Şehirlerarası yollarda yakıt alınabilecek yerler seksenlerde az miktarda bulunur ve adına “benzinlik” denirdi. Tanımı gereği; araçlara mazot veya benzin ikmaline yarar, çatlak beton zemin üzerinde en fazla iki, haydi bilemedin dört pompa ve alçak tavanlı, pis bir kulübecikten oluşan bu “tesis”ler artık yok. Ne alacaksan alır, yüreğin mangal gibi, yeterince korkusuz ve yol kenarına ferahça sıçıp işeyemeyecek kadar toy isen helaya seyirtirdin. Duvara sıçabilir mi insanoğlu? Yerçekimine karşı verilip, kazanılmış mücadeleyi ben bu helalarda gördüm.
Yeterince işlek bir yol üzerinde oluş, işletmecinin uyanık müteşebbisliği ve ilgili tarlalara yakınlık bir araya gelmiş ise haşlanmış mısır veya acur[1] satılırdı, o kadar.
Ne yollar, ne de benzin istasyonları eskisi gibi artık. Büyük, ciddi şirketlerin amblemini taşıyan yapı grupları kurulu yol kenarlarına. Kırmızı kenarlı devasa bir deniz kabuğu tuvaletlerinin temiz olduğunun veya buzdolabındaki içeceklerin soğukluğunun garantisi. Kasa önündeki tezgahlarda cikletler, bitki bazlı cinsi kudret hapları, biraz yukarılarda envai çeşit prezervatif, çeşitli sigaralar, şuh kadın şarkıcı CDleri, ucuz güneş gözlükleri. Her şey, ama her şey var. Temizce lokantalar dahil çoğunun alanı içinde. Ufak tefek tamirat ve bakım imkanları sunanları bile var. Değişik ve çeşitli fonksiyonlara sahip olmak, pazar rekabetinin kıyasıya olduğu (kimi yerlerde sözünü ettiğim alanlar beş yüzer metre arayla dizili çünkü) bu işin olmazsa olmazı. En büyük, en ışıltılı, en lüks görünümlü olanlar yollarda seyahat edenleri ışığa gelen pervaneler gibi çekiyor çünkü.
Servis alanlarının fonksiyonlarını çeşitlendirmeye yönelik çabalardan biri de mescit inşa etmek. Bu yapıların ne kadar artmış olduğunu yeni fark ettim. Genel olarak oldukça ufak ve servis alanının kurumsal kimliğinden bağımsız inşa ediliyorlar. Akhisar – Susurluk arasında bol miktarda ilginç örnek mevcut. Dikkatimi çeken bu iki mescit birbirlerinden gerek form gerek malzeme olarak ciddi biçimde farklı. Tasarım anlayışı ve yerleşim açısından da farklı özellikleri var. Ama bunun tümüyle bilinçli bir tercih olduğundan emin değilim.
Susurluk yakınları, birinci örnek: Yaklaşık 2.30 metre yüksekliği ve 25 metrekareyi geçmeyen oturma alanına sahip mescit, yoldan geçenlere hızlı bir şekilde fonksiyonunu anlatabilecek temel formlar içeriyor. Çoğu benzeri gibi servis alanına girişte, diğer ögelerden (ana bina, genel tuvaletler, pompa, sahası, vs.) nispeten uzağa inşa edilmiş. İşçiliği oldukça özensiz. Tuhaf, havuz kaplamasını andıran bej rengi mozaik ile kaplı. Yapıya ismini veren “Sadriye Hatun”un kimliğini henüz öğrenemedim. Benzin istasyonu mescitlerini isimlemek gözlediğim kadarıyla yaygın bir uygulama değil. Bu açıdan tekil bir örnek olabilir.
Yapıda bir camiyi oluşturan öğelerin hemen hepsi mevcut. Minare, külah ve külah altındaki, şerefeyi andıran geniş saçak… Tek dış ışıklandırma elemanı da bu saçağın üzerinde yer alıyor. Yapının su basmanı, klasik minarelerde mevcut “kaide” olarak düşünülebilir. Yayvan ve basık betonarme kubbe yaklaşık 5.00 metre çapında. Üzerindeki alem bulunuyor. Aynısı minarede de mevcut. Solda, giriş holünü oluşturan kütlenin yana uzatılmış dış duvarında abdest almak için bir adet musluk ve yalak var. Beyaz pvc doğramalı kapı ve pencereler de, ilginç bir şekilde kemerli değil. Oysa, benzer mescitler için yaygın bir form bu. Tipolojik benzerlikler saptamak mümkünse de diğerlerinden oldukça farklı, ilginç bir yapı.
Akhisar yakınları, ikinci örnek: Yukarıdaki örnek boyutlarındaki bu yapı, farklı önceliklerle biçimlenmişe benziyor. Sanırım ilk göze çarpan özellik, daha “modern” bir tasarım anlayışı. İşlevi çağrıştıracak basit formlar yerine (kubbe, minare vs.) düz, yalın bir geometrik form tercih edilmiş. Dörtgen piramit cami mimarlığında son otuz kırk yıldır gelenekselin karşısına konulan “modern” bir form[2]. Servis alanının temsil olduğu petrol dağıtım şirketinin (Petrol Ofisi) renkleri olan beyaz ve kırmızının özellikle kullanılmış olduğunu düşünüyorum. Çatı kaplaması için hemen yandaki bina ile aynı malzeme kullanılmış. Duvarlar, piramidi biçimlendiren betonarme strüktürden bağımsız, hafifçe kopuk. Açılı dış yüzeye eklenen kapı girişi ve mekanın ışık almasını sağlamak için yapılmış cambazlığa dikkat. Alem nedense bu örnekte de unutulmamış.
Bu defa mescit diğer kullanım alanlarının oldukça içinde, hatta onlara entegre de denebilir. Otopark ile yakıt dolum alanı arasındaki bölümde ve lokanta ile aynı girişi paylaşıyor.
İki yapının içine girmek veya yakından incelemek mümkün olmadı. Ne sıklıkla kullanıldıkları, kullanıcı profilleri, dizildikleri yol üzerinde özellikle tercih edilen bir tanesi olup olmadığını bilmemekle birlikte, bu konudaki araştırma hakkımı saklı tutuyorum!
Şehirlerarası benzin istasyonlarında yaygınlaşan bu öğenin son yıllarda rağbet gören “dinini doya doya yaşamak” söylemi ile ilişkisi veya basit bir pazarlama yöntemi olup olmadığı üzerinde kafa yormadım pek. Ama, galiba ikisinden de bir parça. Daha derin anlamlar aramak gerekmiyor. Konunun plastik yanı daha ilginç. Aslında, uyanık bir mimarlık öğrencisine epey zengin malzeme çıkar buralardan.
Haydi, selametle.
1.Hıyarın daha ilginç geometrik şekillerde olanı gibi görünse de, kavungillerden (Cucumis C. Melo). Ama epey tatsızı. Kelek Kırkağaç kavunu ile hıyar arası bir şey.
2.1970’de Vedat Dalokay’ın İslamabad’daki Kral Faysal Camii başlangıç kabul edilebilir.
Edited By Miki,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder