Emsallerine faiktir

Haziran 02, 2009

Amerika'dan Öteye Köy Var Mı ?

Galiba var. Adına da New York demişler sanki...
Yılın bahardan yaza döndüğü günlerden birinde on gün süreyle Karımın dostlarından birinin evine kapılanmaya gittik yine! Tuhaf bir insan benim şu benim Karım. Şahsımı dehşete düşüren pek çok inanılmaz yeteneğinin yanı sıra, Yeryüzünün muhtelif yerlerinde – ama özellikle gidilesi, görülesi yerlerinde - çalışan, didinen işleri başlarından aşkın ve küçücük evlerde oturan çok iyi insanları, gidip evlerinde bir süre geçirmemiz için ikna etmek gibi bir yeteneği de var! Bu evlerinde kaldığımız dostların evleri küçük dedimse; yürekleri geniş ve aydınlık haa. Sadece ona değil benim gibi bir canlıya da on gün katlandılar. Genellikle abartmayı, uydurmayı seviyorum, doğru. Ama bu defa yalan yok. Ev o kadar küçük ki, tuvalette lavabo yok. Sıçarken bir şey okuyamamanın acısını bilir misin ey İnsanoğlu… Karşıdaki duvar yüzüne o kadar yakın ki, dergi okumak imkanı yok, gazetenin sayfalarını açmak imkansız, illa “yok hayır okumam aydınlanmam lazım” diyorsan, okuyacağın yeri cep telefonu boyutlarında katlayıp öyle giriyorsun mabede. Ama, ev sahiplerimizin mangallar yürek, yürekler derya… Kaldığımız süre boyunca iki şey içimi dağladı durdu. Biri; tuvalette okuduğum kitabın sayfalarını rahatça çevirememek. Diğeri de, bu yüce gönüllü insanların iyiliğinin, konukseverliğinin, adamlığının hakkını nasıl vereceğim şeyi.
Kaldığımız yer Brooklyn’de bir İtalyan Mahallesi. Atlet ve altın kolye ile bezeli, bol tüylü orta yaşlı erkeklerin açılır kapanır (kıçı güzel terletsin diye oturulan ve sırt dayanan yüzeyleri naylon olur hep. Bildin mi?) bahçe koltuklarında gelen geçene baktıkları sakin, sürekli uykuda bir semt. Çok uzun zaman önce ölmüş ama öldüğü nedense fark edilmemiş teyzelerin ne bok sattığını hiçbir zaman anlayamadığın, köhne dükkanları olan yerlerden.
Evin hemen yanı başında muhtemelen mahalle sakinlerinin devam ettiği bir bar var. Barın kapısı önünde dikilip sigara içmek gerekiyor. Aptal ya, bu Amerikalılar. Nedense kapalı yerlerde tütün içmeyi yasaklamışlar! Özgürlüklerin beşiği bu ülkede sokakta elinde içki şişesi/kadehi ile de sürtemediğinden, alkol içerde, nikotin dışarıda bir hengamedir gidiyor. (Haa bu arada, kaldığımız evde de tütün içmek yasak-dı! Mülkün sahibi olacak kaltak, mukaveleye böyle bir madde koydurmuş. Ev sahiplerimizin de kurallara uymak gibi rahatsız edici bir şeyleri var. Anlayamadım bi türlü) Mahallenin içindeki bu barın küçücük bahçesinde hafta sonları çook geç saatle kadar insanlar vakit geçiriyor. Duyduğun şey sadece insanların neşesi, konuşmaları. Şöyle gürültülü bir müzik, bağırış çağrış, isterik kahkahalar atmak kimsenin aklına gelmiyor. Dedim ya, çok akıllı değil buranın insanı…
İlk günün sersemliğinden kurtulup, devrisi sabah iş Manhattan’ı keşfe geldi. İstanbul’u büyük kent sanan birinin el değmemiş hıyarlığı ile, buranın da şehir olduğunu sanıyorum hala. (Düşün ey insan evladı, yaş kırkaltı hala acaib-i aleme yelken açma peşindeyiz) Denizleri , gökleri ve karaları ve binlerce alemi yaratan Yüce Rabbimin başka neler yaratmış olacağı düşüncesi aklıma gelmiyor.
East River isimli verilmiş nehrin altından geçerekten Manhattan’a varan metrodan yeryüzüne çıkınca ben de ossat bir yürek pırlanması peydah oldu. Say ki, öldük de başka bir aleme açtık gözleri. Bu ürkütücü büyüklükte, gürültüde ve kokudaki kent şimdiye kadar gördüğüm hiçbir şeye benzemeyen bir heyüla. Anlatılır bir bok değil çok afedersiniz. Ama anlatacağız çaresiz.




Edited By Miki (Birinci ve beşinci dışında tüm fotograflar Miki'nin)


Hiç yorum yok: