Emsallerine faiktir

Nisan 10, 2011

Yapılar


Sümerbank Genel Müdürlüğü -
 Martin  Elsaessler 1938
  Emek İşhanı - Orhan Bolak 1955,
Ankara
Bunker, Bolayır 1940'lar
 Büyük Efes Oteli, İzmir
Paul Bonatz- Fatin Uran 1964
Yenileme 1989. İç Avlu,
Seramik Pano Atilla Atilla Galatalı
Yapımı Devam Eden Cami,
Demirci Köyü, İstanbul
Büro Yapısı
 Hannover, Almanya
Sinagog, Sardeis
Viyadük Ayağı, Ataşehir,
İstanbul
İsmet Paşa Kız Enstitüsü,
Enst  A. Egli  1930
 Devşirme Malzeme
Kullanılmış Yapı, 1940'lar
Balkon Dizisi,
Denizcilik Bankası Yapısı,
İstanbul
Sıklıkla, parçası oldukları kenti değil ama yapıları, onların tekil parçalarını seviyorum. Daha genişçe söylemeli; her zaman tümünü sevmesem de, tümü her zaman ilgimi çekiyor! Bir yapı ve onu oluşturan detay kümesi sonsuz zaman dilimlerinde benzersiz ve bağımsız devinime sahip. Böyle bakıldığında yapılar canlı mı?
Evet. Hareketsiz durup yapının belli bir bölümüne bakın, sonra gözlerinizi kapayıp bir daha bakın… Aynı mı göründü? Önündeki insan hafifçe kıpırdamıştır, çatısına konan kuş belli bir yere sıçar, güneşin yeri aynı değildir. Gökyüzündeki bulutlar farklı bir konumdadır. Geçen anlık süre içerisinde bile geri dönülmez biçimde yıpranmıştır. Kısaca, gözlenen her an diğerinden farklıdır. Yapılara ilişkin anlık hafızanın bu zenginliği belki hoşuma giden. Her türden yapıyı görmek, anlamaya ve hakkında bir şeyler öğrenmeye, anlamaya çalışmak doyurucu, zengin bir eylem. Ama mimar olmayan biri için her zaman çok kolay değil. [1]

Mimarlık eğitimi içinde hacimlerin ve özel olarak yapıların nasıl okunmaları gerektiğine ilişkin kuramlar geniş yer tutuyor. Öğrencilerin ve meslekten olanların bir tür refleks oluşturmaları bekleniyor. Çoğunlukla oluşuyor da. Ama o çok değişkenli ve karmaşık nesnelerin dilinden anlama ve anlatma çabası -çoğu zaman- kendi içinde bile anlaşılması zor bir retorik ve literatür üretiyor.[2]

Bu sıkıntının nispeten aşılabildiği yayın gruplarından biri, tuhaf görünse de, ilgili meslek Odaları tarafından üretilmiş, derli toplu kent rehberleri. Mimar olmayan, ama konuya ilgi duyanların işine yarabilecek malzeme ipe sapa gelir şekilde anlatılıyor.[3]
Mimarlık temeli olmayan canlı grupları için yapılar hakkında bir şeyler öğrenme, anlama isteği ise zorlu bataklar demek… Yazılanları kavrayabilmek için gereken/ya da gerekmeyen o apayrı entelektüel jargonu anlayacak şekilde eğitilmemişsindir. Soyut kavramsal tartışmalar, tuhaf ve fiyakalı planlar, kesitler ilgilendirmez seni. Sorular çok basittir: “Bu hacmi-yapıyı-detayı böylesine ilginç kılan ne?”, “ne anlatıyor?”, “neden böyle yapılmış?”. Yorumlar da öyle: “Çatısı ve/veya cephesi ne güzel!” Bunda bence yanlış bir şey yok. Cumhuriyetin ilk yıllarına dair mimarlık eğitiminden bahsedilirken, eleştirel bir tavırla Güzel Sanatlar Akademisi’nde Proje derslerine giren Mimar Mongeri’nin “planları değil, evvela fasadları (cepheleri) görelim kuzum” [4] demesinden bahsedilir sıkça. Bay Mongeri’nin çok akılsız olduğunu düşünmüyorum artık.

Son söz:
Doğru, mimarlık, özel olarak yapılar hakkında ilginç, kavranabilir ve zekice yazmak zor bir iş. Hem de pek zor. Bunu ustalıkla başaran Muhterem - hem insan hem mimar- kişilerden biri de, Gürhan Tümer. [5] Mesela, “Mea Architectura, Mea Culpa” adlı kitabını edinip okumakta yoğun yarar var.









BvP.

Edited By Miki


Devşirme Malzeme Kullanılmış BinaFotoğrafı BvP Arşiv.

Diğer Fotoğraflar: BvP



[1] Buradaki “biri”nin, konuya normalin ötesinde ilgi duyan bir eleman olduğunu varsayıyoruz elbette.

[2] Eh, anlaşılabilir bir durum aslında. Yapıyı tasarlayan, üreten, sahiplenen ve çevresinde bulunanların bireylerin her birinin, üstelik sürekli değişen algılarını ortak bir dil ve anlam çerçevesine oturtmanın güçlüğü açık. Hem, tasarımcı dışındakilerin (basitçe söyleyeyim: zihninden çıkaran dışındaki herkesin) yorumları ne kadar nesnel olabilir? Bazen bu kabullerin (yorumların) ortak bir yargıdan çok sorgulanmadan tekrarına, giderek mitoslaşmaya dönüşüyor galiba. Oysa, bir yapı veya ondan artakalanlar ile karşılaşan en sıradan insanın bile gördüklerine bağlı olarak söyleyecek şeyleri var.

[3] “Kent Rehberi” derken, yapı kataloglarından bahsediyorum. Bunlar bir kentin yapı stoğunu mimarlık akımlarına, yapılış dönemlerine göre irdeleyen, size bir kentte nelerin dikkate değer olduğunun tüyolarını veren ya da, dikkatinizi çeken yapılar hakkında bilgiye bir parça karıştırarak ulaşabileceğiniz zeka ürünleri. Bildiğim kadarıyla şimdilik İstanbul Büyük Kent Mimarlar Odası ve İzmir Mimarlar Odası tarafından hazırlanıp basılmış iki kent mimarlık rehberi var. (Bilin bakalım hangi oda hangi kenti ele alıyor?) İkisi de iyi hazırlanmış, işe yarar kitaplar.

- Güner, Deniz (ed). İzmir Mimarlık Rehberi 2005. Mimarlar Odası İzmir Şubesi, 2005.

- Batur, Afife (ed). İstanbul Mimarlık Rehberi, 4 Cilt., Mimarlar Odası İstanbul Büyük Kent Şubesi, 2006

Son derece ilginç olabilecekken, Ankara için nedense yok. (Ya da, ben bilmiyorum). Arkeolojik yapı grupları içinse her zaman daha bol ve kapsamlı malzeme bulmak olası.

[4] Ünsal, Behçet. “Mimarlığımız 1923-1950” içinde, s.35. Mimarlık. Sayı 2, Şubat 1973.

[5] Profesör Gürhan Tümer İzmir’de doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden 1970 yılında mezun oldu. 1971 yılında İzmir’de Ege Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi’nde asistan olarak göreve başladı. Aynı yıl, Fransız Hükümeti’nin verdiği bir bursla, 1 yıl süreyle, Paris’te, Vincennes Üniversitesi’nde doktora dersleri aldı. Doktorasını İzmir’de, Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde tamamladı. Halen, Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nde öğretim Üyesi.

“Mimarlığın Özü ve Sözü”, “İnsan Mekan İlişkileri ve Kafka”, “Bir Başka Mimarlık”, “Aynalı Binalar, Nöbetçi Mimarlar”, “Ve Mimarlık” kitaplarından bazıları. Çeşitli tasarım, edebiyat ve mimarlık dergilerinde yayınlanmış sayısız makaleleri, incelemeleri ve denemeleri var. Çok dolu, çok alçakgönüllü, çok muhterem, öğrencisi olunmaktan çooook gurur duyulacak bir zat.

- Tümer, Gürhan. Mea Architectura, Mea Culpa. Mimarlar Odası Genel Merkezi Ankara, Mart 2006.

Hiç yorum yok: