Yok, o tuvalet kağıtlarından bir tepe üzerinden bize seslenen bayandan bahsetmeyeceğim. Derdim şu “nihayet” kavuşmuş olduğumuz şeyle. Türkçe’yi sonradan öğrenmiş bir adam televizyonda akıllı uslu laflar ediyor. Telaffuzu boktan amma “müesses” demeyi falan biliyor kerata, ben de menfur bir zihin cinayetine kurban gitmiş hissediyorum. Bu kadın dergileri beni benden alıyor[1]. Hepsi tuğladan biraz hallice (genelde kapakta parlak gururla bahsedilen bir özellik, “özel bilmemne sayısı 476 sayfa!”) ve beş paraya satılıyor. Bu tür dergiciliğin olmazsa olmazları çok fazla değil sanki. Moda dergisi yayıncılığına soyunmayı düşünüyorsanız, size yardımcı olabilecek bir takım öneriler. Önerileri yapanın orta yaşlı, erkek ve asabi bir yedek parça ithalatçısı olmasından korkmayın. Nasıl olsa hepsi tekrar tekrar denenmiş, sonuç alınmış şeyler.
* Editörünüzü şöyle ismi zor telaffuz edilen geç yirmilerindeki kadınlardan seçin. Yüzüne bakılır da olmalı ki, ilk sayfalarda yazdığı saçmalıkların sol üst köşesine iliştirilen ufak fotoğrafı hoş dursun. Londra veya Milano’daki çok önemli meşguliyetini bu iş için bırakıp gelmiş olsa daha da iyi olur.
* Popüler bir canlıyla röportaj yapın. “O” size kendini anlatsın. “Hiçbir şeyin ist’i olamayacak kadar uzaktım ideolojilerden” veya “ağzımdan çıkan çoğu şarkı, aklıma hiç uğramıyor” falan desin. Doğal olarak çok akıllı olması gerekmiyor. Zaten siz de bu yazıyı “Journal of Isotope Research”[2] veya “Bulletin of Canadian Petroleum Geology” için hazırlamıyorsunuz. Ama, “Boğaziçi’nde politika öğrencisiyken, bir ülkenin ekonomisinin neredeyse her şeyini belirlediğini okuduğumda çok şaşırmıştım.” da demesin be birader!
Bu röportajların bir çeşidini de, işsiz güçsüz ama bol paralı (kim bilir ne zaman hangi dangalağı kafeslemiş, veya annesi kafeslemiş) karılarla[3] yapabilirsiniz. Hamfendiler yaşam, sanat, Amerikan Deniz Kuvvetlerinin 1960’larda kullandığı yüksek irtifa uçuş teçhizatı, yemek, seks bok püsür... akla gelebilecek her türlü konuda görüşleri ile aydınlatırken bir yandan da gardroblarını “açar”lar[4]. Yaşam kültürü konusunda bize uygun bulunan bu eğitim süreci yazılı olduğu kadar görseldir. Bir tür xanadu mahallesi eşrafıdırlar. Ucuza alınabilen hiç bir şey bulunmaz o evlerde. Haa vardır belki de, “Baton Rouge’de bir sokak karnavalı sırasında alınmış”tır. Ucuz olan şeylerin mutlaka hoş, sevimli bir hikayesi vardır. Bizlere “ulan ne ilginç, ne şey hayatı var bu orospuların, vay anam vay” dedirtmeniz temel hedeftir. Ama, bu tür dergilere para yatırarak zaten ne kadar dangalak olduğumuzu düşününce, pek de zor bir iş değil.
* Her ay değişik, akla hayale gelmeyecek bir konuyu işleyin. Mesela seks! Ocak sayınızda bunu mu işlediniz, biraz yaratıcı olun, mesela şubat sayınızda daha değişik bir konuya yer verin: mesela seks! Konuyu işlerken mutlaka halktan kişilere de söz hakkı tanıyın. Şöyle bir şablon oluşturun mesela: Önce konuyu küçücük aklınızla siz bir özetleyin, sonra da sözü edilen halktan kişiler deneyimlerini falan anlatsın. Adları “Berfunsude”, “Boğaç”, “Serviks” vs. olan bu eşhasın mesleği “Çok uluslu bir şirkette üst düzey yönetici”, “Stil Danışmanı”, “Art Direktör”, “Fitness Bilmemnesi”, “Tasarımcı”, “İletişim Uzmanı” elbette. Nasıl olsa Yüce Türk ulusunun tamamına yakın bir bölümü bu işlerde çalışıyor. Hem onlar zaten bizden biri. Yıllardır yatak maceralarını, fantezilerini, erken boşalma/boşalmama sorunlarını, uteruslarının geometrisini okuyup öğrenmedik mi bir tamam?
* Klişelerden ve diğerlerine benzemekten kaçının, o kadar kaçının ki, ürününüzün tümü kocaman büyük klişeye dönüşsün. Bu karmaşık süreci sağlayabilecek nitelikte metin yazarları alın işe. Ne kadar salak olurlarsa o kadar iyi. Sahilde yakılmış bir ateşin çevresinde sırıtan kadınların olduğu bir fotoğrafın altına “Emir Kustarica(!)nın[5] ‘Çingeneler Zamanı’ndan kopup gelen bir sahne gibiydi” yazabilsinler. Ya da, “Merve İldeniz, ilk dijital çekimi olduğunu fısıldıyor, Deniz Pulaş’a”. Bu çok mahrem itirafı da “Müesses” dergi yazarları sayesinde öğrendim.
* Damarlarında kan yerine sıvı halde gusto dolaşan insanların bolca bulunduğu partilerden, yenilen yemeklerden, onların okuduğu kitaplardan, ne dinlediklerinden, en son ne renk sıçmış olduklarından bolca söz edin. Bu mekanlar öyle biz ölümlülerin girebileceği yerler olmasın. “Modernist Park Avenue’de mimari şaheserlerden, Lever House’daki[6] Casa Lever’de” olsun mesela.“İsteseniz de rezervasyon yaptıramayacağınız” bu mekanda “VIP odada meraklı bakışlara” maruz kalsın derginizin Türkiye’deki çıkışının kutlayan nesneler. Toscana’daki bağlarda üretilen şaraplar, nar suyu ile marine edilmiş çiğ kılıç balığı ve “mamma mia dedirten” unsuz keklerin tadına varın siz de… Yapaylık ağızlarda mentol ferahlığı bıraksın. Birbirleriyle yarım yamalak ilişkili bir olgular, isimler, yerler ve stereotipler yumağı üfleyin kulaklara: “Karşımda öz güveni tam, deve tüyü rengi MaxMara pardesü giyen güzel bir kadın oturuyor. İki nedenle kızgın. Silmekten kızarmış burun delikleri ve beklediğinden az sütlü gelen Cafe Creme.”
Haydi, selametle,
Edited By Miki
Fotograflar; 1. İnternet
2. Lever House, N.Y., 2009, BvP.
[1] Esasen geçmişte daha fena alırdı, çünkü 80’lerin sonu ve 90’larda bu dergilerdeki mankenler gürbüz ve verimkar dururlardı. Nedense şimdilerde hemen hepsi kötü beslenmiş, saldırgan ve uyuşturucu pençesindeymişler gibi geliyor bana.
[2] Var böyle bir dergi. Uydurmuyorum.
[3] Porno endüstrisinde “Cougar” tesmiye edilenleri ile yapılanları da vardır. “Armatör Bilmem hangi pezevengin sayın eşleri” ile falan olur.
[4] Çoook uzun zaman önce bunlardan, ünlü bir sosyalist önderin kızı ile yapılanında, abla’nın “iç çamaşırı ve ayakkabı dışında Türkiye’den giyinmeye özen gösteriyorum”! dediğini gayet iyi hatırlıyorum. O zamanlar gençtim. Duvara çivi çakabilecek maharetteyim. Elime geçseydi o abla. Var ya…
[5] Binbir türlü ski sapı doğru yazıp, Adamcağızın adını niye böyle yanlış yazdınız bre ihvanlar? “Carine Ritfeld gibi isimlerin ayağından çıkarmadığı Azzedine Alaïa ipli stilettolar” da tek bir yanlış yok (hoş, bu isimlerin yanlış ya da doğru olup olmadıklarını tefrik edebilecek donanımda değilim ya, doğru gibi görüktü, neyse).
[6] İngiliz sabun şirketi Lever Brothers’ın 1951’de tamamlanan Amerika’daki yönetim merkezi. Bugün New York kentin koruma altındaki kültür değerlerinden biri. Tasarımcısı, Gordon Bunshaft. Hakkaten çok zarif ve güzel bina. Ama daha fenası da var… Yolun karşındaki Mies’in Seagram binası.
11 yorum:
Çok eğlendim Ahmet.Gözlemlerin süper. Seks konusunu ne zaman işliycen? :))
Aman, sen üstad önümüzdeyken, bizim ne haddimize! Yaz da biz okuyak kurban olduğum.
Tevazuya gerek yok benden iyi yazıyosun sen yaz ben okuyim :)
vög aldım aynen böle çıktı. KUSTUM yazdım 3560'a gönderdim.
Evet, Vööyg'de böyle sanki biraz değil mi ? Talim Terbiye Kurulu ilkokullarda okutsa ya, ders kitabı olarak. Hem müesses hem renkli.
çok güzel....
Vogue'a gerçekten Vög mü diyorlarmış? Herkes bunu konuşuyor. Vog diye biliyordum, kimse alınmasın.
Moda postnişini böyle buyuruyor. O, öyle münasip görmüş. Hem daha tesirli.
önümüzdeki dönemlerde dekorasyon dergileri ile ilgili de bir araştırma bekliyoruz. zira yurdum insanı ortalama 2,5 ayda bir ev yenilemektedir azizim.
Hahaha harika bir yazı tebrik ederim. Vöğk çok zorlama, ben de vog biliyorum.
Nalan çok teşekkür ederim. Yazılsa ne iyi olur hakkaten değil mi? 80 sonları ve 90'başlarındaki dekorasyon dergileri..."Türk Bankacılığın Genç Süper Starları ve Evleri ve Vatkalı Hamfendiler" Off, off çok iş var.
Yorum Gönder