14 Şubat Sevgi Günü | Çekmeköy | 2012 |
Artık işin birkaç elektronik ve
kokulu su satıcısının yavşaklık tekelinden çıkıp, kamunun da kelkindiği bir
alana evrildiğini fark etmem zaman almadı. Toplumsal yapının bütününden kendini
uzun yıllar tümüyle ayrı tutan, hasım durumunda gören kesimi bir süredir “beni
de aranıza alsanıza, ben de sizin gibiyim” refleksi geliştirmişti. Ceberrut
idareciler, kurumlar gitmiş yerlerine bizim gibi düşünenleri, aynı küçük fırsatları şavullayanları gelmişti
[1].
Amaaa o mümtaz günün içerdiği
anlamların kamusal alanda yer bulamayacağı tabiiydi. Nasıl olsun; tanımlaması bile içinde resmi söylemin kabul
edemeyeceği çok miktarda sevimsizlik içeriyor, pis bir gri alan: Ulan, ya iki
kadın veya iki erkek sevgiliyse?[2] Ya reşit olmayanlar sevgiliyse? Ya evli bir
kadın/adam başka birinin sevgilisiyse? Mum ışığı, kırmızı gül filan iyi hoş
ama; şarabı, rakıyı devirip nihayetinde çatır çatır cima ederlerse? Hadi cima
ettiler diyelim, devrisi gün bari adam/kadın kalkıp eşine çocuğuna çay
demlesin, sucuk doğrayıp yumurta kırsın. Otel odasında dantelli çamaşırlar
içinde dzüşüp, sonra “evli evine, köylü köyüne” modeli milletin bir kısmını
değilse bile, devleti kesin bozar. Ama bu bozukluk akıl erdiğince, bilgi yettiğince
yapılacak bir eğip bükme ile tamir edilebilir mi?
Neden olmasın? “Li” ekini
kaldırdın mı al sana toplumun her kesimini “kucaklayan”(öyle kucaklama, kucağa
oturtma değil bu… Sevgi dolu) edebe, ahlaka uyan bir söylem. Hem, yerelle
evrenseli buluşturmak gibi kapsamlı bir misyonu da omuzluyor. “Sevgi Günü” işte
fena mı?
Aslında, bakmayın söylendiğime,
çok ihtiyaç var böyle bir güne. Herif ayrıldığı karısının sokak ortasında yere
yatırıp yüzüne kezzap döküyor (bunun bir de kadını yirmi iki yerinden
bıçaklayıp sonra da “seviyorum, o yüzden” diyen cinsi var), yirmi yaşında oğlan kedisinin bağırsaklarını
deşiyor. On iki yaşında kızlar evlendirilip, on dördünde intihar ettiriliyor bu
ülkede. Dolayısıyla, kan bağışını artırmak için yapılan çaresiz, temelde iyi niyetli ve maalesef sevimsiz bir
kurnazlığa veya “akıllı telefon”, “tablet” tezgahtarlığına [3] sinirlenmenin alemi yok.
On dört Şubat dışında her hangi
bir gün kan vermeye gideceğim. Söz.
....................
[1]Bazen işin bku çıkıyor, sokaklarda evsiz barksızların,
fakirlerin üslendiği kağıt, karton, şişe türü dönüştürülebilir atıkları toplama
işine filan da bulaşıyorlar ama, olsun o kadar.
[2]Yöneticisi oldukları insanlar Divan edebiyatı aşıklısı oldukları
için Bebek Parkı’na Fuzuli’nin heykelini diken kamu insanlarına gelsin bu
şiir:
“Subh çekmiş çarhatiğin taşa çalmış âftâb
Zahir etmiş ol meh-i dellâkeayn-ı intisab
Dembedem tahrik-i tiginden bulur başlar safa
Eyla kim sû mevc urup peyda kılar her dem habab
Her ser-i muyumda bir baş olsa muy-i ser gibi
Kesse vârıntîg-i hun-rîzinden etmem ictinab”
Tercümesini yazmaya gerek yok. Nasıl olsa Divan edebiyatı bu ülkede şairlerinin heykeli dikilecek kadar bilinip, seviliyor.
Fuzuli | Haluk Tezonar |Bebek Parkı | 2013 |
[3] Sizi de göreceğim yakında. Şu internetin filan çanına bi ot tıkansın hayırlısıyla, o “tablet” leri nihale veya kağıt ağırlığı olarak
satacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder