Emsallerine faiktir

Kasım 17, 2012

Karaköy'deki Ziraat Bankası


Ziraat Bankası Güneydoğu-Güneybatı Cepheler
Nisan 2011 
Galata Köprüsü'nün Karaköy tarafında, alüminyum kapısına nakşedilmiş kobrasal buğday başaklarının ışınlar saçtığı bir yapı var [1]. Hafifçe kararmış ve yıpranmış olmakla birlikte [2], denize bakan ikinci kat terası kenarlarına yerleşik ve anlamları halen tartışma konusu heykelleri, üst kat duvar köşelerindeki ilginç kabartmalarıyla adamın aklını başından alır Ziraat Bankası Karaköy Şubesi [3].

Ne yapım tarihi ne de mimarı –doğal olarak-  bilinen bu eklektik, tuhaf yapının en azından 1910-1912 arasında ve Avusturya Bankası olarak inşa edildiği kesin.  Avusturyalıların bankacılık serüveni hüsranla neticelenince (aslında 1918’de Avusturyalılar açısından hüsranla neticelenen sadece bankacılık hevesleri değil),  yapı bir süre “Banque Française Des Pays D’Orient” tarafından kullanılıp,  1944’de de Ziraat Bankası’na geçiyor. Geçmeden önce de Tütün Rejisi olarak kullanılıyor. Eski resimlerde  son kat pencerelerin altındaki, bu gün tuhaf bir şekilde boş duran  silmede  WIENER BANK  WEREIN  yazısını rahatlıkla okumak mümkün. Bu alanı değerlendirmek  yerine yapının yeni sahibi yakın zamana kadar çatıda eşşek kadar, pleksiglas harflerle T.C. ZİRAAT BANKASI yazmayı mühasip görmüş. Şimdilerde ne hikmetse bu gülünçlükten vazgeçilmiş de, kaldırmışlar.  

Yeri gelmişken; genişçe bahsedeceğim şu heykellerle ilgili olarak internette filan o sıkça tekrarlanan “Ziraat Bankası’nı kuran Mithat Paşa zaten masondu. Heykeller de bu yüzden dikildi oraya” akılsızlığının manası yok. Zavallı adamcağız kurucusu olarak geçiyorsa da, kurduğu mütevazi yardım sandıkları 1888’de resmen bankaya dönüştürülmeden dört yıl önce boğularak öldürülmüştü! Banka’nın yapıyı kullanmaya başlayış tarihini de 1944 olarak düşünürsek… Eh, internette okunan her şeye inanmamak lazım galiba.  
 
Nicholas V. Artamonoff Collection
Resimlerde yapının solunda aynı rahatlıkla  görünen başka bir şey daha var: Raimondo d’Aronco tarafından yenilenmiş Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Mescidi! Bu güzelim yapı Karaköy Meydanı’nın 1958’deki genişletme çalışmaları, başka bir deyişle kentin genel “imar” heyecanlarından payına düşeni almış. Anlaşılamaz bir şekilde, yapının yok edilişinin genişleme ile falan bir ilgisi yok. Çünkü yapı zaten Ziraat Bankası ile hemen hemen aynı hizada ve yeri şu anda anlamsız, sıradan bir yapı grubu  ile doldurulmuş durumda.  İnsan “yahu yıkılmasa olmuyor muydu, başka türlü çözülemez miydi? Ne istediniz canım yapıdan? Kime sordunuz? Bu “düzenleme” hakkaten neye hizmet etti?”  diye sormadan edemiyor. Hiram Usta Ziraat Bankasının terasından elinde çekici Halici muzaferrane seyrederken, yanı başında bir dini yapının anlamsız yere tarumar oluşu garip gerçekten [4].

Bu ve benzeri soruların cevabını, merak edene Taha Akyol’un Aydın Menderes ile yaptığı uzun söyleşinin “ilk baskısı 100.000 adet” kitabında “O’nun buğulu gözlerle İstanbul’u nasıl seyrettiğini eksilmez bir hasretle hatırlayan” Aydın Menderes veriyor [5]:
Bir gün Aydın’a Haydarpaşa mendireğinin floresan lambaları ile aydınlatılmasını kast ederek, “gördün mü bak ne kadar güzel olmuş” der. “O vakit cıvalı ampul ve beton direklerin yeni çıktığı zamanlar” dır [6]!  Aydın’da pek beğenir doğal olarak. Amma, başvekil ilk şeklin güzel olmadığını, direklerin sıra ve istikametlerini değiştirterek İstanbul’u bir gerdanlık gibi süslemesini sağladığını anlatır. Hem Merhum Başvekil’in İstanbul sevgisi Yahya Kemal’inkine benzemektedir. “Şehrin tabii güzellikleri ile sınırlı değil” dir. Burası onun için milletimizin meydana getirdiği “en büyük medeniyetin başkenti”dir. İslam dünyasında Mekke-i Mükerreme ve  Medine-i Münevvere’den sonra üçüncü büyük şehri olarak gördüğü kentin ne yapılıp edilip; “çeşitli binalarla, duvarlarla” islami cephesinin örtülmesi “adeta bir İslam şehri olmaktan gizlenmesi” onu sürekli hayrete düşürür. Vatan ve Millet caddelerini boşuna açmamıştır O. İstanbul’un Osmanlı devletinin payitahtı olduğunu açığa çıkarmak, terk edilmiş fakir ve ücra İstanbul’u “bir kere daha Pera’ya karşı parlatmak” tır esas amacı. Eh, parlatırken Mimarı Müslüman bile olmayan Art Nouveau ahşap minaresi ile birlikte bu ufak tefek yapı da  gümbürtüye gitmiş olabilir. Hem zaten orası Galata!
 
Neyse, bu yazının esas konusu Ziraat Bankası Karaköy Hizmet binası. Ona dönelim: Yapının mimari özellikleri hakkında pek fazla söylenecek bir şey yok. Roma, Yunan ve Rönesans bezemelerini, mimari ögelerini kullanmaya çalışan (giriş cephesindeki altı adet korint sütunçe, üzerindeki bitkisel bezemeli saçak ve bant, birinci katın yuvarlak kemerli pencereleri üzerindeki  triglifler, pencere üstü ve altlarındaki  kullanılan  bukranion ve sarkofajlarda görünenlere benzer defne yaprak çelenkleri, Rönesans yapılarını andırır enine derzli alt kat yüzeyleri vs.) ve  tam da ne istediğini anlatamayan bir yapı.
 
Karaköy Ziraat Bankası ve Uygulanmış   Ek
Nezih Eldem Etüdü
Ama, dikkat çekici ve onu  aynı döneme ait diğer eklektik yapılardan ayıran  iki özelliği var: Biri, sözünü ettiğim şu hangi amaçlar doğrultusunda yerleştirildiği, neyi simgelediği tam olarak bilinmeyen heykel ve kabartmalar, diğeri de Mimar Nezih Eldem tarafından 1971’de yapılan ek…
Bay Şevki Vanlı’nın yerine saptamasıyla, “çok çeşitli yaklaşımlarda üst düzeyde tasarım yapabilen İstanbullu Virtüöz” [7]  tarafından yapılmış olduğunu, “Virtüoz” le  uzun yıllar önce tesadüfen yaptığım bir yolculuk sırasında kendisinden öğrenmiştim. Harbiye’deki Askeri Müzenin olağanüstü sade, özenli ve hiç kimsenin yaptığına benzemeyen yol cephelerinden tanıdığım ve Anıtkabir’de, mozolenin üzerindeki mozaikleri  de tasarlamış  bu zarif beyefendinin cepheleri, oranları bir acayip binayı hizaya sokar  kalibrede gerçek anlamda  “modern”  ve özgün  eki yapan kişi olması şaşırtıcı değildi zaten. Bu ek  birlikte olduğuna saygılı fakat kendi kimliğini arayan yapılara çok güzel bir örnek [8]. Yolunuz oralara düştüğünde binanın gerisine de bakıverin bi zahmet (belki de esas ona bakın).  
Çekinmeyin, Yakından Bakın.
Esas Yapıdan Daha İyi Olduğunu Göreceksiniz! 
Gelelim heykellere [9]: yapının  güneydoğu (deniz) cephesindeki terasın üzerinde, batı tarafında bir kadın, doğu tarafında da bir erkek heykeli bulunur.  Sağ ve sollarında tek dizleri üzerine çömelmiş iki adet çocuk heykeli ile birliktedir ve oldukça çirkin bu çocukların omuzlarında kadın ve erkeği arkadan çevreleyen çiçek sarmallı bir çelenk bulunur! (Yeterince ürkütücü ve garip mi? Durun, daha bitirmedim…)
İfadesizce ufka bakan, uzun elbiseli kadın sağ elinde üzerinde art arda iki adet halka geçilmiş kısa bir çubuk tutar.  
Dul Kadın?
Ağustos 2012
Yine,rahiplerin giydiği türden uzun bir elbise giymiş uzun ve gür sakallı, kısa saçlı  adamın ise çatık kaşları ile başı hafifçe öne eğiktir. Ellerini göğüs hizasına kadar kaldırmış, sağ elinde çekiç, sol elinde ise keski tutmaktadır.

Hiram Usta?
Ağustos 2012
Mustafa Cezar’a göre heykeller sanayi ve ticareti simgeler [10]. Açıklama yapmadan geçtiği bu oldukça anlamsız saptama muhtemelen Arkitekt dergisindeki,  konu ile ilgili makaleye dayanıyor (Arkitekt 1975-03). Söz konusu makalenin yazarının da bu fikre nasıl ulaşmış olabileceği meçhul.
Daha ipe sapa gelir bir açıklama bunların masonik simgeler “Hiram Usta” ve “Dul Kadın” olduğu. Evet,masonik göz bizi her yerde dikizler, Hiram Usta  çekici ile ordan oraya koşar durur hakkaten ama,  bu heykeli Hiram ustaya benzetmek o kadar da anlamsız ve garip değil. Ama garip olan, masonik imgelere yapılan göndermenin burada bitmiş olması. Belki de Avusturya’lı bankerler işin bokunu fazla çıkarmak, kedinin kuyruğunu çokça çekmek istemediler.

Ayrıca  (güneybatı) giriş ve deniz cephelerinin üst köşelerinde toplam dört adet arma yer alır ki bunlar da tuhaflıkta heykellerden aşağı kalır değildir. 

Tekneli Arma
Ağustos 2012

Reich Kartalı.
Küçük ama Sevimsiz.
İnternetten
Giriş cephesi ile deniz cephesinin sağında, birbirinin aynısı iki armada, iki yanındaki martılarla dalgalı bir denizi çağrıştıran akantus yapraklarından bir zemine oturan ve  küpeşte kuşağı, kaplama çivileri, ejderha başlı pruva bastonu ile  oldukça detaylı bir ahşap tekne bulunur. Pruvası üzerine  tüneyenin Reich kartalına benzerliği dikkat çekicidir ama, o hayvan zaten Hohenzollern’in, Habsburg’un sevdiği bir canlı türü. Avusturyalıların inşa ettiği bir yapıda karşılaşmak şaşırtmamalı aşağıdan yukarı bakanı…
 
Bu armaların karşısında yine benzer motiflerle süslü (püsküllü kurdeleler, akantus yaprakları, gerekli, gereksiz diğer bok püsür) iki  adet armadan da kısaca söz edeyim oldu olacak: Gemi pruvasının yerini burada enlemli, boylamlı bir küre-i arz almıştır. Küreyi ekvator boyunca çevreleyen kuşağın üzerine eşit aralıkla dizili yedi adet hexagram (bildiğimiz altı köşeli yıldız, “Davut yıldızı” işte) da insanın aklına masonik işler getiriliyor.


Yerküreli Arma
Ağustos 2012
Ama Avusturya’da – özellikle Viyana’da – Yahudi yerleşiminin oldukça eski, nüfusun da  20. yy. başlarına kadar  epey olduğunu da unutmayalım.  Yahudi mahallesini sınırlayan ve üzerinde Davut Yıldızı işli  taşın 1650 civarında dikilmiş mesela. Üstelik, yedi tane yıldızın yedi kollu şamdan, “menorah”ı simgeliyor olması da muhtemel.
Kürenin üstünde, tam ortaya saplı bir çubuk, çubuğa ve birbirlerine sarılı, kafaları birbirlerine bakan iki adet yılan ve onlara yanlardan eşik eden iki adet çubuk bulunur. Bunlar porselen izolatörleriyle filan bal gibi iki adet telgraf direği olup, insanoğlunun aklını iyiden iyiye karıştırırlar! Yılanların gerisinde rhesus maymunu kafasına  benzer şekil de görünüyor olsa da,  daha fazla kurcalamayıp, “tüm bu çorbanın üzerinde bir de  kanatlı  savaş başlığı var” demek sureti ile bitireceğim bu işi.
...
Cephesindeki heykel ve armaların ne amaçla konduğu, ne anlatmak istediği belli olmayan bu tuhaf yapı sanırım İstanbul'un en ilginç ama en önemsenmeyen yapılarından. Önünden bir daha geçtiğinizde umarım bu defa daha dikkatli bakarsınız.


Hadi Hayırlı Bakışlar.
BvP

Edited By Miki, Batur
Fotoğraflar: nereden oldukları yazılmayanlar  BvP
 
..................

[1] Bilir bilmez dalga geçmeyelim. Kobrasal, mobrasal ! O özenli  kapı Mimar Nezih Eldem ve Heykeltıraş Şadi Çalık tarafından yapının 1975’deki genişletilme ve esaslı elden geçirişi  sırasında ekleniyor. Çevredeki herc-ü merc yüzünden pek dikkati çekmese de, yapının ilginç ve görkemli bir detayı.
 
Şadi Çalık kim mi ? Aman diyeyim… Galatasaray’da Yapı Kredi Binasının önündeki 50. Yıl Heykeli’ni, ODTÜ’deki muhteşem Atatürk Anıtı’nı yapan, yetenekli insanoğlu.

[2] Ağustos 2012’de cephesi yenileniyordu.
 
[3] Her türlü tasvirin, heykelin yasak olduğu bu coğrafyada Türk İnsanına –en azından-  19. yy’da heykelle süslenmiş  yapılar çok da garip gelmiyordu anlaşılan.  Örneğin Karaköy Meydanı’nın ucundaki Minerva Han’da aşağıya tükürecekmiş gibi bakan; tombul, çirkin çocuklar, boru üfleyenler gırla.  Yukarda Pera’da bu türden heykeller var. 
 
[4] Yazıyı yazarken internette Hiram Usta’nın heykeli dururken bir mescidi yıkmanın içerdiği ironiye takılmış ve hemen hemen aynı kelimelerle ifade eden  başkaları da olduğunu fark ettim. Bu hepten benzer bakış açısı beni şaşırttı.  İlginç ve özgün bir yazı. Okumakta fayda var.
 
[5] Bu bölümü kitaptan dümdüz alıntı edecekken, tesadüfen ilk sayfada “Eser”in tüm haklarının saklı olduğunu, Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamayacağını okudum. Yalçın bey kısmen de olsa alıntıya izin vermemiş. Şimdi durup dururken adamcağızın canını sıkmaya gerek yok. Yüz bin basmış, boru mu ?  Bastır parayı, al değerli “eser”i diyor.
Yine de, metni merak  ediyorsanız: MENDERES Aydın, AKYOL Taha. Demokrasiden Darbeye “Babam Adnan Menderes”. (s:112-113). Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.  İstanbul, Eylül 2011.
 
[6] Cıva Buharlı lamba patentini 1901’de Bay Peter CooperHewitt  Birleşik Devletler Patent Bürosu’ndan 682,692 numara ile alır.  Bu tür lambalar 1930’larda geliştirilip modern anlamda kullanıma girer. Yukarıdaki konuşmanın 1950’lerin ortalarında yapıldığını düşünürsek, arada yirmibeş-otuz yıl var! Ama matbaanın 272, günlük gazetenin 129, kağıt paranın 125,  asma köprünün 90, çelik sanayinin 83 yıl sonra gelmiş olduğunu düşünce... Eeh, fena da değil hakkaten !
 
[7] 20. Yüzyıl Türk mimarlığının gerçek ustalarından sayılan bu alçakgönüllü, son derece yetenekli, bilgili insanın maalesef 2005’de göçüp gittikten sonra da saygınlığında hiçbir şey yitirmemiş olduğunu hakkında yazılanlardan okuyup seviniyorum. Öğrencisi olmadan tanıdığım, tanımaktan gurur duyduğum nur içinde yatası bilge bir kişi.
 
[8] T.C. Ziraat Bankası Karaköy Şubesi Yenileme, Değiştirme ve Ek Bina İnşaatı. ARKİTEKT Cilt: 1975  Sayı: 1975-03 (359)  Sayfa: 100-103. 

[9] Genel olarak yapıyı, özellikle de cephedeki bezemeleri ve  heykelleri inceleyen; kurgusuna, çıkarımların tümüne katılamasam, anlam veremesem de, özellikle heykeller ve armalar için yararlı bir kaynak. Kısmen buradan yararlandım (örneğin Yrd. Doç. Dr. Ali Murat AKTEMUR ‘un “önemli bir temsilcisi” olarak gördüğü art nouveau üslubu ben yapıda göremiyor, hele Raimondo D’Aronco’nun floral/geometrik tarzını işin içine bir türlü katamıyorum). Ben olsam, “historisist hırslarla tasarlanmış eklektik bir yapı” der geçerdim.

Art Nouveau Üslubunun Önemli Bir Temsilcisi : Ziraat Bankası İstanbul Karaköy Şubesi Hizmet Binası.  Yrd. Doç. Dr. Ali Murat AKTEMUR

[10] Cezar, Mustafa. XIX. YÜZYIL BEYOĞLUSU. Ak Yayınları Kültür ve Sanat Kitapları:55 Yeni Dizi 9/1991. İstanbul 1991.  

Hiç yorum yok: