“Kamu” denen, ve bizlerin sürekli didiştiği, rahatımızı ve muhtelif haklarımızı -kısaca yeryüzündeki yerimizi- ona karşı sürekli korumak zorunda olduğumuz, yeri geldiğinde adice kazıklar atmaktan çekinmediğimiz bu düşsel canlının esas varlık nedeninin bireyin yaşamını kolaylaştırmak, zenginleştirmek olduğu sezgisi sağlıklı bir Türk vatandaşı olarak bende bir takım travmalara neden oldu. Belediye, yerel yönetim,hükümet ne derseniz deyin, nasıl olur da, toplumun yararına bu kadar işlevsel, güzel, gurur duyulabilecek açık ve kapalı kamusal alanlar yapabilir ? Allahın koskoca New York’unda yüzyıl içinde bir tane şöyle akıllı uslu fen memuru, imar müdürü, kadastro şefi çıkmamış. Hadi onlar yok, tamam. Peki; simit, sosis, dondurma satıcılarını tek tip kıyafet ve satış şeyi ile bezeyecek bir tane eşcinsel modacıları da mı yok? Yok işte temeline tükürdüğüm kentinde…
Sözgelimi, oturup kentin göbeğine kocaman kütüphane yapıyorlar. Üstelik, “Halk Kütüphanesi”… Aslında “Lenox” ve “Astor” nam kalburüstü iki adet zaten varken[1]. Fakat ne fayda ki, bu taşaklı iki kütüphane de daha çok araştırmacılar ya da bibliomanlar için. Anlaşılan bu sorun çok paralı başka bir New York’lunun da zihnini kemirmiş, tatlı uykudan can havliyle fırlatmış ki, o da cebinden bağımsız ve halk tarafından kullanılacak bir kütüphane için ikinoktadörtmilyon dolar çıkarınca Lenox ve Astor[2] kütüphanelerini de içine alacak yeni “halk”[3] kütüphanesi yapımına başlanıyor. Bin dokuz yüz iki yılında oluyor bu iş. Mart 1911’de Başkan Howard Taft tarafından açılana dek, zamanın parasıyla yirmi dokuz milyon dolar daha harcıyorlar utanmadan. (Haa, 1902’de Türkiye’de de inanılmaz şeyler oluyor, Şair Nazım Hikmet Ran doğuyor mesela).
Hala insanların büyük bir keyifle kullandığı bu yapının girişindeki merdivenlere oturmak suretiyle sevgilini öpüp koklayabilirsin, çeşitli koleksiyonlarından[4] hayasızca yararlanabilirsin, basitçe kitap okuyabilirsin ya da benim gibi koridorlarında sürter, giriş holünde şallak mallak ve ağlamaklı kala kalırsın! Hele, tüm bu olan bitenin devlet güdümü, parası, zartı zurtu ile olmayıp, yerel yönetim ve hayırsever çook zengin vatandaşlar tarafından kotarıldığını, yaşatıldığını biliyorsan kendini daha da berbat hissedersin.
Hala insanların büyük bir keyifle kullandığı bu yapının girişindeki merdivenlere oturmak suretiyle sevgilini öpüp koklayabilirsin, çeşitli koleksiyonlarından[4] hayasızca yararlanabilirsin, basitçe kitap okuyabilirsin ya da benim gibi koridorlarında sürter, giriş holünde şallak mallak ve ağlamaklı kala kalırsın! Hele, tüm bu olan bitenin devlet güdümü, parası, zartı zurtu ile olmayıp, yerel yönetim ve hayırsever çook zengin vatandaşlar tarafından kotarıldığını, yaşatıldığını biliyorsan kendini daha da berbat hissedersin.
Kurulduğu, inşa edildiği günden bu güne dek yapının orasına burasına saçma ekler yapılmamış olması, nebleyim, mesela doğramalarının değiştirilip alüminyuma falan çevrilmemiş olması da garip tabii. Oysa, Uygarlıklar beşiği İstanbul’umun Haydarpaşa garındaki gibi, büyük kubbeli ana holün alüminyum iskeletli plastik bir asma tavanla (galiba açık pembe veya krem rengiydi. Gözlerim doluyor, dikkatle bakamıyorum böyle şeylere) ortadan bölmeliydiler. Bir başka gariplik de; hiçbir hükümetin, yerel yönetimin aklına 1911’den beri “Ey ihvanlar: şurayı satsak da, bir alışveriş merkezi otel, konge bilmemnesi yapsalar” demek gelmemiş olması elbette.
Tuhaf millet bu Amerikalılar vesselam.
Edited By Miki (İlk fotograf Miki'nin)
Edited By Miki (İlk fotograf Miki'nin)
[1] Yaşadığı çağda Amerika’daki en zengin kişi olan John Jacob Astor, 1848 de öldüğünde, vasiyeti üzerine servetinden 400.000 doları yaşadığı kente bir kütüphane yapılması için ayrılıyor!
[2] Girişin iki yanını süsleyen, binanın girişi için özel olarak yontulmuş güzel arslan heykellerinin adları o yüzden Astor ve Lenox !
[3] “Halk Otobüsü”, “Halk Pazarı”, “Manav Reyonunda Halk Günü” falan gibi osuruk işler çağrışımı yapmasın sizde, bu “New York Halk Kütüphanesi” lafı. Amman ha !
[4] Mesela, ilgili (ve zengin tabii) bir zat tarafından toplanılarak, müzeye armağan edilen Shelley el yazmaları; döneme ait rahat koltuklar, kitap dolapları ile bezeli ufak bir salonda haftanın belli günlerinde, bu konuda meraktan kıvrananların ilgisine sunulmuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder