Emsallerine faiktir

Şubat 12, 2014

14 Şubat Sevgi(liler) Günü

14 Şubat Sevgi Günü | Çekmeköy | 2012
Bi kaç zaman önce şubat ayının ortasına yakın, tekrardan keşfedilen şu soytarılık üzerine küçücük aklımla bir iki laf etmiş, iş bu hususla zorumu faş etmiştim. Gel gör ki; gelişen, üreyen, globalleşen Türkiye’de her türden maskaralığın boyutu, kapsamı, şeyi durmadan yeni anlamlar kazanıp, didişilmesi elzem bir heyulaya dönüştüğünü de akıldan çıkarmamak lazım. E, benim de çıkmıştı işte.  Taa ki, şu bez afişi görene kadar…

Artık işin birkaç elektronik ve kokulu su satıcısının yavşaklık tekelinden çıkıp, kamunun da kelkindiği bir alana evrildiğini fark etmem zaman almadı. Toplumsal yapının bütününden kendini uzun yıllar tümüyle ayrı tutan, hasım durumunda gören kesimi bir süredir “beni de aranıza alsanıza, ben de sizin gibiyim” refleksi geliştirmişti. Ceberrut idareciler, kurumlar gitmiş yerlerine bizim gibi düşünenleri,  aynı küçük fırsatları şavullayanları gelmişti [1].

Amaaa o mümtaz günün içerdiği anlamların kamusal alanda yer bulamayacağı tabiiydi. Nasıl olsun;   tanımlaması bile içinde resmi söylemin kabul edemeyeceği çok miktarda sevimsizlik içeriyor, pis bir gri alan: Ulan, ya iki kadın veya iki erkek sevgiliyse?[2]  Ya reşit olmayanlar sevgiliyse? Ya evli bir kadın/adam başka birinin sevgilisiyse? Mum ışığı, kırmızı gül filan iyi hoş ama; şarabı, rakıyı devirip nihayetinde çatır çatır cima ederlerse? Hadi cima ettiler diyelim, devrisi gün bari adam/kadın kalkıp eşine çocuğuna çay demlesin, sucuk doğrayıp yumurta kırsın. Otel odasında dantelli çamaşırlar içinde dzüşüp, sonra “evli evine, köylü köyüne” modeli milletin bir kısmını değilse bile, devleti kesin bozar. Ama bu bozukluk akıl erdiğince, bilgi yettiğince yapılacak bir eğip bükme ile tamir edilebilir mi?

Neden olmasın? “Li” ekini kaldırdın mı al sana toplumun her kesimini “kucaklayan”(öyle kucaklama, kucağa oturtma değil bu… Sevgi dolu) edebe, ahlaka uyan bir söylem. Hem, yerelle evrenseli buluşturmak gibi kapsamlı bir misyonu da omuzluyor. “Sevgi Günü” işte fena mı?

Aslında, bakmayın söylendiğime, çok ihtiyaç var böyle bir güne. Herif ayrıldığı karısının sokak ortasında yere yatırıp yüzüne kezzap döküyor (bunun bir de kadını yirmi iki yerinden bıçaklayıp sonra da “seviyorum, o yüzden” diyen cinsi var),  yirmi yaşında oğlan kedisinin bağırsaklarını deşiyor. On iki yaşında kızlar evlendirilip, on dördünde intihar ettiriliyor bu ülkede. Dolayısıyla, kan bağışını artırmak için yapılan çaresiz, temelde iyi niyetli ve maalesef sevimsiz bir kurnazlığa veya “akıllı telefon”, “tablet” tezgahtarlığına [3] sinirlenmenin alemi yok.

On dört Şubat dışında her hangi bir gün kan vermeye gideceğim. Söz.

BvP

....................
[1]Bazen işin bku çıkıyor, sokaklarda evsiz barksızların, fakirlerin üslendiği kağıt, karton, şişe türü dönüştürülebilir atıkları toplama işine filan da bulaşıyorlar ama, olsun o kadar.

[2]Yöneticisi oldukları insanlar Divan edebiyatı aşıklısı oldukları için Bebek Parkı’na Fuzuli’nin heykelini diken kamu insanlarına gelsin bu şiir: 

Subh  çekmiş çarhatiğin taşa çalmış âftâb
Zahir etmiş ol meh-i dellâkeayn-ı intisab
Dembedem tahrik-i tiginden bulur başlar safa
Eyla kim sû mevc urup peyda kılar her dem habab
Her ser-i muyumda bir baş olsa muy-i ser gibi
Kesse vârıntîg-i hun-rîzinden etmem ictinab”

Tercümesini yazmaya gerek yok. Nasıl olsa Divan edebiyatı bu ülkede şairlerinin heykeli dikilecek kadar bilinip, seviliyor.


Fuzuli | Haluk Tezonar |Bebek Parkı | 2013 
[3] Sizi de göreceğim yakında. Şu internetin filan çanına bi ot tıkansın hayırlısıyla, o “tablet” leri  nihale veya kağıt ağırlığı olarak satacaksınız.

Hiç yorum yok: