Emsallerine faiktir

Mart 30, 2010

Çağlayan Yayınevi, Yeni Dünyalarda

Kainat Fatihi, Çıldıran Dünya, Feza Canavarları... Bunlar Çağlayan Yayınevi tarafından 1950 ortalarında basılmış “Yeni Dünyalarda” serisi bilim kurgu kitaplarından bazıları. On beş günde bir yayınlanan kitapların içindeki künyede Yayınevi adına sahibi Ertem Eğilmez görünüyor. Bilim kurgu romanları dışında başka kitaplar da basıyorlar. Aralarında Yaşar Kemal’in İnce Memed’i de var.
Büyük sayılarda basılan bu ufak boy kitapların kapakları çok güzel. Zamanında ben de bilim kurgu serisinden bulabildiklerimi toplamıştım. Ne yazık ki tümü yok. Yayınevi 1955’de kapanmış. Elimdeki 7 mart 1955 tarihli 9. Sayıdan sonra bir tane daha çıkıyor. Nedense kitapların hiç birinin yazarı belli değil. Çevirenin adını vermeyi yeterli görmüşler. Bunlardan “A.Kahraman”ın, Kahraman Bapçum olduğu yazılıyor ama, doğruluğundan emin olduğum bir bilgi değil. [1]
 
     Sayı 3. Feza Canavarları, Çev. Necati Kanatsız, 7 Aralık 1954.
     Sayı 4. Kainat Fatihi, Çev. Necati Kanatsız, 21 Aralık 1954. [2]
     Sayı 5. İntikam Roketi, Çev. A. Kahraman , 7 Ocak 1955.
     Sayı 6. Boşluk Korsanları, Çev. A. Kahraman, 21 Ocak 1955.
     Sayı 8. Mazisiz Adam, Çev. A Kahraman, 23 Şubat 1955.
     Sayı 9. Çıldıran Dünya, Çev. A. Kahraman, 7 Mart 1955.

Soğuk savaş döneminde yazılmış olan bu şeylerin büyük bölümünün aslında telif eserler olmadığı, Kemal Tahir’in takma isimle yazdığı Mike Hammer romanları türünden oldukları kanısı uyanıyor bende. Kullanılan uslup öylesine özgün ki, telif bile olsalar; çevirenin metnin ana hatlarına kabaca uyduğu, kalanında da, epey “figür gösterdiği” kesin. [3]

-Ayağıma kadar gelmiş piliç gibi karıyı, boş gönderecek kadar enayi değilim ya!. Hem de ne müşkülatla getirttim onu buraya. Maamafih bir kere kafama koydum mu kurtulamazdı ya… Nasıl çaktı karı, o tüysüz oğlanlarda iş olmadığını… Nasıl döndü dolaştı bana geldi… Ama ilkten beğenmemişti kaltak beni. İşte böyle dönüp dolaşıp gene bana gelirsin ama, Buka’nın elinden dişi sinek bile kurtulamaz be!.. (Boşluk korsanları s. 96)
Veya,
Kit, sıcak, kısık, titrek ve şehvet dolu bir sesle:
- Cim, sevgilim… Al beni, diye inledi…
Sert ve körpe vücudunun kor gibi hazinelerini sevgilisine bıraktı. (Boşluk korsanları s. 81)
Kahramanlarımız “Beşeriyetin mazisinde ve istikbalinde bir insana verilmiş ve verilecek en korkunç vazife”lere koşarken, mütemadiyen ve takır takır cinsi münasebette bulunmayı da ihmal etmiyorlar.
Yazar veya çevirmiş gibi yapanların bir cinliği de, kelime ve isim oyunları! Bazı kelimeler, kişi isimleri tersten okunduklarında, ağızda orta okul talebesi sululuğu tadı bırakıyor!
Birkaç Örnek:
…Bu mükaleme Generalin merakını büsbütün artırmıştı. Az sonra bayan LAMOD’un kendisine nasıl muamele edeceğini düşünerek, genç kadına sokuldu ve onu dansa davet etti. (Boşluk korsanları s. 89) Genç kadının adını tersten okuyunuz çok rica ederim!

…Şimdi sen doğruca on dördüncü doka gidersin,Çelenk gemisi ROKAMA’yı bulursun. Parola: Kaptan Rokama’yı bekliyorlar…. (Boşluk Korsanları s.100)

İntikam Roketi’nde kahramanımız Albay Klark Sulivan uçan dairelerine binip gittiği Kudretli Emami Krallığı hükümdarının sayın eşleri kraliçe Amaşa ile halvet olacakken Kraliçe’nin ona içirdiği “esasen muhtaç olmadığı” kızıştırıcı içki bütün hislerini kamçılar, “asabını sertleştirir”. Aslında bizim Klark’ın katresine ihtiyacının olmadığı içkinin adı KARAY’dır. Ama biçare kraliçe ne bilsin? Uzun boynunu şımarık bir hareketle yana büker, ve:
“-Ne bilirdim senin bu kadar kuvvetli bir erkek olduğunu? Bizimkiler Karay’sız edemezler” (İntikam Roketi s. 67)
der.
(Bizim burada da  Karay’sız edilemiyor demek geldi içimden. Ama ciddi bir şeyler yazıyoruz burda).

Görüleceği gibi, metinler matah malzeme olmamakla beraber kapaklar üzerinde epey durulmaya değer. Soğuk savaş korkuları ile şekillenmiş 50’lerin gelecek algısı bazen örtük, bazen de apaçık bir erotizmle sunuluyor okuyucu ve/veya bakıcıya. Arka kapaklarda da serinin bir sonraki kitabının adı yine bir illüstrasyonla veriliyor ama, yeni kitap her zaman başka bir kapakla çıkmış. Erotizm bu işte yeni ve ilk defa kullanılan bir motif değil. Bilimkurgunun içinde hep bir parça var. İnsanlara fezanın vıcır vıcır azgın karılarla dolu olması fikri nedense hep çok cazip geliyor (bu hala geçerli değil mi? Görmüş olduğunuz bilim kurgu filmleri bir gözünüzün önünden geçirin).

Dünyada tüm şiddeti ile süren soğuk savaş ve hasımları mekan ve zaman kaymaları olsa bile kolayca yerli yerine oturuyor. Ahtapotu andıran kızıl ! Bir heyulaya karşı Uzay istasyonlarını kahramanca savunan insanlar, İsimleri Orta Asyalıları andıran Despot Sömürge İmparatorlukları, Koloniler… [4] "Yeryüzünde maalesef tehlikeli bir durum arz edecek kadar kuvvetlenen fesat ideolojiler…” Bu motifler sıradan bilim kurgunun ötesinde ciddi propaganda öğeleri de içeriyor. Amerikan tarzı yaşamın ne pahasına olursa olsun yerde, havada, denizde hatta uzayda korunacağını anlıyor ve emin oluyoruz.
Uzay araçlarına bakalım: Mazisiz Adam’ın arka kapağında, formu İkinci Dünya Savaşında Almanlar tarafında geliştirilen V2 roketine çok benzer bir araç var.
 Tek motorlu, düz uçuşta denge sağlayan kanatçıkların üzerinde kalkış yapan ve inen aracın önündeki insanlar göz önüne alındığında boyu 75 metre civarında. Atasından yaklaşık beş kat daha büyük. Seyyareler arası seyyahat için biraz daha bol tutmuşlar malzemeyi. V2’lerin beyaz gövdelerinin uçuş sırasında optik izlemeyi kolaylaştırmak üzere boyanması gibi, o da boyanmış. O dönemde çok kullanılan bu formun bir benzeri Çıldıran Dünya’nın kapağında da görüyoruz.

 Fonunda mahzun, mehlul bakışlı bi hamfendi -elindeki mendile dikkat isterim- bulunan cihaz daha bir “mütekamil”. Bu modelde roketin denge kanatçıkları epey saçma sapan olmakla beraber, en azından uçları geniş bir oturma yüzeyi ve gemiye rahat giriş çıkış olanakları sunuyor. (Anlaşıldığına göre ilk tasarımda bu problem çözümsüz duruyordu. Araca fırlatmadan önce kuleyle falan çıkmak mümkün de, seyyareye inişte ne olacak? Sarkıtılan bir ip merdiven 1955 için bile salakça). Aslında, bunlar uzayda tümüyle gereksiz. Roket itişini yönlendirebilecek hareketli yüzeyler ve denge kanatçıkları ancak atmosferik ortamda işe yarabilecek öğeler.
Herhangi bir cismin boşlukta eksenel hareketleri ve yönlendirilmesi ancak o cisme uygulanabilecek itme kuvvetleri ile mümkün. Başka bir deyişle: hassas yön değişiklikleri için yardımcı yönlendirme roketleri (thruster) kullanılması gerekli.
 Dikine iniş kalkış yapabilen hava araçları konsepti 1950’lerde bir süre denenmiş. Hatta bazı prototiplerin iniş kalkış ve uçuş denemeleri yapılıyor. Ancak, özellikle kontrollü inişin (araç geri geri inmek zorunda) bilgisayarların henüz yeterince geliştirilemediği bu dönemde inanılmaz maharetler gerektirmesi yüzünden terk ediliyor.
Başka bir nokta da, roketlerin hep tek kademeli olarak düşünülmüş olması. Uzay yolculuğu fikrinin gelişmeye başladığı bu erken dönemde kısa bir süre popüler olan fikir çözülmesi hemen hemen olanaksız sorunlar[5] yüzünden kısa sürede terk edilmişti.
Ama,1950’ler ve 60’ların başlarına kadar bilimkurgu yazar ve çizerleri bu fikri kullanmaya devam ettiler. Çok dehşetli örnekleri var.

Diğer ilginç nokta giysiler: Mazisiz Adam ve Çıldıran Dünya’nın kapağındaki uzay giysileri 1930’ların Flash Gordon temaları içeren ve kendi aralarında da ortak özellikler taşıyan tasarımlar. Her iki giysi de kabarcık biçimli şeffaf başlıklarla tamamlanıyor. Belki de, gelecek ön görüsünün en anlam kazandığı öğe. Apollo programı sırasında kalkış ateşlemesinden, yörüngeye oturana kadar, mürettebatın emniyeti için benzerleri kullanılmış. Fakat öngörü burada bitiyor.
Konçları tüylü botlar, pelerin, birinde kısa kollu diğerinde uzun kollu, elleri açıkta bırakan  giysiler Mazisiz Adam’da pelerin ve göğüsteki amblemle renkli bir soytarılığa dönüşüyor. Her iki “Feza Adamı”nın da, bel kemerlerindeki silah benzeri aygıtlar fezada seyahatin pek öyle şakaya gelir bir iş olmadığını sezdiriyor bize.         
İntikam Roketi’nin kapağındaki beyefendi Robin Hood tarzı giyinmiş, en azından şu aşamada fezayla pek ilgili gibi görünmüyor. Başka heyecanlara yelken açmış. Boynundan yakalamış olduğu kadına gelince; O daha detaylı bir bakışı hak ediyor sanki: Uzun yeşil saçlarının beline kadar indiğini görüyoruz. İnce ve biçimli parmakları, uzun kırmızı boyalı tırnakları ve diri büyük göğüsleri ile Fezada erkek adına ne varsa çiğ çiğ yiyebilecekmiş gibi görünüyor. Boynundan sarkan mor pelerin (tül olduğuna kuvvetle inanmaktayım) ve elbisesi fazla bir yerini örtmüyor, zaten bu hiçbirimizin isteyebileceği bir şey değil. Yeşil saçlı afet romandaki Emami Kraliçesi Amaşa’yı andırıyor. Bu açıdan, İntikam Roketi’nin kapağı diğerleri içinde konu ile direkt ilgili bir örnek.

Sanırım en ilginç giysi Boşluk Korsanları’nın kapağındaki. 1950’lerde geliştirilen ve yüksek irtifada uçan pilotların kullandığı MC-2 giysisi bu.[6] Pilot elinde yine o yıllarda kullanılan, kafatasını yanaklarla beraber korumaya yönelik MA-1 başlığı tutuyor. Başlığın önünde Amerikan Hava Kuvvetleri’nin 1950’lerde kullandığı kokart var. Paraşüt kayışları, hava hortumunun yeri gibi detaylar gerçeğe çok uygun. Giysinin militer vurgusunu güçlendirme amaçlı apoletler ve pirinç düğmeler eklenmiş. Özellikle boyun apoletlerinin dönemin Amerikan Üniformalarına ters olması nedeniyle, sanki Çağlayan Yayınevi’nin basımında burada eklenmiş gibi geliyor bana. Ama yanlış da olabilir tabii.
Özetle, Bilim Kurgu edebiyatının seçkin örneği olmamalarına rağmen, Türkiye’deki bilim Kurgunun bu ilk örnekleri dönemsel okumaya uygun yapıları veya hiç olmazsa, “kitch” özellikleri yüzünden üzerinde dikkatle durulmayı hak ediyor.

İnsanlar Kudurmuş gibi birbirlerine saldırırken, beşeriyeti bu afetten kurtarmanız temennilerimle….
BvP

Edited By Miki

------------------------------
[1] Zaman zaman internet açık artırma sitelerinde rastlıyorum bu romanlara. Ürününün tanıtımında verilen bir bilgi bu. Ne kadar gerçek bilmiyorum. Öyle saçma sapan şeyler yumurtlanıyor ki bazen o tanıtımlarda.
detaylı bir özet verilmiş.
[3] Türkiye’de Bilim Kurgu konusunda kendisi ile 2004 yılında röportaj yapılan zat serinin bazılarının yazar ve orijinal adlarını sayıyor. Bilim Kurgu edebiyatı bilgim olan bir konu değil. Ama, pek güvenilir gelmedi bana. Çünkü, kitapların tam listesi gibi basit bir bilgide bile yanlışlıklar var.
Sayı 1. Merihten Saldıranlar “The Puppet Masters”. Yazar adı belirtilmemiş.
Sayı 2. Seyyareler Çarpışıyor ”The King of the Stars” - Edmond Hamilton.
Sayı 3. İntikam Roketi Orijinal ad ve Yazar Belirtilmemiş, . (3. Sayı Feza Canavarları olmalı).
Sayı 4. Kainat Fatihi “The Currents of Space” – Isaac Asimov.
Sayı 5. Feza Canavarları “ The Voyage of Space Baegle” – A.E. von Vogt. (5. Sayı İntikam Roketi olmalı).
Sayı 6. Mavi Ölüm, Orijinal ad belirtilmemiş – Isaac Asimov. (6. Sayı Boşluk Korsanları olmalı).
Sayı 7. Boşluk Korsanları, Orijinal ad verilmemiş- Murray Leinster.
Sayı 8. Mazisiz Adam "The Sun Smasher" - Edmond Hamilton.
Sayı 9. Çıldıran Dünya, Orijinal ad belirtilmemiş- Leigh Brackett
Sayı 10. Hücum "What Mad Universe" - Frederick Brown

[4] Amerikan Dış politikasını biçimlendirenlerin 2. Dünya Savaşı sonunda güçlü bir şekilde seslendirdiği Anti Kolonializm gerçekten inandıkları bir olguydu. Komünist Bloğa duyulan güvensizlik ve “Domino Teorisi” salaklığı, sonunda Fransızların eski sömürgesi Viet-Nam’dan  Dien Bien Phu'da ki savaşın ardından1954’de siktir edilmelerini iyi okuyamayıp, deniz aşırı –tam manasıyla Kolonial- bir savaşı devralmalarına neden olur. Konu ile ilgili, basit ama ipe sapa gelir bir özet için: Major Problems in American Foreign Relations, Volume II: Since 1914. Bakılabilir.
[5] En önemli sorun, fırlatılacak tek parça aracın yolculuğun her aşamasında taşınacak olması. Kısa sürede; gerekmeyen ünitelerin görevleri bittiği zaman terk edilmesinin ve aracın, hedeflendiği uzay cisminin yörüngesinden iniş yapmasının özellikle yakıt tüketimi açısından en uygunu olduğu anlaşıldı. Tabii yörünge mekaniği ve astro navigasyon sorunları çözüldükten sonra.

[6] Bundan değil ama bir benzerinden, Deniz Kuvvetlerinin kullandığı B.F. Goodrich tarafından üretilen “Mark IV” den Mercury Astronotlarının kullandığı elbiseler geliştiriliyor.

Fotoğraflar:
Çağlayan Yayınları Kitap kapakları, BvP.
1) Meksika yapımı bir bilim kurgu filminden, Kaynak: İnternet, fakat maalesef adresi bulamıyorum!
3)”Town and Country Portable” Motorola 1952, http://www.plan59.com/
4) Convair XFY-1 Pogo, Ginter Books, “Skeets” Coleman and Steve Ginter.
5) SM2A-03-BLOCK II-(I) Apollo Operations Hand Book, Stabilization and Control System. 15 April 1969. Figure 2.3-14 SM Jet Functions.
6) National Air and Space Museum, Washington, ABD. BvP.
7) National Air and Space Museum, Washington, ABD. BvP.
8) “Space Port 1957” http://www.plan59.com/
10) Cumhuriyet dönemi subay ve er fotografları: BvP koleksiyon, pilot fotografı: Jet Pilot, Heny B. Lent, 1958. s.195 (Büyük İhtimalle Amerikan Hava Kuvvetleri’nden).Feza Elbisesi: Boşluk Korsanları, kapaktan.


9 yorum:

kadin dedi ki...

okurken bayağı eğlendim güzel ve didaktik bi yazı olmuş

Baronvonplastik dedi ki...

Teşekkür ederim. Yazmayı istediğim gibi olmuş anlaşılan :)

asturquemandele dedi ki...

yazıyı okurken ilk kısımlar yani, soğuk savaş, güzel ve bikiniyle kahramanımıza kah yardım eden, kah düşmanlık eden kadınlar, aklıma tabii ki 007 künyeli sör yakışıklı, yetenekli vs vs vs james bond'u getirdi. bir çok açıdan bilim kurguya bile girebilecek şeyleri barındırıyor eski bond filmleri ve kitapları.

barbarella gibi filmleri de aklıma getirmedi değil...

tıpkı bond filmlerindeki dönüşüm gibi, bilim kurgu filmleri de bir dönüşüm içerisine girdi, hatta eskinin fantastik kahramanı, the governator'da vücut bulan conan the barbarian ile günümüz fantastik filmleri arasındaki fark da bu dönüşüme bir örnek.

esasında film edebiyat vs alanında (fantastik edebiyatla pek aram yoktur, sadece fikrim olması açısından okurum zaman zaman) repertuarım görece geniş olsa da, bu yapıtlardaki bu tarz dönüşümün salt soğuk savaş ile değil, ayrıca dünyada yaşanan ve bir neslin bir kaç kez şahit olabileceği kadar hızlı gerçekleşen değişimlere bağlasam herhalde saçma olmaz diye düşünüyorum. yine de fazla bilgim olmadan ve üzerinde düşünüp kafa patlatmadığım bir konuda konuşmak, saçmalamama açık çekle destek vereceği için burada durayım.

roketler hususunda bilgim ise, ilkokul yıllarımın dost canlısı bilgi kaynağı hayat ansiklopedisi'nde gördüğüm v2 ve saturn 5 ten öteye gitmemekte. yine de özellikle filmlerde kullanılan uzay gemisi vs türevleri hususuna özel bir ilgim var.

yanılmıyorsam, uzay araçlarında bir eksen etrafında dönme gerekliliği veya dönse iyi olur gibi bir durumu vardı diye biliyorum (ya boşlukta hareket vs gibi bir fizik kanunuydu, ya da dönerse merkezkaçtan suni yerçekimi yaratımıydı - yani fizik kanunundan ötürü mü, bir tercih mi anımsayamadım, ama gökteki her cisim dönüyosa vardır bir kanun gibi geliyor), yeri gelmişken yıllar evvelinden kalan bu hatırlamanın da bir sorgulamasını yapmak istedim. sanırım bu hususta sizin fikrinizi almak yerinde bir davranış olur şimdi.

kıyafetlere de gelince, sürekli kıyafetini çekiştirip düzelten jean-luc picard kaptana da selam olsun diyorum buradan.

nitekim hikaye olarak pek böyle olmasa da sırf kıyafet, tasarım, ambiyans vs olarak star trek'in 50 yıl civarındaki tarihinde bir gezinti bile değişimler hakkında bir fikir veriyor. uzay modası olsa gerek.

Baronvonplastik dedi ki...

Hiç sorma IV. Astur bey, Jane Fonda ve Forbidden Planet''in Anne Francis'i benim akılda çıkıyor mu hiç diye bir sor bakalım...Bilim Kurgunun elli yıldaki gelişiminin yeryüzünde olan bitenle yakından ilgili oluşu; beğenilerin, korkuların, modaların ve daha pek çok bokun biçimlendirdiği doğru bir tespit. Uzay Bindokuzyüzdoksandokuz'daki anoraklı, favorili beyleri düşündüm bi an.

Roketlere gelince, aslında çok daha fazla şey yazılabilir-istiyordum- da, kim ilgilenir? bu ilgi biske yarar mı? Yapacak daha iyi işlerimiz olabilir mi? Ne olursa olsun,sanırım insan aklının kotardığı en görkemli sihirbazlık. (Saba Tümer'in yok mu bir astronot veya roket alimi tanığı acaba ? Çıkarsa programına, "-Werner şu şeyi anlatsana, hahhhahhaha" deyip bizleri aydınlatacağı?

Saba Tümer'den umut yoksa, ben olayım yareye merhem.

Boşlukta bir cisim ekseni etrafında dönerek, dediğin gibi merkezkaç etkisi ile çekim yaratacaktır. Fakat bu çekim, cismin kütlesi ve dönüş sürati ile doğrudan ilişkili. Ayrıca cismin merkezine yaklaştıkça çekim etkisi fazlalaşacak, can sıkıcı durumlar yaratabilecektir. Kısaca: insan evladının kendini rahat hissedebileceği bir çekim yaratabilmek öyle göründüğü kadar kolay bir iş değil. Adamımız Von Braun 1952 de böyle bir şeyi üfürmekle beraber, (o 8o metre çaplı iki dev bisiklet tekerleği düşünmüş)doğal olarak uygulanmamış. 2001 uzay yolu macerasındaki geminin içinde benzer bir sistem var, o oldukça mantıklı görünüyor, fakat filmdeki kütle ve dönüş hızı ile yeterli çekim elde edilebilir mi bilmiyorum. İnsanlı uzay uçuşlarında aracın her yönünün eşit orandan güneş ışığı alması kalması, aşırı ısınma veya düşük ısıdan sistemlerin etkilenmemesi için tek eksende ve yönlendirme jetleri ile kontrollu çevriliyorlar.(Barbecue Roll)

Onun dışında, ana yörünge ateşlemesi ve düzeltmelerden sonra, cihaz atılan bir taş gibi gidiyor.(Yani bilim kurgu filmlerindeki, makine dairelerinden yükselen sürekli vınlamalar, motor uğultuları da yalan-mış maalesef. Motorlar çok kısa sürelerde ateşlenip ivme kazandırılıyor.

asturquemandele dedi ki...

2001 deki özellikle geminin içinde çekilen o koşu sahnesi zaten, çağının da epey ilerisinde bir sahne olarak bunun belki de bilim kurgu filmlerindeki en adam akıllı gösterimi. öbür türlü yerçekimi bilmemnetörleri kullanılyorlar, nasıl bir teknoloji ise.

zaten uzay gibi boşluk içerisinde sürtünmeden kaynaklı bir hız kaybı sorunu olmadığı için, momentum da momentum usulü gitmeler, büyük kütleli gezegenler vs gibi nanelerin çekim kuvvetlerinden faydalanmalar falan vardı diye biliyorum. newton'ın eylemsizliği keşfetmesi yer çekimi keşfinden daha büyük bir keşif gibi geliyor bana.

aslında newton'ı getirsek o zamandan günümüze, o da bir çok saçmalığa küfredecek belki sir ünvanını geri alacaklar küfürbazlıklarından dolayı. hatta galileo ve da vinci de gelmeli bana kalırsa, nerde o eski bilim adamları....

bilim kurgu edebiyatında ve filmlerinde işin kurgu kısmı belki dünyadaki değişimlerden etkileniyor da,bilim kısmı bazen çok saçmalığa kayabiliyor, edebiyatta bir nebze daha az iken filmlerde coştukça coşuyoruz.

karşı da değilim ama bazen çok göze batıyor, hatta angelina nın bir cyborg filminde, robot robota hımm insanlar yapıyor, iyi bişey olmalı diyip sevişmesi gibi...

uyandım, yazdım, karmaşa yaratmamışımdır umarım.

bana kalırsa biske yarar mı?

biske yaramasa da, boş boş saçma sapan şeyleri okuyacağıma en azından üretmesem de tüketimimin niteliğini artırıyor.

o açıdan biske yarar gibi geliyor.

saygılar efendim.

Seyit Balkuv dedi ki...

Ben de topa gireyim.

Newton yerçekiminin formülünü buldu fakat yerçekiminin sebebini bulmadı. Bildiğim kadarıyla bu hâlâ bilinmiyor. Yani üçüncü kattan yere bırakılan topun kaç saniyede hangi hızla yere düşeceği biliniyor. Fakat neden havada asılı kalmayıp da yere düştüğü bilinmiyor.

Yani genel anlamda kütlelerin birbirini neden çektiği bilinmiyor. Gök cisimlerinin kütlesi ve uzaklıklarına göre birbirini ne kuvvetle çektiği hesaplanıyor fakat neden birbirini çektiği bir muamma.

2001’deki dönen büyük tekerlek uzayda suni yerçekimi yaratmak için çok iyi fikir bence de. Tekerleğin kütlesi çok büyük olsa da uzayda sürtünmesiz ortamda bulunduğu için onu döndürmek çok zor olmazdı. Tekerlek çapı büyüdükçe tekerleğin bir tur atma süresi daha uzun tutulabilirdi.

İçerdekiler çok tepişip tekerleğin hızını bozacak olursa itki motorları küçük küçük “pıst, zırt, zort” yapıp ince ayar çeker hızı ayarlayabilirdi.

İnsanlar tekerlekte lastiğinin olduğu bölgede, lastiğin iç çeperinde dünyada olduğu gibi yaşayabilirdi; aynı dünyadaki yerçekimini hissedebilirdi yani.

Tekerleğin lastiğinden merkeze uzanan tüplerden geçerek tekerleğin merkezine ulaşılabilirdi. Tabii bu, yukarı doğru dimdik çıkan bir merdivenden tırmanmak anlamına gelirdi. Bu merdivenden yukarıya doğru çıkıldıkça tırmanmak kolaylaşırdı. Çünkü her adımda yerçekimi etkisi azalır, nihayetinde tekerleğin merkezinde yerçekimsiz ortama ulaşılırdı.

Esas mesele o koca tekerleği uzaya çıkarmak olurdu herhalde.

Belki esas mesele koca dünya dururken uzayda tekerlek yapıp orada yaşamak isteyen zihniyettedir, kim bilir. “Kardeşim, tekerlek misin nesin, o kadar enerjin varsa otur dünyanı adam et önce” demezler mi adama?

Seyit Balkuv dedi ki...

İnsanlara fezanın vıcır vıcır azgın karılarla dolu olması fikri nedense hep çok cazip geliyor:

Belki "daha çok modernitenin daha çok cinsel özgürlük anlamına geldiği" algısı olabilir mi?

"Yani modern Avrupa'da karılar böyle kudurmuşken uzayda ne kestaneler çiziliyordur kim bilir" türü durumlar olabilir mi.

Uzay hatunları hep taş gibi olur gerçekten de. Biraz suratsız oluyorlar gerçi. Acaba o da fantazinin tuzu mu?

Seyit Balkuv dedi ki...

Son bir soru:

Acaba tuvalette mıçarken insanın aklına neden havalanmakta olan roketler gelir?

Adsız dedi ki...

Yazar cok tesekkurler...

Selamlar Melek