Alman Hava Kuvvetleri (Luftwaffe) Generali Adolf Galland, kurgu kahramanlar gibi İspanya İç Savaşı ve tüm ikinci Dünya Savaşı süresince, 1939 eylülünden 1945 mayısına dek Alman Hava Kuvvetleri'nin her kademesinde görev yapmış, çok önemli olaylara tanıklık etmiş bir subay. Uçağının kokpitine elektrikli sigara çakmağı koyduran, ağzında yanar puro ile savaş uçuş görevine çıkan Galland ancak çizgi romanlarda veya Hollywood filmlerinde rastlanacak maceralarla dolu bir beş yıl geçirdikten sonra, savaşı sağ olarak bitirip, 1953’de anılarını yazmış. Almanca'dan Mervyin Savill tarafından yapılmış İngilizce çeviriye Douglas Bader[1] tarafından bir önsöz eklenmiş. (Fotograftaki Miki amblemine dikkat!)
Fransa üzerinde düşürülen ünlü İngiliz av pilotu Douglas Bader’in Galland tarafından filo üssünde misafir edilerek, Me109 av uçağını incelemesine izin verilmesi ve uçağa biraz yakıt konularak, pist üzerinde bir kaç tur atma teklifi ! oldukça eğlenceli bir dille anlatılmış. Bader’in ihtiyaç duyduğu takma bacakların geçici bir ateşkes ile, Kraliyet Hava Kuvvetlerine ait bir bombardıman uçağı tarafından üsse atılmasını sağlayan Galland bu hengamede üslerinin bombalanışından duyduğu hayal kırıklığını da saklamıyor.
Önsöz, bu olayı tekrar gündeme getirmesi ve İngiliz bakışının ötesinde bence daha büyük önem taşıyor. Bader; Savaştan 10 yıl sonra, Nürnberg duruşmaları ile ilgili anıların hala oldukça tazeyken, “Tepenin diğer tarafındaki” [2] önemli oyuncuların gerçekleri örtbas etmeksizin, propaganda amacından uzak, yapılanları anlatmasının savaşı kazanan ulusların gerçeği tümüyle görebilmesin açısından önemini vurguluyor. Galland bunu sağlayanlardan biri olarak, daha sonraki yıllarda da uluslararası önem ve saygınlıkta biri olmaya devam etti.
Kitapta anlatılan, yayınlandığı yıllar da belki çeşitli kaynaklardan teyit edilemediği için şüpheyle karşılanan olaylar, günümüzde İkinci Dünya Savaşı dönemi Alman Hava Kuvvetleri tarihiyle ilgilenenlerin genel bilgilerinin temelini oluşturmakta.
İngiltere Savaşı sırasında Almanya içlerine çekilen filosu ile dinlendiği dönemde, çağrılı olduğu doğum gününe birer kasa şampanya ve istakoz götürdüğü sırada hava savaşına tutuşup üç İngiliz Spitfire’ı düşürüşü ve gideceği alana gövde üstü iniş sırasına “amman, bizim istakozlara bir şey oldu sakın ?” Türü inanılmaz olayları da anlattığı toplam 36 bölümdeki anılar inanılır gibi değil, ama gerçek işte… Yalan mı söylüyor herif yani ? Uçuş eğitimi sırasında geçirdiği bir kaza sonucu hastanede 3 ay geçiren Galland hastaneyi kırık bir burun ve sol gözünün korneasında kalan cam kırıklarının sebep olduğu ciddi bir görme bozukluğu ile terk ediyor. Bürokrasi ormanında kaybedilen “uçuşa uygun değildir” raporu, yaklaşık bir yıl sonra geçirdiği 2. bir kaza ile tekrar ortaya çıkıyor! Görme testlerini ezberleyerek, doktorları atlatan Galland tekrar pilotluğa dönüyor.
İspanya İç savaşı ve bu savaşta tanıştığı Werner Mölders[3] , Polonya’ya saldırı ve mayıs 1940 da kazandığı ilk hava zaferi, kitabın ilk bölümlerinden.
İngiltere Savaşını incelediği bölüm, sonraki yıllarda konu ile ilgili çalışma yapanların temel aldığı bir metin. Bu savaşın kaybediliş nedenlerini son derece yavaş ve savunma silahlarından yoksun Ju-87'nin yanlış kullanımı, büyük umutlar bağlanan Me-110 çift motorlu av uçağının teknik yetersizliği ve kendilerinden oldukça yavaş bombardıman uçaklarını korumak uğruna avcı uçaklarının hareket serbestliğinin kısıtlanışı, gibi teknik ve taktik hatalara bağlıyor. Bu gün de konu ile ilgili hemen hemen herkesin fikri bu doğrultudadır. Bu bölümde dikkatimi çeken nokta, belki de bu kararların alınışında anahtar konumda olanların hala hayatta oluşu nedeniyle, eleştirilerin oldukça yumuşak tutulmuş olması.. Bir kaç yerde, yanlış anlaşılmak istemediği, kimseyi suçlamak niyetinde olmadığını da vurguluyor…Bugün bu konudaki eleştiriler daha net ve sert olarak yapılmaktadır.
Korkutucu bir stratejik hata olarak gördüğü, Sovyetlere açılan savaş ile ilgili ayrı bir bölümde yakın arkadaşı Werner Molders’in bu savaşı heyecanla onaylayışını ve Doğu Cephesindeki savaş şartlarını anlatıyor.
Kitapta ayrıca Alman Savaş gemileri Gneisenau ve Scharnhorst’un İngiliz Kanalını geçişi, İngiltereye kaçan Nasyonal Sosyalist Partisi’nin güçlü adamı Rudolf Hess’in uçağını düşürme çabaları gibi konulara da yer verilmiş.
Kitabın yarıya yakın bölümü doğal olarak, değişen savaş şartları neticesinde Almanya’nın saldıran taraf olma özelliğini kaybedip, savunmaya geçişi ile ilgili; İngiliz Hava Kuvvetleri ile gece savaşı, Amerikan Hava Kuvvetlerinin endüstri üretimi merkezlerini hedef alan gündüz bombardımanları ve Alman Hava Kuvvelerinin bu akınları durdurma konusundaki umutsuz çabaları insanın içini burkan bir şekilde anlatılmış. Alman Hava Kuvvetlerinin avcı biriminden sorumlu kişilerin başında gelen Galland, kendi hataları olsa da, Almanya üzerindeki savaşta temel sorunu, Hava Kuvvetleri Komutanı Hermann Göring’in zayıflayan otoritesinin yarattığı vakumu doldurmaya çalışan “diğer” güç odaklarına bağlıyor! Maalesef bu güç odaklarının ne olduğu pek belli değil. Göring ve Hava Kuvvetlerinin içinde bulunduğu umutsuz durum göz önüne alındığında günah keçisi olarak seçildiğini düşünüyor. En azından 1950’lerde...
Sanırım ilk defa bu kitapta ve ilk elden anlatılan olaylardan biri de; “Jet Avcı Uçağı Trajedisi” başlıklı bölümde anlatılan, 1943 Aralığında şahit olduğu Adolf Hitler ile Hermann Göring arasında geçen konuşma. Adolf Hitler’in Me262 avcı uçağının bomba taşıyıp taşıyamayacağı ile ilgili soruya Göring’in verdiği “teorik olarak evet, 500 hatta 1000 kilograma kadar bomba taşıyabilecek güçtedir” cevabı Avcı Uçağı olarak çok büyük potansiyele sahip bu mükemmel uçağın belki de Alman Hava Kuvvetlerinin kaderini değiştiriyor. Anlatımına göre, yüksek süratli ve bombardıman amaçlı tasarlanmamış, bu konuda hiç bir teknik donanımı olmayan Me262 ile ilgili gerçekleri açıklamaları için, ne Galland’a ne de uçağın tasarımcısı Willy Messerschmitt’e fırsat verilmiyor. Üstelik bu uçağın “blitz bomber” potansiyelini göremedikleri için bir de fırça yiyorlar!
Kitabın son bölümünün adı tahmin edebileceğiniz gibi “the last”... Teğmen Rütbesi ile Filo komutanı olarak başladığı II. Dünya Savaşını çeşitli ayak oyunları sonunda sürgün edilerek Korgeneral rütbesi ile, gene Filo Komutanı olarak bitirişindeki buruk ironiyi, Bağımsız Avcı Birliği JV44 komutası ile geçen savaşın son günlerinde yaralanışını anlatarak bitiriyor.
Bence tartışılır tarafları olsa da, çok ilginç ve Alman Hava Kuvvetleri tarihine ilgi duyanların okuyup kitaplığında bulunması gereken bir “faideli eser”. Bu kitap büyük bir şans eseri tam elli yıl sonra haziran 2005 de tekrar basıldı. Cerberus Publishing, ISBN 1841450200, internet üzerinden satış yapan kitapçılarda bulunuyor.
The First and the Last
Galland Adolf
Methuen & Co. Ltd., 1955
Okumakla Adam Olunsaydı...
--------------------
[1]Daglıs Beydır da sıkı heriftir haaa. Av pilotu olmak için bir parça yaşlı ve ciddi bir sağlık sorunu olmasına rağmen (tevellüdü 1910. 22 yaşında da bir havacılık kazası sonucu iki bacağı kesilip, protez takılıyor), ağustos 1941’de düşürülene dek 22 Alman Uçağının hakkından gelmiş.
[2]Bu laf, yani; “Other Side of The Hill” terimi, savaştan sonra bir İngiliz askeri tarihçi Liddell Hart tarafından yazılan önemli bir kitabın adı. Savaşın askeri hikayesi, kaybetmiş olan tarafın önemli aktörleri tarafından anlatılıyor. Zamanının çok mühim bir kitabı. Bunu da ifade edeyim.
[3]Şimdi bu adamı anlatmaya çok üşendim. Okuyanlar içinde hakkaten merak eden varsa, ya internetten baka, ya da bana e mail göndere. Uğraşamayacağım şimdi. Hem, yazının konusu Mölders değil ki !
[4]Alman Hava Kuvvetleri avcı uçaklarından sorumlu General Adolf Galland’ın Hermann Goering ile düştüğü fikir ayrılıkları sonucu görevden alınması, General Adolf Galland tarafından kurulan en ünlü jet avcı filosunun doğuşuna sebep oldu. (Jagdverband 44, Jv44) O’na bu iznin verilmesinin sebebi kendini öldüreceğinden emin olunmasıydı. Savaşın son aylarında gerçekleşen bu olay, inanılması zor, ancak macera filmlerinde rastlanacak türden pilotları bir araya getirdi. Filoya atanan veya gönüllü olarak katılan pilotlar arasında iki albay, bir yarbay, 5 binbaşı ve 2 yüzbaşı vardı (Filo komutanınızın da 103 hava zaferi sahibi bir General olduğunu unutmayın !, )
Pek çok pilot hastane ve dinlenme evlerinden toplandığı için Filoya şaka yollu “uçan senatoryum” da deniyordu. Pilotların hemen hepsi Alman Ordusundaki en yüksek nişan ve madalyaların sahibiydi. Öyle ki, bu filoya atanmak için en az bir “Şövalye Haçı”nız olması gerektiği söyleniyordu. Filo savaşın son günlerine kadar görevini sürdürdü, Kullanılan uçak Messerchmitt 262‘ nin güvenilmez motorları, yedek parça sıkıntısı, yakıt yetersizliği, kalkış pistlerinin sürekli hasar görmesi gibi nedenler bu değerli pilotların bir kısmının savaşın son günlerinde akılsızca ölümüne sebep olduysa da, savaş sonrası yıllarda bu girişim, içinde yer alanlara dünya çapında bir ün kazandırdı.
1 yorum:
bunlar sanatoryumda ne vuruyorlardır mala sabaha kadar.. ver allam ver offffff...
Yorum Gönder