Emekli Kurmay Albay Canip Orhun 2002'de İstanbul’da öldü. Ölümünden sonra çocukları tarafından yayınlatılan anıları, onun İkinci Dünya Savaşı sırasında, Kraliyet Hava Kuvvetlerinde uçuş eğitimi için İngiltere’ye gönderiliş ve bu ülkedeki yaşam öyküsüne ait günlükler. Ciddi bir yayınevi tarafından basılan ve özenli bir düzelti sürecinden geçtiği anlaşılan anıların büyük bir bölümünü oluşturan gidiş öyküsü gerçekten çok ilginç. Savaş nedeniyle, Avrupa ve Akdeniz’den ulaşımın son derece tehlikeli[1] olması nedeniyle Canip Orhun’un da içinde bulunduğu kafile, Adana – Halep – Beyrut ve Kahire üzerinden Süveyş Kanalını geçerek, Cibuti üzerinden bu günkü Tanzanya’nın eski başkenti Darüsselam’a geliyor. (Düşünün: 1943’de Tanzanya....yani, eski Alman Doğu Afrikası !) Durun, yolculuğun daha yarısına bile gelmedik. Buradan Madagaskar’a geçiliyor. Madagaskar üzerinden Ümit Burnu geçilip Batı Afrika kıyılarından, sonunda 15 Haziran 1943’de Liverpool’a ulaşılıyor. Bir martta Ankara'dan başlayan bu eski tabirle “akıllara durgunluk veren” dört aylık yolculuk ve sonrası, aslında 21 yaşında bir gencin bin dokuz yüz kırklar Türkiye’sinde başına gelebilecek en iyi şey. Yolculuk süresini etrafındaki kişilerde pek rastlanmayacak bir bilinç ve duyarlılıkla gözleyerek, öğrenerek, kendini eğiterek geçiriyor.
Gerek yolculuk gerekse İngiltere’de geçirdiği aylara ilişkin bu anılarda kimi zaman içinde bulunduğu “zamanlar” a özgü naifliklere rastlansa da, çevre ve kendi ile ilgili gözlemleri oldukça nesnel. Canip Orhun belki kafiledeki en başarılı öğrenci değil ama, en duyarlı bilinçli ve sanırım da en yakışıklı subay adayı! Gelişmiş bir batı toplumunda kadın erkek ilişkilerinde yer alan serbestlik, (bu serbestliğin bolca tadını çıkardığı da satır aralarında keyifle seziliyor) Sosyal ilişkiler, sağlık, teknoloji, ama herşeyden önemlisi insan malzemesinin kalitesi onu derinden etkiliyor. Kitabın tümündeki bu “farkında oluş” çok etkileyici açıkçası.
Bin dokuz yüz kırk beş baharında eğitimini bitirip yurda döndükten sonra, batı dünyasında bir süre yaşayıp dönen her Türk aydınının yaşadığı bunalımı yaşaması kitabın buruk olan tarafı. Atandığı birlik, yaşadığı kent, çevresindekilerin hayata karşı tavrı karşısında nasıl derin bir mutsuzluğa gömüldüğünü okumak oldukça üzücü... Anılar ekim 1945 tarihinde sona eriyor. (Belki de basılan bölümü) Fakat, bu travma ve belki beraberindeki isyan duygusu 1960’da Kurmay Albay Rütbesi ile ordudan ayrılışına dek sürmüş gibi görünüyor.
Bu anılar tipik havacılık veya pilot öyküleri içermiyor. İçinde öyle; “Paşa’nın elini öptüm. Bak oğlum, sen bizin en iyi subayımızsın, Hadi, yüzümüzü kara çıkarmayasın dedi” veya, “Bir atışlar yaptım Las Vegas’ta, aklınız durur. Ertesi sabah Amerikalı subaylar yanıma gelerek, aferin sana Captain dediler” tipi kurgular yok. Ama; sıradan olmayan bir subayın, sıradan olmayan zamanlar ve mekanlara ait anıları ilginizi çekiyorsa, mutlaka okuyun...
Cranwell Hatıraları
Bir Havacı Teğmenin Güncesi
Orhun, Canip
Yapı Kredi Yayınları, 2004
Okumakla Adam Olunsaydı…
________________________________________
[1] İngiltere’ye İkinci Dünya Savaşından önce sipariş edilen denizaltıları teslim almak üzere gönderilen Deniz subayları ve eğitim için seçilmiş 20 Hava Harp Okulu öğrencisi ve bir grup sivilden oluşan 200 kişi Refah şilebi ile, Mersinden Port Said’e gitmek üzere yola çıkarlar. Haziran 1941. Limandan 50 mil açıkta bilinmeyen bir ülke denizaltısı tarafında torpillenerek batırılan, Köhne, telsizi bile olmayan Refah şilebinden sadece 32 kişi kurtulmuş, 168 kişi boğulmuştur. Ciddi bir ihmal sonucu yaşanan bu olay yakın tarihimizde “Refah Faciası” olarak bilinmektedir.
3 yorum:
Bence refah'ı ingilizler batırdı kanka. Hem denizaltıları vermemek hemde bu bahaneyle savaşa sokmak için. Yıllar önce bir yerde ya hikayesini okudum ya seyrettim bi belgeselde falan. Çok yürek burkan bir hikaye.
Doğru. Klasik İngiliz ibneliği gibi görünse de, (Sultan Osman ve Reşadiye Zırhlılarını düşün)Salak bir İtalyan denizaltı komutanı tarafından vurulmuş olduğu daha inandırıcı. İtalyanların savaş süresince, özellikle müttefiklerin krom cevheri taşıyan gemilerine yönelik binbir türlü yaza çıkmaz işleri de var. Bugün popüler tarihte hikayeye eklemekten hoşlanılan ve bu şilebi de sabote ettiği düşünülen pezevenk Türkiyeye 1943' de geliyor. İskenderun limanında bazı işler çeviriyor hakkaten.
Ama dediğin gibi, tüm bunlar hikayenin burukluğunu değiştirmiyor.
http://www.luigiferraro.it/en/node/1039
http://u-historia.com/uhistoria/historia/articulos/italianos/ondina/ondina.htm
21 yasında adam neler neler yapmıs dedim..
İnsanların kimisi ne istediğini ve ne yaptığını biliyor..
Bu adam da 4 aylık macaresı imrendirici.. vay be ne yaşamlar gelmiş geçmiş..
Yorum Gönder