Ziraat Bankası Güneydoğu-Güneybatı Cepheler Nisan 2011 |
Galata
Köprüsü'nün Karaköy tarafında, alüminyum
kapısına nakşedilmiş kobrasal buğday başaklarının ışınlar saçtığı bir yapı var [1]. Hafifçe kararmış ve yıpranmış
olmakla birlikte [2], denize bakan
ikinci kat terası kenarlarına yerleşik ve anlamları halen tartışma konusu heykelleri,
üst kat duvar köşelerindeki ilginç kabartmalarıyla adamın aklını başından alır Ziraat
Bankası Karaköy Şubesi [3].
Ne yapım
tarihi ne de mimarı –doğal olarak-
bilinen bu eklektik, tuhaf yapının en azından 1910-1912 arasında ve
Avusturya Bankası olarak inşa edildiği kesin. Avusturyalıların bankacılık serüveni hüsranla
neticelenince (aslında 1918’de Avusturyalılar açısından hüsranla neticelenen
sadece bankacılık hevesleri değil), yapı
bir süre “Banque Française Des Pays
D’Orient” tarafından kullanılıp,
1944’de de Ziraat Bankası’na geçiyor. Geçmeden önce de Tütün Rejisi
olarak kullanılıyor. Eski resimlerde son
kat pencerelerin altındaki, bu gün tuhaf bir şekilde boş duran silmede
WIENER BANK WEREIN
yazısını rahatlıkla okumak mümkün. Bu alanı değerlendirmek yerine yapının yeni sahibi yakın zamana kadar çatıda eşşek kadar, pleksiglas harflerle T.C. ZİRAAT BANKASI yazmayı mühasip
görmüş. Şimdilerde ne hikmetse bu gülünçlükten vazgeçilmiş de, kaldırmışlar.
Yeri gelmişken; genişçe bahsedeceğim şu
heykellerle ilgili olarak internette filan o sıkça tekrarlanan “Ziraat Bankası’nı kuran Mithat Paşa zaten
masondu. Heykeller de bu yüzden dikildi oraya” akılsızlığının manası yok.
Zavallı adamcağız kurucusu olarak geçiyorsa da, kurduğu mütevazi yardım
sandıkları 1888’de resmen bankaya dönüştürülmeden dört yıl önce boğularak
öldürülmüştü! Banka’nın yapıyı kullanmaya başlayış tarihini de 1944 olarak
düşünürsek… Eh, internette okunan her şeye inanmamak lazım galiba.
Nicholas V. Artamonoff Collection |
Resimlerde
yapının solunda aynı rahatlıkla görünen
başka bir şey daha var: Raimondo d’Aronco tarafından yenilenmiş Merzifonlu Kara
Mustafa Paşa Mescidi! Bu güzelim yapı Karaköy Meydanı’nın 1958’deki genişletme
çalışmaları, başka bir deyişle kentin genel “imar” heyecanlarından payına
düşeni almış. Anlaşılamaz bir şekilde, yapının yok edilişinin genişleme ile
falan bir ilgisi yok. Çünkü yapı zaten Ziraat Bankası ile hemen hemen aynı
hizada ve yeri şu anda anlamsız, sıradan bir yapı grubu ile doldurulmuş durumda. İnsan “yahu yıkılmasa olmuyor muydu, başka
türlü çözülemez miydi? Ne istediniz canım yapıdan? Kime sordunuz? Bu
“düzenleme” hakkaten neye hizmet etti?” diye
sormadan edemiyor. Hiram Usta Ziraat Bankasının terasından elinde çekici Halici
muzaferrane seyrederken, yanı başında bir dini yapının anlamsız yere tarumar
oluşu garip gerçekten [4].
Bu ve
benzeri soruların cevabını, merak edene Taha Akyol’un Aydın Menderes ile
yaptığı uzun söyleşinin “ilk baskısı 100.000 adet” kitabında “O’nun buğulu gözlerle İstanbul’u nasıl
seyrettiğini eksilmez bir hasretle hatırlayan” Aydın Menderes veriyor [5]:
Bir gün
Aydın’a Haydarpaşa mendireğinin floresan lambaları ile aydınlatılmasını kast
ederek, “gördün mü bak ne kadar güzel olmuş” der. “O vakit cıvalı ampul ve beton direklerin yeni çıktığı zamanlar”
dır [6]! Aydın’da pek beğenir doğal
olarak. Amma, başvekil ilk şeklin güzel olmadığını, direklerin sıra ve
istikametlerini değiştirterek İstanbul’u bir gerdanlık gibi süslemesini
sağladığını anlatır. Hem Merhum Başvekil’in İstanbul sevgisi Yahya Kemal’inkine
benzemektedir. “Şehrin tabii güzellikleri ile sınırlı değil” dir. Burası onun
için milletimizin meydana getirdiği “en büyük medeniyetin başkenti”dir.
İslam dünyasında Mekke-i Mükerreme ve
Medine-i Münevvere’den sonra üçüncü büyük şehri olarak gördüğü kentin ne
yapılıp edilip; “çeşitli binalarla, duvarlarla” islami cephesinin örtülmesi “adeta
bir İslam şehri olmaktan gizlenmesi” onu sürekli hayrete düşürür. Vatan
ve Millet caddelerini boşuna açmamıştır O. İstanbul’un Osmanlı devletinin
payitahtı olduğunu açığa çıkarmak, terk edilmiş fakir ve ücra İstanbul’u “bir
kere daha Pera’ya karşı parlatmak” tır esas amacı. Eh, parlatırken Mimarı
Müslüman bile olmayan Art Nouveau ahşap minaresi ile birlikte bu ufak tefek yapı
da gümbürtüye gitmiş olabilir. Hem zaten
orası Galata!
Neyse, bu
yazının esas konusu Ziraat Bankası Karaköy Hizmet binası. Ona dönelim: Yapının
mimari özellikleri hakkında pek fazla söylenecek bir şey yok. Roma, Yunan ve
Rönesans bezemelerini, mimari ögelerini kullanmaya çalışan (giriş cephesindeki
altı adet korint sütunçe, üzerindeki bitkisel bezemeli saçak ve bant, birinci
katın yuvarlak kemerli pencereleri üzerindeki triglifler, pencere üstü ve altlarındaki kullanılan bukranion ve sarkofajlarda görünenlere benzer defne yaprak çelenkleri, Rönesans yapılarını andırır enine derzli alt kat
yüzeyleri vs.) ve tam da ne istediğini
anlatamayan bir yapı.
Karaköy Ziraat Bankası ve Uygulanmış Ek Nezih Eldem Etüdü |
Ama, dikkat
çekici ve onu aynı döneme ait diğer
eklektik yapılardan ayıran iki özelliği
var: Biri, sözünü ettiğim şu hangi amaçlar doğrultusunda yerleştirildiği, neyi
simgelediği tam olarak bilinmeyen heykel ve kabartmalar, diğeri de Mimar Nezih
Eldem tarafından 1971’de yapılan ek…
Bay Şevki
Vanlı’nın yerine saptamasıyla, “çok çeşitli yaklaşımlarda üst düzeyde tasarım
yapabilen İstanbullu Virtüöz” [7] tarafından yapılmış olduğunu, “Virtüoz” le uzun yıllar önce tesadüfen yaptığım bir
yolculuk sırasında kendisinden öğrenmiştim. Harbiye’deki Askeri Müzenin
olağanüstü sade, özenli ve hiç kimsenin yaptığına benzemeyen yol cephelerinden tanıdığım
ve Anıtkabir’de, mozolenin üzerindeki mozaikleri
de tasarlamış bu zarif
beyefendinin cepheleri, oranları bir acayip binayı hizaya sokar kalibrede gerçek anlamda “modern”
ve özgün eki yapan kişi olması şaşırtıcı
değildi zaten. Bu ek birlikte olduğuna saygılı
fakat kendi kimliğini arayan yapılara çok güzel bir örnek [8]. Yolunuz oralara düştüğünde binanın gerisine de bakıverin bi
zahmet (belki de esas ona bakın).
Çekinmeyin, Yakından Bakın. Esas Yapıdan Daha İyi Olduğunu Göreceksiniz! |
Gelelim
heykellere [9]: yapının güneydoğu (deniz) cephesindeki terasın
üzerinde, batı tarafında bir kadın, doğu tarafında da bir erkek heykeli
bulunur. Sağ ve sollarında tek dizleri
üzerine çömelmiş iki adet çocuk heykeli ile birliktedir ve oldukça çirkin bu
çocukların omuzlarında kadın ve erkeği arkadan çevreleyen çiçek sarmallı bir
çelenk bulunur! (Yeterince ürkütücü ve garip mi? Durun, daha bitirmedim…)
İfadesizce ufka bakan, uzun elbiseli kadın sağ elinde üzerinde art arda iki adet halka geçilmiş kısa bir çubuk tutar.
İfadesizce ufka bakan, uzun elbiseli kadın sağ elinde üzerinde art arda iki adet halka geçilmiş kısa bir çubuk tutar.
Dul Kadın? Ağustos 2012 |
Hiram Usta? Ağustos 2012 |
Mustafa
Cezar’a göre heykeller sanayi ve ticareti simgeler [10]. Açıklama yapmadan geçtiği bu oldukça anlamsız saptama
muhtemelen Arkitekt dergisindeki, konu
ile ilgili makaleye dayanıyor (Arkitekt 1975-03). Söz konusu makalenin
yazarının da bu fikre nasıl ulaşmış olabileceği meçhul.
Daha ipe sapa gelir bir açıklama bunların masonik simgeler “Hiram Usta” ve “Dul Kadın” olduğu. Evet,masonik göz bizi her yerde dikizler, Hiram Usta çekici ile ordan oraya koşar durur hakkaten ama, bu heykeli Hiram ustaya benzetmek o kadar da anlamsız ve garip değil. Ama garip olan, masonik imgelere yapılan göndermenin burada bitmiş olması. Belki de Avusturya’lı bankerler işin bokunu fazla çıkarmak, kedinin kuyruğunu çokça çekmek istemediler.
Daha ipe sapa gelir bir açıklama bunların masonik simgeler “Hiram Usta” ve “Dul Kadın” olduğu. Evet,masonik göz bizi her yerde dikizler, Hiram Usta çekici ile ordan oraya koşar durur hakkaten ama, bu heykeli Hiram ustaya benzetmek o kadar da anlamsız ve garip değil. Ama garip olan, masonik imgelere yapılan göndermenin burada bitmiş olması. Belki de Avusturya’lı bankerler işin bokunu fazla çıkarmak, kedinin kuyruğunu çokça çekmek istemediler.
Ayrıca (güneybatı) giriş ve deniz cephelerinin üst
köşelerinde toplam dört adet arma yer alır ki bunlar da tuhaflıkta heykellerden
aşağı kalır değildir.
Giriş cephesi ile deniz cephesinin sağında, birbirinin aynısı
iki armada, iki yanındaki martılarla dalgalı bir denizi çağrıştıran akantus
yapraklarından bir zemine oturan ve
küpeşte kuşağı, kaplama çivileri, ejderha başlı pruva bastonu ile oldukça detaylı bir ahşap tekne bulunur. Pruvası
üzerine tüneyenin Reich kartalına
benzerliği dikkat çekicidir ama, o hayvan zaten Hohenzollern’in, Habsburg’un
sevdiği bir canlı türü. Avusturyalıların inşa ettiği bir yapıda karşılaşmak
şaşırtmamalı aşağıdan yukarı bakanı…
Tekneli Arma Ağustos 2012 |
Reich Kartalı. Küçük ama Sevimsiz. İnternetten |
Bu armaların
karşısında yine benzer motiflerle süslü (püsküllü kurdeleler, akantus
yaprakları, gerekli, gereksiz diğer bok püsür) iki adet armadan da kısaca söz edeyim oldu
olacak: Gemi pruvasının yerini burada enlemli, boylamlı bir küre-i arz
almıştır. Küreyi ekvator boyunca çevreleyen kuşağın üzerine eşit aralıkla
dizili yedi adet hexagram (bildiğimiz altı köşeli yıldız, “Davut yıldızı”
işte) da insanın aklına masonik işler getiriliyor.
Yerküreli Arma Ağustos 2012 |
Kürenin
üstünde, tam ortaya saplı bir çubuk, çubuğa ve birbirlerine sarılı, kafaları
birbirlerine bakan iki adet yılan ve onlara yanlardan eşik eden iki adet çubuk
bulunur. Bunlar porselen izolatörleriyle filan bal gibi iki adet telgraf direği
olup, insanoğlunun aklını iyiden iyiye karıştırırlar! Yılanların gerisinde
rhesus maymunu kafasına benzer şekil de
görünüyor olsa da, daha fazla
kurcalamayıp, “tüm bu çorbanın üzerinde bir de kanatlı
savaş başlığı var” demek sureti ile bitireceğim bu işi.
...
Cephesindeki
heykel ve armaların ne amaçla konduğu, ne anlatmak istediği belli olmayan bu
tuhaf yapı sanırım İstanbul'un en ilginç ama en önemsenmeyen yapılarından.
Önünden bir daha geçtiğinizde umarım bu defa daha dikkatli bakarsınız.
Hadi Hayırlı Bakışlar.
Hadi Hayırlı Bakışlar.
BvP
Edited By Miki, Batur
Fotoğraflar: nereden oldukları yazılmayanlar BvP
Fotoğraflar: nereden oldukları yazılmayanlar BvP
..................
[1] Bilir bilmez dalga geçmeyelim. Kobrasal, mobrasal ! O özenli kapı Mimar Nezih Eldem ve Heykeltıraş Şadi Çalık tarafından yapının 1975’deki genişletilme ve esaslı elden geçirişi sırasında ekleniyor. Çevredeki herc-ü merc yüzünden pek dikkati çekmese de, yapının ilginç ve görkemli bir detayı.
[1] Bilir bilmez dalga geçmeyelim. Kobrasal, mobrasal ! O özenli kapı Mimar Nezih Eldem ve Heykeltıraş Şadi Çalık tarafından yapının 1975’deki genişletilme ve esaslı elden geçirişi sırasında ekleniyor. Çevredeki herc-ü merc yüzünden pek dikkati çekmese de, yapının ilginç ve görkemli bir detayı.
Şadi Çalık
kim mi ? Aman diyeyim… Galatasaray’da Yapı Kredi Binasının önündeki 50. Yıl
Heykeli’ni, ODTÜ’deki muhteşem Atatürk Anıtı’nı yapan, yetenekli insanoğlu.
[2] Ağustos 2012’de cephesi yenileniyordu.
[3] Her türlü tasvirin, heykelin yasak
olduğu bu coğrafyada Türk İnsanına –en azından- 19. yy’da heykelle süslenmiş yapılar çok da garip gelmiyordu
anlaşılan. Örneğin Karaköy Meydanı’nın
ucundaki Minerva Han’da aşağıya tükürecekmiş gibi bakan; tombul, çirkin
çocuklar, boru üfleyenler gırla. Yukarda
Pera’da bu türden heykeller var.
[4] Yazıyı yazarken internette Hiram Usta’nın heykeli
dururken bir mescidi yıkmanın içerdiği ironiye takılmış ve hemen hemen aynı kelimelerle
ifade eden başkaları da olduğunu fark
ettim. Bu hepten benzer bakış açısı beni şaşırttı. İlginç ve özgün bir yazı. Okumakta
fayda var.
[5] Bu bölümü kitaptan dümdüz alıntı edecekken, tesadüfen ilk
sayfada “Eser”in tüm haklarının saklı olduğunu, Yayınevinden yazılı izin
alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamayacağını okudum. Yalçın bey kısmen
de olsa alıntıya izin vermemiş. Şimdi durup dururken adamcağızın canını sıkmaya
gerek yok. Yüz bin basmış, boru mu ? Bastır
parayı, al değerli “eser”i diyor.
Yine de, metni
merak ediyorsanız: MENDERES Aydın, AKYOL
Taha. Demokrasiden Darbeye “Babam Adnan Menderes”. (s:112-113). Doğan Egmont
Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş. İstanbul,
Eylül 2011.
[6] Cıva Buharlı lamba patentini 1901’de Bay Peter CooperHewitt Birleşik Devletler Patent Bürosu’ndan 682,692 numara ile alır. Bu
tür lambalar 1930’larda geliştirilip modern anlamda kullanıma girer. Yukarıdaki
konuşmanın 1950’lerin ortalarında yapıldığını düşünürsek, arada yirmibeş-otuz
yıl var! Ama matbaanın 272, günlük gazetenin 129, kağıt paranın 125, asma köprünün 90, çelik sanayinin 83 yıl
sonra gelmiş olduğunu düşünce... Eeh, fena da değil hakkaten !
[7] 20. Yüzyıl Türk mimarlığının gerçek ustalarından
sayılan bu alçakgönüllü, son derece yetenekli, bilgili insanın maalesef 2005’de
göçüp gittikten sonra da saygınlığında hiçbir şey yitirmemiş olduğunu hakkında
yazılanlardan okuyup seviniyorum. Öğrencisi olmadan tanıdığım, tanımaktan gurur
duyduğum nur içinde yatası bilge bir kişi.
[8] T.C. Ziraat Bankası Karaköy
Şubesi Yenileme, Değiştirme ve Ek Bina İnşaatı. ARKİTEKT Cilt: 1975 Sayı: 1975-03 (359) Sayfa: 100-103.
[9] Genel olarak
yapıyı, özellikle de cephedeki bezemeleri ve
heykelleri inceleyen; kurgusuna, çıkarımların tümüne katılamasam, anlam
veremesem de, özellikle heykeller ve armalar için yararlı bir kaynak. Kısmen
buradan yararlandım (örneğin Yrd. Doç. Dr. Ali Murat AKTEMUR ‘un
“önemli bir temsilcisi” olarak gördüğü art nouveau üslubu ben yapıda göremiyor,
hele Raimondo D’Aronco’nun floral/geometrik tarzını işin içine bir türlü
katamıyorum). Ben olsam, “historisist hırslarla tasarlanmış eklektik bir yapı”
der geçerdim.
Art Nouveau
Üslubunun Önemli Bir Temsilcisi : Ziraat Bankası İstanbul Karaköy Şubesi Hizmet
Binası. Yrd. Doç. Dr. Ali Murat AKTEMUR
[10] Cezar,
Mustafa. XIX. YÜZYIL BEYOĞLUSU. Ak
Yayınları Kültür ve Sanat Kitapları:55 Yeni Dizi 9/1991. İstanbul 1991.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder