K.
Ben teşekkür ederim. Hele mimar filan değilseniz ve bu yazıyı ilgi ile okuduysanız, yazı amacına ulaşmış demek ki.
Ben mimar falan değilim, mimarlıkla ilgili tüm yazılarınızı ilgi ile okuyorum. Bilhassa Ankara'nın 80 sonrası giderek asıl tasarımından uzaklaşması ve Tanıl Bora'nın deyişiyle "büyük Çankırı" olarak tahayyül edilmesine rağmen hala nasıl güzellikler barındırdığını okumak bakımından, sağa sola da okutuyorum. Elinize sağlık bu vesileyle.
Sayın Baron;
Yaşça sizden çok çok genç olmakla beraber doğma, büyüme Ankara'lı olarak iki binanızla da ilgili kuple kuple bilgiler vereyim.
Stad otelinin yer seçimi otogar'dan kaynaklı. Eski Ankara Otogarının baya yakınında. Yani bildiğim kadarıyla Ankara'nın ilk ulaşım-konaklama otelidir kendisi. Zamanında esas meşhur eden konuysa; futbolcu transferi yapılır gibi milletvekili transferlerinin gerçekleştiği yer olmasıdır. Hatta 'Zübük'filminde bu olaya göndermeler de vardır.
İş Bankası binası ise sizin de dediğiniz gibi Ankara'nın simge binalarından biridir. Buraya benim çocukluğumda çok fazla okul gezisi düzenlenirdi. Hem sergileri gezmek, hem de içi o zaman bize çok farklı görünen binayı göstermek için. Yazınızda bahsettiğiniz dönemin teknolojik aletleri şu anda İstanbul / Eminönü İş Bankası müzesinde görülebilir. O da gerçekten güzel bir müzedir.
Mübarek ellerinizden öperim.
Korhan kardeşiniz.
Kıymetli Korhan Kardeşim,
"Yaşça sizden çok, çok genç olmakla beraber" deki kinayeyi tespit etmedim sanma. Konuyu neden bu kadar abarttığını anlamıyorum. Tamam biraz yaşım var, Ankara ile karşılaşmam harpten hemen sonrasına rastlıyor olabilir, (sanıyorum 1402 Ekimi olmalı) Macellan olsun, Gütemberk olsun bazı keferelerle dostluklarım olmuş olabilir, Ajda Pekkan'a sahnede eşlik etmiş olabilirim. Hayır,ne var bunda ?
Sen hatırlamazsın, esas "Taş Han" vardı Ankara'da. Ben hep orda kalırdım. Milletvekili transfer için de benim kafamda hem "Güneş Motel" vardır.
Babamın Deniz K.Klığında görevinden dolayı yaklaşık 9 sene Ankara'da kaldım. Anıttepe Lisesi ve Beşevler Anadolu Otelcilik Lisesi'ni okudum . Stad Oteli ve Büyük Ankara Otellerinde resepsiyon stajlarımı yaptım. Özellikle Stad Oteli'nde çok anılarım var. Beni o günlere götürdünüz. Kaleminize sağlık. Çok güzel bir yazı. Ankara'nın mimarisini Mimar Kemalettin ve Vedat TEk olmadan da geçemeyiz. Sağlıcakla kalınız..
Yorum Gönder