Şu
bloğu yazmaya başladığımdan beri dehşetle fark ettiğim hususlardan biri de,
yazdığım o saçma sapan şeylerin okunuyor olduğu! Hem bu okuyanların önemli bir kısmı belli ki
akıllı uslu, okumuş etmiş kimseler. Dahi
manasına gelen “de” yi , soru kipi “mi” yi filan ayrı yazıyorlar.
Bazen öyle şeylere parmak basıyorlar, öyle taleplerde bulunuyorlar ki insanın hamiyetinden gözleri yaşarıyor. Mesela,
Bompay Segundo isimli şahıs Ankara’da o kadar acayiplik varken belli bir yapıya takmış kafayı, onunla ilgili ahkam talebinde
bulunuyor. Yahu hemşerim, bu nasıl iştir? Elbette görmüşlüğümüz, kafa
yormuşluğumuz var da, ya hiç bilmediğimiz bir yerden geleydi… O zaman ne halt
edecektik? Hem, nebleyim bu işlerin belli bir programı var, şeyi var. Programı
dahilinde yazıyoruz işte. Ama yine de; okuyanımızdır, velinimettir demek sureti ile, iki çift laf edelim:
Atakule’den yukarı, Or-An’a doğru çıkan bir cadde var. Zenginleşen lümpen taşralılığın yapıtları ile bezeli Turan Güneş
Caddesi. Yollara bürokrat, devlet adamı ismi vermek Başkent’te oldukça sevilen
bir uğraş. Örneğin Turan Güneş, “Ziya-ür Rahman Caddesi” ile “Simon Bolivar Bulvarı”nın
kesiştiği yerden başlıyor! Cinnah, Konrad
Adenauer Caddeleri gırla. İnsanın gözleri “Dean Gooderham Acheson”(hem
Konrad’ın ruh gibi ahbabı bu dışişleri bakanı) veya “Robert Strange Mc Namara” bulvarları da
arıyor ya, heyhat. Fakat Turan Güneş Caddesine paralel başka bir yol var ki, akıllara
zarar başka bir mühim şahsiyete atfetilmiş: Rabindranath
Tagore !
Esas olarak iyi niyetli ve soylu denebilecek çabanın artık sanki bu
onurlandırma ile iyiden iyiye boku çıkmış görünüyor. Son nüfus sayımında 3.203.362 kişi olarak
hesaplanan Ankara merkez nüfustan kaç kişinin “Rabindranath” adını telaffuz
edebileceğini merak etsem, nefret suçu işlemiş sayılır mıyım? Adamcağızın kim
olduğunu, ne iş yapmış olduğunu hiç sormamak en iyisi…
Parlak şairin adını taşıyan bu güzide
caddede, alt başlarda bir yapı var. Sığ taşra beğenisinin bir adım ötesi ile lunapark
korku tüneli girişinin hemen dışındaki o mimari limbo’da duruyor. Binadan söz
etmemi isteyenin damağında Gaudi tadı
bırakmış olsa da maalesef gerçek bu. İşverenin“Azizim, apartmanımız
Rabindranath Tagore caddesinde olacak, yani
buraya öyle dümdüz bir şey yapamayız. Kendisi şiirin ölümsüz ismiyse, Biz de sanatın başka bir dalının evrenselliğini, vazgeçilmezliğini
vurgulayalım. Mimari en uygunu. Mesela… Hah,
Gaudi’yi çağrıştıran bir şeye ne dersiniz?” demiş olamayacağını hepimiz
biliyoruz.
Türkiye’ye özgü bir rant liberalizmi
içinde – aslında - dağın başına inşa
edilmiş, kendininki gibi beş para etmez apartman yığınları arasında farklı
olmaktan, dikkat çekmekten başka bir kaygısı yok. Fakat, nasıl anlatılabilir,
tuhaflığın neresine oturtulur bilemiyorum. Anlam üretmek için kullanılabilecek
yöntemler yetersiz kalıyor. Şey de
diyebilirim tabii: “cephe ve kütle kurgusunda formellikten kaçınarak, bir cephe dilinin
oluşmasında çözümü kütle hareketleri ile zorlamak yerine yüzeylerde aranmış!”
Ama demeyeceğim. Bir taraftan bakıldığında “Fantastic Four” daki “Şey”in garsoniyeriymiş gibi duruyor. Daha uzun süre bakılırsa merkez aksı omurga
gibi görüp, yatayları da kaburgaya benzetme
imkanı var. Bazen de, alışveriş
merkezlerinin çocuk eğlendirme bölümlerindeki “Yağmur Ormanları”, “Dinozorlar Çağına
Yolculuk” temalı para tuzaklarının giriş cephesi sanki. Ağaç gövdeleri,
yeşillikler, filan…. Her şey yeterince tuhaf değilmiş gibi, işi daha da içinden
çıkılmaz hale getiren şu pencereleri de
su, şelale vb. olarak ta hayal mümkün. Yani; anlamlandırma, yorum ve aşırı yorumdan
kaçınmak lazım bu “eser” karşısında. Mimarın
amacı, ürünün gerçeği neyse ne. Fakat bildirişim kuramı da (information theory) anlamın niteliğiyle değil, niceliği ile ilgili
değil mi?
Yapının anlam ve amacı mimari
eğilimlerle değil de (mimari bir ürün değil çünkü) Türkiye’deki genel kültürel zemin üzerinden
değerlendirilecekse, ideolojisi mevcut kültürel
kaosta “denişik” olarak var olabilme çabasının yarattığı bir anlamsızlık olarak görülebilir. Ya da basitçe, tarıma
dayalı bir ülkede tarım teknolojisine geçişin gecikmesi ile köylünün kente göçü
sonucu kırsal yapıdan kurtulamamış bir
kentin absürd kültürel-mekansal alaşımları olarak değerlendirin. O daha sakinleştirici…
Belki de bina ile ilgili tek –acı- gerçek/anlam, cephenin bir bölümünün işgal
eden “Çocuk gelişimi ve eğitimi danışmalığı” tabelası. Böyle bir mekanda mukim
uzmanlarla çocuk gelişimi hususunda “istişare” eminim ilginç olurdu.
Hadi, Allah rahatsızlık versin.
BvP
Edited By Miki
Fotoğraf: BvP
Edited By Miki
Fotoğraf: BvP
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder