- “Işıh seninle olsun emmi !”
- “Hee, garmanın gıpraşması yolunnğu aydınlatsıng yiğenim”
Köylerinde sabahın erken saatinde kimi tenis oynamaya, kimi yoga kursuna giderken, karşılaştıklarında, birbirlerini böyle selamlayan, iyi dileklerini sunan köylüler… Onlar ki, operadan çıkıp kahvede asılı Aleksey Stakhanov’un çerçevelenmiş resmi onları yukardan izlerken Leni Riefenstahl sineması üzerine tartışıyorlar. Hey gidi Çetin Altan, hey gidi Bülent Ecevit. Bu garip, çocuksu özlemin kırk yıl önce ciddiyetle tartışılmış olduğunu, yakın zamana kadar da, Çetin Altan’ın artık kendisiyle mi yoksa bu fantezi ile mi tatlı tatlı dalga geçerek yazdığını hatırlıyorum.
Oysa bilemediler ki benim köylümün tenis, üretim arttırıcı kolektif metotlar, deodorant falan pek umurunda değil. “Tek Parti döneminde Köycülük”, Köy Enstitüleri projesi, “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu”, “Erken Cumhuriyet Edebiyatının Sosyalist Köy Romanı” ulaşamadı ona. Çeşme başında komşunun karısını, kızını nasıl düzecek onun hesabında o. Aslında, burada devreye Kemal Tahir girip, işi bize enine boyuna anlatmaya çalışmıştı ama, uyarısını ciddiye almayıp, üstadın “yerli sosyalizm” arayışı, marksizme bakışı ile uğraştık. “Kemal Tahir, marksçı düşüncede kuramla somut arasındaki ilişkinin bir ‘karşılıklı belirleme’ ilişkisi olduğu konusundaki problematiği derinden kavramış bir düşünürdür.” [1]
Misalen; Iowa köylüsü de “Ulan şu Rufus’ın kızını kuyu başında, tarlada nası skerim” derdinde ama, onlarda ahlak n’arasın? Gidip kibarca istiyebiliyor. “Sizi pek beğenmekteyim, Acaba…?" Diye. Rufus emmi’nin kızı da neden kassın, çok istiyorsa domalır verir. Daha az tutucu olmayan Amerikan toplumu İkinci Dünya Savaşı yıllarında silah altına alınan milyonlarca kereste insana alışsın, karı kızla nasıl iki çift laf edilir öğrensin diye tanışma toplantıları, partiler düzenliyordu. [2] (biliyorsunuz da, yine de hatırlatayım 1939 ile 1945 yılları arasında cereyan etmiş bir hadise bu)
Zorla almak, hoyratlık, hayvanlık, [3] yitip gittiği saplantısı ile, namusu insan bedeninin muhtelif deliklerinde arayış bu coğrafyanın sevilen işlerinden. Bu durum bende fazlasıyla kusma isteği uyandırıyor. Kesif bok kokuyor hava… Lafı uzatmayayım daha fazla: Aile fertlerinin diri diri toprağa gömdüğü onaltı yaşında genç kızlardan [4] , üzerine benzin dökülerek yakılan, burnu kulağı kesilen kadınlardan ve bu durumu karanlıkta yüzüne el feneri sıkılmış tavşan apatisi ile izleyen “kadın” milletvekillerinden bahsediyorum.
Özel bir not : Bu yazı ile ilgili, düşündüklerimi yazdıklarımı eleştirecekseniz, çok, ama çok dikkatli olun. Abuk sabuk yorumlar yapar ve sözünü ettiğim karakter özelliğini savunur türde şeyler yazarsanız, ananıza çok pis küfür edeceğim.
Edited By Miki.
Teşekkür ederim Batur.
Fotograf: 2 Numaralı nottaki kitaptan tarama.
[“Hoş bir kızla tanışma”: Iowa’lı er, USO görevlisi gözetmen tarafından Columbia, South Carolina’lı kıza tanıştırılıyor… Ulusal Arşivler.]
[1] YAVUZ, Hilmi, “Kemal Tahir Ne Zaman Marksizmin Dışına Çıktı?” E Dergisi No.25, Nisan 2001, s.6
[2] KENNET, Lee. “G.I.” The American Soldier in World War II. , Charles Scribner’s Sons, New York 1987.
[3] Böyle davranışları “Hayvanlık” diye nitelemenin hayvanlık onurunu kırdığını biliyorum. Çok özür dilerim onlardan.
3 yorum:
Kaçtır yorum yazmayı canım çekiyor, vazgeçiyorum. Bir dahakine "mecburcu" olayım. Bu da burada iyi niyetimin elçisi gibi dursun.
roma'dan önce ortadoğu coğrafyasında kadının bekaretine önem vermek şöyle dursun, özel bekaret bozan evlerin varlığı ve bu evlerde bu işi para karşılığı yapan erkeklerin olduğu bilindiğinde gelinen aşama harbi dehşet verici bence.
bu halde olmanın nedeni de yine bu durum. insanlar temel ihtiyaçlarından bile yoksunken tenis oynamalarını düşünmek, ancak kadınların tiz çığlıklarını duymak için yapılabilecek bir eylem olur sanırım.
yüzlerce yıl kafaları kesile kesile sünnileştirilmiş, buğdaydan başka bir şey yememiş, devletin izin verdiğinden başka bir şey okumamış(duymamış daha doğrusu) kişilerin çocukları ancak bu kadar olabiliyor. ama ben köyden kente geçiş evresinin hala devam etmesinden kaynaklandığını düşünüyorum bu durumun. en az iki nesil daha kaybolup gidecek. ancak şimdi doğanların torunları insan gibi düşünmeye başlayacak. bence...
Gerisi önemli değil, İki nesil daha yitirilmekle kotabilir bi işse bu, ne mutlu bizlere. İşimiz kolay o zaman.
Tenisi filan siktir edip; çocuklarını diri diri gömmemeyi, çiftleşmek taleplerini hevesle kabul etmeyen dişilerin karnını deşip, burnunu kulağını kesmemeyi öğretmeye odaklanmalı...
Yorum Gönder